Türkiye'de hayatın durduğu saatlerde, Eskişehir'de vatandaşların tepkisini çeken bir olay yaşandı. Eskişehir Alem Cami imamı, mahalledeki bir cenaze için okunması gereken selayı, ne amaçla okudu bilinmez ama vatandaşların saygı duruşunda bulunduğu saat 9’u 5 geçeye denk getirmesi,
Yıllardır, ülkemizde bazı kesimler Mustafa Kemal Atatürk’ ü, İslamiyet’e karşı gibi gösterme yanlışlığına düştüler. Özellikle de tarikat, tekke ve zaviyelerle ilgili kararı karşısında tepki gösterdiler.
Oysa Atatürk, 17 Aralık 1927‘de mecliste yaptığı konuşmada, “ Efendiler biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil, bilakis bu gibi yapılar din ve devlet düşmanı oldukları, Selçuklu ve Osmanlıyı bu yüzden batırdığı için yasakladık. Çok değil yüzyıla kalmadan eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki, bazı kişiler bazı cemaatlerle bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduğunu öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek, âmâ sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirlerine düşeceklerdir. Ayrıca unutmayın ki, o gün geldiğinde, her bir taraf diğerini dinsizlikle vatan hainliği ile suçlamaktan geri kalmayacaktır.” demişti.
Ayrıca Suudi Arabistan’da türbe, yatır yoktur, yasaktır. Ramazan aylarında sözde yatırlara, kısmeti açılsın diye genç kızlar, sağlığı için dua edenler, dallara, ağaçlara bez parçaları bağlayanlar, cahiliye devrinden kalma putperestlik adledilir.
Yıllarca Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün, ülkemize kazandırdığı, “LAİKLİK”, kavramı, bazı kesimler tarafından, dine karşı gibi gösterildi. Elbette bu kişileri, bu noktaya getiren nedir veya kimlerdir bilemeyiz. Ancak Atatürk’ ü, İslamiyet karşıtı gibi göstermek, cehaletten başka bir şey değildir. Çünkü Atatürk, İslamiyet’ i, en iyi bilen ve yorumlayan bir liderdir.
Nitekim ATATÜRK, “ Bizim dinimiz, en makul, en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz, bunlara tamamen uygundur. Müslümanların, toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde mevcudiyetini muhafaza hakkı yoktur. Kendilerinde öyle bir hak görenler, dini emirlere uygun harekette bulunmuş olamazlar. Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerine eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her fert dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için, bir yere muhtaçtır. Orası da mekteptir. “ demiştir.
Diğer yandan İslam dininin, felsefi gerçeğini inceleme, araştırma, öğrenme bakımından, ilmi ve fenni kudrete sahip olacak, seçkin ve hakiki din bilginlerinin yetiştirecek, yüksek müesseselere malik olunması gerektiğini her vesile vurgulamıştır. Atatürk dinin siyaset ve ticarete alet edilmesine karşıdır.
ATATÜRK’ e göre, Tanrı birdir, büyüktür. Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Dine, saygı gösterilmelidir. Türk milleti, daha dindar olmalıdır. Türk milleti, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri, hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır. Atatürk içtenlikle inançlılara saygılıdır. Tebliğ edilen gerçek İslâm’ın ortaya çıkarılmasını istemektedir.
AKP, Eski Milletvekili Sayın Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, katıldığı bir TV programında... “Vahabilik’te mezar ziyareti günah sayıldığı için Suudiler bütün mezarları yıkmaya başlamışlar. Sıra Hz. Muhammed'in mezarına gelmiş. Ülkedekiler, Mustafa Kemal Atatürk'ten yardım istemişler. Atatürk bu olayı duyunca, tüm manevi duyguları kabarmış ve Suudi Kralı'na Hz. Muhammed'in değil mezarına, türbesinin bir taşına dahi dokunulursa bedelinin çok ağır olacağını bildiren nota niteliğinde bir yazı göndermiştir.” demişti.
ATATÜRK, Hz. Muhammed’ i, sönük bir derviş gibi gösterenlere karşıdır. Bu insanların, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını kavrayamadıklarını her vesile söylemiş, askeri dehasına, hayran olduğunu da sıkça vurgulamıştır.
Nitekim ATATÜRK, “ Büyük bir inkılâp yaratan Muhammed’ e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli etmek gerekti. Peygamber ölür ölmez düşünülecek şey, onu bir an evvel toprağa tevdi etmek değil, yaratmış olduğu inkılâbı, emniyet altına almaktı. “ demiştir.
ATATÜRK, hutbenin halkı genel durumdan, haber etmesi bakımından, son derece ehemmiyetli olduğunu, hutbenin halkın anlayacağı bir dille olmasını gerektiğini de ifade etmiş ve 7 Şubat 1923’te Balıkesir Paşa Camisi’ nde verdği hutbe, Minberlerden halkın anlayabileceği dille, ruh ve beyne hitap olunmakla, Müslümanların, vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur “ demiştir
ATATÜRK, “ölülerden yardım istemek, medeni bir toplumun yüzkarasıdır” ifadesini kullanmıştır. Nitekim Allah’ ın Resulü de, ölülerden yardım etmeyi yasaklamıştır. Allah Resulü buyuruyor ki “ “İSTEDİĞİN ZAMAN ALLAH’TAN İSTE, YARDIM DİLEDİĞİN DE ONDAN DİLE.” Allah’ u Tela buyurdu ki “ ALLAH’I BIRAKIPTA DUA ETTİKLERİNİZ, SİZE YARDIM ETMEYE MUHTEDİR OLAMAZLAR. ONLAR KENDİLERİNE BİLE YARDIM EDEMEZLER.” buyurmuştur.
Rahmetli Prof. Dr. Haydar BAŞ, ”Atatürk Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu, en az mensubu olmakla gurur duyduğu, Türk milleti kadar da Müslümandı. Günümüzde, dindar gözükenlerden de daha dindardı. Ana ve baba tarafından Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin Efendilerimize dayanan, mübarek bir soya sahiptir.“ demişti.
ATATÜRK, dini, düşünce ve inançlara saygılıdır. Ancak İslam dini ve devletin selameti açısından, din ve devlet işlerini birbirinde ayırmıştır. Bu sayede de dinin, siyasete alet edilmesini, din adamlarının da siyasete karışmasını önlemiştir..
Nitekim Diyanet İşleri Başkanlarından, Sayın Ali Bardakoğlu, din ve devlet işlerinin ayrı olmasını dine saygının gereği olarak gördüklerini vurguladıktan sonra, “Bu nedenle siyasete karışmıyor, siyasetin de din işlerine karışmasını doğru bulmuyoruz” demiştir.
ATATÜRK, yaşamı boyunca tebliğ edilen İslamiyet’i savunmuş, dini erozyona uğratacak, gelişmelere de sürekli karşı çıkmıştır. Siyasetin ve devlet işlerinin dini düşüncelerden uzak tutulmasına da özen göstermiş ve gösterilmesini de sürekli önermiştir.