Ülkemizde,  bazı bölgelerde yağış miktarlarında geçmişe göre azalmalar, sıcaklık artışı ve yağış miktarlarında, düşme sonucu meydana gelen  kuraklık çölleşme tehlikesini de beraberinde getirmektedir.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) Türkiye'de yaşanan kuraklığın tehlikeli bir seviyeye geldiğini, düzenli bir şekilde yağmur yağmazsa mahsul alımının tehlikeye girebileceğini açıklamıştı.

Ayrıca NASA, resmi internet sitesi üzerinden Türkiye'nin yer altı sularının durumuyla ilgili bir harita paylaştı ve durumu değerlendirdi. Yayınlanan haritaya göre Türkiye'deki yer altı suları ortalama seviyenin ciddi derecede altına inmiş durumda.

Kuraklık ve aşırı su kullanımıyla tetiklenen obruklar, Konya'nın yanı sıra Karaman, Aksaray, Niğde, Ankara, Eskişehir, Sivas, Çankırı, Yozgat, Çorum, Bitlis, Siirt, Batman, Diyarbakır, Afyonkarahisar, Denizli ve Manisa gibi illerde de görülmeye başladı.

Çevre Koruma ve Geliştirme Derneği Başkanı Sayın Sadık Yurtman “Türkiye’nin önemli akarsularından olan Sakarya Nehri, Kızılırmak ve Fırat nehirlerinden sonra Türkiye’nin 3. en uzun, Anadolu’nun en büyük akarsuyunun doğduğu yer olan Sakarya başı susuzluk ve kuraklıkla boğuşmaktadır ”sözleri ile tehlikeyi kamuoyu ile paylaştı.

Dünyada 2,7 milyar insan çölleşme tehdidi altında. 2050'de bu sayının dört milyara ulaşması bekleniyor. Türkiye'de de kuraklık ve çölleşme konusunda durum, hiç iç açıcı değil. Türkiye'de çöl yok ancak özellikle Konya ve Iğdır ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi çölleşme tehlikesi altındadır.

Tarım ve Orman Bakanlığı'nın 2018 yılının sonunda yayınladığı, Türkiye Çölleşme Risk Haritasına göre Türkiye topraklarının yüzde 20'si zayıf, yüzde 52'si orta ve yüzde 19’u yüksek risk grubunda yer alıyor.

Yine Tarım ve Orman Bakanlığı'nın verilerine göre, Türkiye'deki meraların yüzde 34.56’sı yüksek çölleşme riski ile karşı karşıya. Tarım arazilerinin yüzde 26.25’i, orman alanlarının da yüzde 0.36’sı yüksek risk altındadır

Ülkemizde Konya-Karapınar, Iğdır-Aralık ve Urfa-Ceylanpınar çok yüksek risk taşıyan bölgeler olarak ifade edilirken, Tuz Gölü havzası, Ereğli-Karaman bölgesi, Urfa-Ceylanpınar-Mardin-Batman hattı ile Eskişehir çevresi orta ve yüksek risk grubunu oluşturuyor.

17 Haziran Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü nedeniyle bir açıklama yapan İzmit'teki Yuvacık Barajı'nın işletmecisi Thames Water'in Türkiye Direktörü Evren Köprülü, “NASA'nın yaptığı araştırma sonuçlarına göre, etkili tedbirler alınmaması halinde Türkiye'nin büyük bir bölümü 2040 yılında çöl olacak.” dedi.

Ülkemizde çölleşmenin en büyük nedeni erozyondur. Çünkü çölleşme, bir bölgenin çöl olması değil, bölgedeki toprağında üretkenliğini kaybetmesi olarak tanımlanıyor. Bu nedenle yaşanan toprak kayıpları çölleşmeyi arttıran en önemli etkendir.

Erozyonla, toprağın en verimli kısmı olan üst toprak taşınıyor. Toprağın verimliliği, biyolojik çeşitliliği, su tutma ve karbon depolama kapasitesi azalıyor. Bugünün ve gelecek kuşakların gıda ve su ihtiyacının karşılanması, iklim değişikliğiyle mücadele edilmesi için erozyonun kontrol altına alınması gerekiyor.

Türkiye'de tarım arazilerinin yüzde 59'unda, meraların yüzde 64'ünde, orman arazilerinin yüzde 54'ünde çeşitli şiddette erozyon görülüyor.

TEMA Vakfı Genel Müdür Yardımcısı Sayın Dr. Hikmet Öztürk, yıllık 640 milyon ton toprağın yok olduğunu da belirttikten sonra, ''Toprağın üst kısmını kaybettiğinizde toprak giderek verimsizleşir. Üretimi artırmak içinde sürekli kimyasal gübre kullanmak zorunda kalırsınız. Onun da doğal olarak toprağa ciddi zararları var'' dedi.

Türkiye ve Eskişehir’de  doğal dengenin, özelliklede iklim değişiklikleri ve insan faaliyetleri ve çeşitli faktörler toprak bozulmasına,  toprağın deniz, göl ve barajlara taşınması sonucu çölleşme ile karşı karşıyadır.

Elbette çölleşmenin, sebep/sebepleri var.  Toprağın aşırı kullanımı, aşırı otlatma, sağlıksız sulama yöntemleri, ormanların tahribi Vahşi Madencilik ve özellikle son yıllarda, çevre dengesinin bozulması, iklim değişiklikleri, çölleşmeyi meydana getiren en önemli etkenlerdir.

Yapılan araştırmalara göre, ülkemizde, yüzeyin % 90’nında, toprak erozyonu vardır. Bu alanın %63’ünde, erozyon şiddetli ve çok şiddetli düzeydedir.  Tarım alanlarının da %75’in de erozyon vardır.  

Ülkemizde, taşınan ve kaybolan toprak miktarı km2, başına ortalama 487 ton’ dur.  Erozyon, topraklarımızın fakirleşmesine ve baraj göllerimizin de dolmasına, en önemlisi de ülkemizin, giderek çölleşmesine neden olmaktadır.

Ülkemiz yüzeyinin, tamamına yakının da, şiddetli ve çok şiddetli erozyonun hüküm sürdüğü ve yılda 600 bin tondan fazla verimli tarım topraklarının, nehir ve ırmaklarla akıp gitmesi ülkemizde en öncelikli sorundur. Çünkü bir santimetrelik toprağın meydana gelmesi için 100 yıl, 30 cm’lik tarım toprağı için, 3000 yıl gerekmektedir. 

Türkiye’deki erozyonu ve çölleşmeyi önlemek için, 4122 sayılı ve 23 07 1995 tarihli “Milli Ağaçlandırma ve Erozyonu Kontrolü Seferberlik Kanunu “çıkartılmış,  Bu kanun geri  de “Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Yönetmeliği” 27 Eylül 1996 tarihinde Resmi Gazete yayınlanmıştı. Ancak kanun ve yönetmeliklerin gereğini, o tarihlerden sonra iktidara gelen siyasi otoriteler yerine getirmediler.

Ve nihayet!  60 hükümet, bu kanun ve yönetmelik gereği,  ülke gelinde “Ağaçlandırma ve Erozyon kontrolü Seferberliği Eylem Planı “ hazırladı ve hayata geçirdi.  Hedef, bu eylem planı ile ilk 20 yılda atmosferdeki, 181. 4 milyon ton karbon daha ormanlar tarafından absorbe etmekti.                

Çölleşmeyi önlemek için ülkemizdeki kurum/kuruluşlar, askeri birlikler, yerel yönetimler,  Şirketler, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları, özellikle de halkımız ağaçlandırma ve erozyonu önlemede, imkânları ölçüsünde katkıda bulunmalı ve çölleşmeyi önlemek için de etkili önlemler alınmalıdır. Çünkü gidebileceğimiz başka bir Türkiye yok.