Eğitim, kişilerin karakterlerini geliştirir, onları erdemli insan yapar; özgüveni, sorumluluğu, dürüstlüğü ve diğer doğru davranışları kazandırır. Eğitilmiş ve bu nitelikleri kazanmış insanların, oluşturduğu toplumlar, her alanda başarılı olurlar.

Ülkemiz, çağdaş ölçütlere uygun, kişiyi temel alan, bilgi üreten ve kullanılmasını öğreten,  teslimiyetçi değil, “SORGULAYICI”, ezberci değil, “ARAŞTIRICI”, bilgi üretmek içinde, “YARATICI” nesiler yetiştirmek zorundadır.

Bugün ülkemizde eğitim programları öğrencilerin, ilgi, istidat ve kabiliyetleri arasındaki farkları, dikkate alabilecek esneklikte olmadığı gibi,  Türk toplumunun, temel değerlerine, kalkınma ihtiyaçlarına yeterince cevap verecek nitelikte de değildir.

Türkiye’nin eğitim-öğretim alanında, sürekli ve kalıcı, eğitim sistemi ve programları olmadı. Her gelen siyasi iktidar, sistem ve programları, kendi görüş ve düşüncesi doğrultusunda değiştirdi. Sonuçta da fatura geleceğimizi teslim edeceğimiz çocuklarımıza çıkartıldı.

AKP'nin iktidara geldiği 2002'den bu yana en fazla bakan değiştiren kurum MEB oldu. 9 farklı isim bakan koltuğuna oturdu. AKP döneminde tam 17 kez eğitim sistemi değiştirildi. Eğitim-öğretim çalışmaları da yaz-boz tahtasına dönüştü.

AKP iktidarının Milli Eğitim Bakanlarından, Sayın Prof. Dr. Nabi Avcı, Antalya’da düzenlenen Türkiye Özel Okullar Birliği, 14. Eğitim Sempozyum ’da gerek yaş, gerek meslek, gerek cinsiyet, gerek bilgiler itibariyle, eğitim dünyasının tam bir yazboz tahtası olduğunu belirtmişti.

AKP iktidarında, eğitim sistemi yapboz tahtasına dönerken dini dayatmalar arttı. Son dönemdeki icraatlarından Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” projesi kapsamında okullara, “Manevi danışman” adı altında imam, müezzin ve vaiz gibi din hizmetlerindeki kişilerin atanması büyük tepki çekti.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın 26 Nisan'da kamuoyu ile paylaştığı "yeni müfredat" olarak bilinen öğretim programları taslakları da kamuoyunda tartışma yarattı.

Diğer yandan ülkemizin, temel eğitimde, derslik,  araç ve gereçler, laboratuvar,   mali kaynaklar,  eğitim yönetimi, öğretim programları ve öğretmen atamaları, veli-okul ilişkileri ile eğitim sistem ve planlaması gibi konularda çözümlenmesi gerekli onlarca sorun bulunmaktadır.

Ayrıca Genel Bütçeden Eğitime Ayrılan Pay, her geçen yıl azalıyor. 2002’de merkezi bütçe yatırım ödeneğinden, MEB’e yüzde 22.34 pay ayrılıyordu. Bu oran, 2022 yılı için yüzde 11.51’e geriledi. Eğitime ayrılan pay gayri safi yurt içi hasılada 2003 yılında 3.79 iken, 2022’de 3.47’ye düştü

OECD ortalamasında, ilkokuldan yükseköğretime kadar öğrenci başına eğitim kurumları harcaması 11 bin 680 dolar. Türkiye’de yapılan harcama  ise 5 bin 723 dolardır.

Eğitim alanındaki diğer bir önemli sorunda, “KALİTE” dir. Maalesef, ülkemizde genelde “Kaliteli Eğitim” denilince öğretmene düşen öğrenci sayısı, sınıf mevcutları gibi eğitimin kalitesine tesir eden maddi unsurlar üzerinde duruldu. Şüphesiz bunlar çok önemlidir.

Çağdaş eğitimde ve gelişmiş ülkelerde kaliteli eğitimin, en önemli unsurlarından biri de öğrencilerin, ana dillerine hâkimiyetlerini sağlamaktır. Ülkemizdeki, “Kaliteli Eğitim” için ilk hedeflerimizden biri de öğrencilerin, Türkçe’yi  kullanma becerilerini, mümkün olduğu kadar en üst seviyeye getirmek olmalıdır. 

Ayrıca kaliteli eğitim, öğrenci merkezlidir. Bunu sağlamak için de bütün derslerin ve ders dışı eğitim faaliyetlerin, öğrencilerden beklenilen, bilgi, beceri tutum ve davranış kazandırmaya yönelik olarak düzenlenmesi, yanından onların ilgi ve kabiliyetlerinin de gözetilmesi gerekir. Kaliteli eğitim de dersler amaç değil araçtır.

Öte yandan yapılan bilimsel araştırmalar ve çağdaş eğitime, yönelik çeşitli uygulamalar, çocuğun öğrenmesinin, en yoğun olduğu temel alışkanlıklarının, zihinsel yeteneklerinin geliştiği ve biçimlendiği dönemin, 3-6 yaş arasında olduğunu göstermiştir. 

Bu nedenle, ülkemizde ve Eskişehir’ de, Okul Öncesi Eğitim okullaşma oranı, %100’ e ulaştırılmalı ve tüm çocuklarımızın, bu imkânlardan yararlanması sağlanmalıdır.

Ülkemizde mesleki eğitime de önem verilmelidir. Çünkü mesleki eğitim ülkemizin kalkınması için, vazgeçilmez bir unsurdur. Sistem içinde yetiştirdiğimiz, insan gücünün, üstün niteliklere sahip olması, gelişen bilim ve teknolojiye uyum sağlamasını istiyorsak, meslek eğitimi yapan insanlarımız, gerçek iş koşullarında yaparak yaşayarak öğrenme esaslarına göre yetiştirmek zorundayız.

Eğitimde her türlü olumsuz gelişmeye rağmen, ülke olarak geleceğimizin, teminatı olan çocuklarımızı, en iyi şekilde yetiştirmek, hem görev hem de toplumsal sorumluluktur.

Çünkü iyi yetişmiş; tarihini, milli ve manevi değerlerini, örf ve adetlerini, ülkesini ve dünyayı tanıyan, teknolojiyi kullanan, bilime, rekabete açık, özgüveni yüksek, donanımlı nesiller, hem kendilerinin geleceği hem de ülkemiz geleceği açısından son derece önemlidir.

Gerçek bu iken ve eğitim halkın çocukları için gelecek yaşantılarını değiştirmek için tek umut olurken açıklanan YKS sonuçları, laik, kamusal eğitim karşıtı politikalar sonucunda eğitimin çöküşünün o umutların nasıl karartıldığının en açık sonucu oldu.

Bu yıl yapılan YKS sınavında  12. sınıf mezunu öğrencilerin temel yeterlilik matematik ortalamaları 40 soruda 7,9, fen bilimlerinde 20 soruda 3,4. Alan yeterlilik sonuçları ise daha vahim. Matematikte 40 soruda 5,5, fizikte 14 soruda 2,2,kimyada 13 soruda 1,4,edebiyatta 24 soruda 5,9. Sınava giren 64 bin kişi ise sıfır aldı.

Fen ve Anadolu liselerinin akademik başarısı imam hatip ve meslek liselerine oranla açık ara yüksek iken AKP’nin 22 yıldır yürüttüğü okullaşma politikası imam hatip meslek liselerini artırma yönünde oldu

Eğitimde yaşanılan çöküşte tek belirleyici olan okullaşma politikası değildi tabii ki. Müfredat değişiklikleri, siyasal kadrolaşma, kamusal eğitime yeterli bütçe aktarmama, protokoller, MESEM, ÇEDES, 4+4+4 yasası, ÖMK, özelde, kamuda güvencesiz çalıştırmanın kalıcılaştırılması ve yaygınlaştırılması gibi onlarca neden sayılabilir.

Eğitim-öğretim çalışmaları ülkemizin çok ciddi bir beka sorunudur. Nitekim Büyük Önder ATATÜRK, “En mühim ve feyizli vazifelerimiz millî eğitim işleridir. Millî eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lâzımdır. Bir milletin hakikî kurtuluşu ancak bu suretle olur” demiştir.