Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin 29. Taraflar Konferansı (COP29), 11-22 Kasım 2024 tarihleri arasında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenmiştir. İklim değişikliğine karşı alınacak küresel önlemleri tartışmak, sürdürülebilir kalkınma hedeflerini hızlandırmak ve 2015 Paris Anlaşması’nın taahhütlerini daha ileri taşımak amacıyla bir araya gelen devletler, özel sektör temsilcileri ve sivil toplum kuruluşları yoğun bir müzakere süreci yürütmüş, önemli kararlar alındı.

Konferansta alınan kararlar hayata geçer mi bekleyip göreceğiz ama küresel ısınma, son yıllarda dünyanın en önemli çevresel sorunlarından biri haline gelmiştir. Doğal afetler, deniz seviyesindeki yükselmeler, tarım ürünlerindeki verimlilik kayıpları ve biyoçeşitlilik kaybı gibi çeşitli sorunlara neden olmaktadır. Bunlar, hem insanların hem de diğer canlıların yaşamını tehdit eden sorunlardır.

Artan sıcaklıklar ve şiddetli rüzgarlar, Türkiye’nin, güneyi ve batısında çok sayıda  orman yangınını tetikledi. Antalya’nın Manavgat ilçesi yangın tehlikesinden en fazla etkilenen yerleşim yeri oldu.

Türkiye’nin, Akdeniz ve Ege kıyılarında, kurak yaz aylarında orman yangınları yaygındır. Daha önceki yangınlar genellikle sabotajlarla ilişkilendirilse de bu seferki yangınların iklim krizi ile insan etkisinin bir sonucu olarak çıktığını söyleniyor.

 Son yıllarda ise mevsimler birbirine karıştı, baharı görmeden yaz geldi. Dünya ve ülkemizin, her yerinde görülmeye başlayan kavurucu sıcaklar, kuraklık, seller, insanlığın yeni kâbusu haline dönüştü.

Bilim adamları dünyada,  karbondioksit oranı artığını, deniz seviyesi yükseldiğini, okyanusların ısındığını, buzulların erdiğini, küresel ısınmanın önüne geçilmezse felaketin kapıda olduğunu sürekli tekrar ediyorlar.

 Diğer yandan son yıllarda dünyada, orman yangınları artıyor, göller küçülüyor,  ırmaklar kuruyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, bitkiler erken çiçek açıyor, göç dönemleri değişiyor, yüksek enlemlerde sıcaklık artıyor ama hala insanlar bu gelişmeleri, yeteri kadar dikkate almıyor.

Bütün bu gelişmelerin sebebi olarak da “küresel ısınma” gösteriliyor.

 Atmosferdeki karbondioksit gazı tabakası tıpkı bir “sera” gibi güneş ışınlarının içeri girmesine izin veriyor ancak ısının dışarı çıkmasına engel oluyor. Eğer sera etkisi olmasaydı dünyada yaşam olmazdı.

Son yıllarda ise küresel ısınma bu dengeyi altüst etti.  Bu alanda incelemede bulunan bilim adamları Çin ve Hindistan’ın bu artışa büyük katkısı olduğunu öne sürüyorlar.

Ancak, “dünya karbondioksit üretimi”ni sıraya koyduğunda, ABD başı çekiyor. Atmosfere, yılda 220 milyon ton karbondioksit bırakan Türkiye ise 20.sırada. 2010 yılında, bu rakam 400 milyon tonlara ulaşacağı söyleniyor.

 Dünyada Atmosfere, yılda ortalama 21 milyar ton karbondioksit salınıyor ve bu miktar giderek artıyor.Dünya Yaban Hayatı Koruma Fonu (WWF) nın raporuna göre de Akdeniz havzasında bulunan Türkiye’de, 40 dereceye yakın sıcaklıklar, mevsim normali olacak ve tarım alanlarının, yüzde 40’ı kuruyacaktır.

Kuzey Yarımküre’nin, en büyük buz kütlesi olan Grönland adası, küresel ısınma nedeniyle eriyor. Grönland kütlesinin erimesi, düşük seviyedeki sahil şeridinde bulunan yerleşim yerlerinin sular altında kalmasına neden olacak.  Dünyamızın, akciğeri olan Amazon ormanları ise günden güne yok oluyor.

 Bilim adamlarına göre, küresel ısınma önlenemediği taktirde Türkiye, 100 yıl içinde Kuzey Afrika’ya dönecek. Yağışlar azalacak, başta GAP bölgesi olmak üzere, tüm nehirlerin taşıdığı su miktarı düşecek. Baraj göllerinde, su seviyesi azalacak, hidroelektrik enerji üretimi ciddi oranda aksayacaktır.

Yüksek basınç kuşağının, kuzeye kaymasıyla, ülkemizde hakim olabilecek tropikale benzer bir iklim; düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar, seller, hortum, kasırga, heyelan ve erozyona yol açacak. Kasırga ve fırtınaların tetikleyeceği seller, can ve mal kaybına neden olacaktır.

 Isınmayla birlikte denizlerimizdeki sıcaklık rejimleri değişecek. Balıkların göç yolları bozulacak. Karadeniz’ de hamsi kalmayacak, sıcaklıklarla birlikte orman yangınları ile tarımsal hastalık ve tarım zararlılarında büyük artışlar görülecektir.

Geçmiş yıllarda Ankara Ticaret Odası’nın hazırladığı “Küresel Isınma kıskacında Türkiye” raporuna göre, Türkiye iklim değişikliğinin olumsuz etkileri açısından “risk grubundaki ülkeler” arasında yer alıyor. Türkiye’de kuraklaşma, seller hızla artıyor, içme suları ise azalıyor. Son 70 yılda 70 istasyonda kaydedilen sıcaklık verilerine göre, Türkiye'nin yıllık ortalama sıcaklıkları artma eğiliminde.

Küresel ısınma, Akdeniz yerine, Karadeniz’i öne çıkaracak. Kar yağışı, giderek azalacak. Hatta kış mevsimi ortadan kalkacak. İklim değişiklikleri, göçlere neden olacaktır. Türkiye'de yaşayanlar, kuzeye yerleşmeye çalışacak. Araştırmalara göre, 2030’da Türkiye’nin büyük bir kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girecek, sıcaklıklar 2-3 derece artacaktır.

Öncelikle küresel ısınma konusunda bilinçlenmek ve bu bilinci tüm insanlara aktarmak önem taşıyor. Çünkü bilinçlenen her birey, küresel ısınmanın önüne geçebilmek için çaba gösterecek ve bu bilincin yayılmasını katkı sağlayacaktır.

Küresel ısınma için, atılan en önemli adım Kyoto Protokolü. Bu protokol, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusundaki mücadeleyi sağlamak için oluşturulan uluslararası tek protokol olarak dikkat çekiyor.

1997'de imzalanan ve 2005'te yürürlüğe giren protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları gaz miktarını 1990 yılındaki düzeylere düşürmelerini gerekli kılıyor.

Elbette küresel ısınmadan, Eskişehir’ de etkiliyor. Bu etkinin yaratacağı zarar, il bazında yapılacak, ağaçlandırma ve erozyon çalışmaları yanında,  İlimizdeki ormanların ve su havzalarının, özellikle de yeraltı sularının korunması ile de orantılı olacaktır. Bu alanlarda, kentin stratejileri belirlenmeli, sürekli ve kalıcı bir şekilde gündemde tutulmalı, kurum/kuruluşlar ve kişi/kişiler elini taşın altına koymalı, üzerine düşenleri de eksiksiz yerine getirmelidir. Çünkü gidebileceğimiz, bir başka Türkiye ve Eskişehir yok…