17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü kapsamında TEMA Vakfı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye’nin yüzde 50.9’unun orta, yüzde 22.5’inin de yüksek derecede olmak üzere toplam yüzde 73.4’ünün çölleşme tehlikesi altındaki alanlardan oluştuğunu belirtmişti.
Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA) bilim adamlarının yaptığı araştırma sonuçlarına göre de etkili tedbirler alınmaması halinde, Türkiye'nin büyük bir bölümü 2040 yılında çöl olacak.
Küresel ısınmanın bu hızla devam etmesi ve etkili önlemler alınmaması halinde 2050 yılında her 4 insandan biri temiz su konusunda kronik sorunları olan bir ülkede yaşıyor olacak.
Ülkemizde, yağış dağılışında ki değişim nedeniyle, bazı bölgelerde yağış miktarlarında, geçmişe göre azalmalar görülmeye başlanmıştır. Sıcaklık artışı ve yağış miktarlarında, düşme sonucu meydana gelen kuraklık çölleşme tehlikesini beraberinde getirmektedir.
Türkiye'de de kuraklık ve çölleşme konusunda durum, hiç iç açıcı değil. Türkiye'de, özellikle Konya ve Iğdır ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi çölleşme tehlikesi altındadır.
Tarım ve Orman Bakanlığı'nın, 2018 yılının sonunda yayınladığı, Türkiye Çölleşme Risk Haritası'na göre, Türkiye topraklarının, yüzde 20'si zayıf, yüzde 52'si orta ve yüzde 19’u yüksek risk grubunda yer alıyor
Yine Tarım ve Orman Bakanlığı'nın verilerine göre, Türkiye'deki meraların yüzde 34.56’sı yüksek çölleşme riski ile karşı karşıya. Tarım arazilerinin yüzde 26.25’i, orman alanlarının da yüzde 0.36’sı yüksek risk altındadır.
Ülkemizde, Konya-Karapınar, Iğdır-Aralık ve Urfa-Ceylanpınar çok yüksek risk taşıyan bölgeler olarak ifade edilirken, Tuz Gölü havzası, Ereğli-Karaman bölgesi, Urfa-Ceylanpınar-Mardin-Batman hattı ile Eskişehir çevresi, orta ve yüksek risk grubunu oluşturuyor.
Ülkemizde, çölleşmenin, en büyük nedeni erozyondur. Çünkü çölleşme, bir bölgenin çöl olması değil, bölgedeki toprağında üretkenliğini kaybetmesi olarak tanımlanıyor. Bu nedenle yaşanan toprak kayıpları, çölleşmeyi arttıran en önemli etkendir.
Erozyonla, toprağın en verimli kısmı olan üst toprak taşınıyor. Toprağın verimliliği, biyolojik çeşitliliği, su tutma ve karbon depolama kapasitesi azalıyor. Bugünün ve gelecek kuşakların gıda ve su ihtiyacının karşılanması, iklim değişikliğiyle mücadele edilmesi için erozyonun kontrol altına alınması gerekiyor.
Türkiye'de, tarım arazilerinin yüzde 59'unda, meraların yüzde 64'ünde, orman arazilerinin yüzde 54'ünde çeşitli şiddette erozyon görülüyor.
TEMA Vakfı Genel Müdür Yardımcısı Dr. Hikmet Öztürk, yıllık 640 milyon ton toprağın yok olduğunu da belirttik sonra,''Toprağın üst kısmını kaybettiğinizde toprak giderek verimsizleşir. Üretimi artırmak içinde sürekli kimyasal gübre kullanmak zorunda kalırsınız. Onunda doğal olarak toprağa ciddi zararları var'' dedi.
Öte yandan Türkiye’ de ve Eskişehir’de, doğal dengenin, özelliklede iklim değişiklikleri ve insan faaliyetleri ve çeşitli faktörler, toprak bozulmasına, toprağın deniz, göl ve barajlara taşınması sonucu çölleşme ile karşı karşıyadır.
Elbette çölleşmenin, sebep/sebepleri var. Toprağın aşırı kullanımı, aşırı otlatma, sağlıksız sulama yöntemleri, ormanların tahribi ve özellikle son yıllarda, çevre dengesinin bozulması, iklim değişiklikleri, çölleşmeyi meydana getiren en önemli etkenlerdir.
Yapılan araştırmalara göre, ülkemizde, yüzeyin % 90’nında, toprak erozyonu vardır. Bu alanın %63’ ünde, erozyon şiddetli ve çok şiddetli düzeydedir. Tarım alanlarının da %75’ inde, erozyon vardır.
Ülkemizde, taşınan ve kaybolan toprak miktarı km2, başına ortalama 487 ton’ dur. Erozyon, topraklarımızın fakirleşmesine ve baraj göllerimizin de dolmasına, en önemlisi de ülkemizin, giderek çölleşmesine neden olmaktadır.
Ülkemiz yüzeyinin, tamamına yakının da, şiddetli ve çok şiddetli erozyonun hüküm sürdüğü ve yılda 600 bin tondan fazla verimli tarım topraklarının, nehir ve ırmaklarla akıp gitmesi ülkemizde, en öncelikli sorundur. Çünkü bir santimetrelik toprağın meydana gelmesi için, 100 yıl, 30 cm’ lik tarım toprağı için, 3000 yıl gerekmektedir.
Türkiye’deki erozyonu ve çölleşmeyi önlemek için, 4122 sayılı ve 23 07 1995 tarihli “Milli Ağaçlandırma ve Erozyonu Kontrolü Seferberlik Kanunu “çıkartılmış, Bu kanun 27 Eylül 1996 tarihinde Resmi Gazete yayınlanmıştı.
Ancak kanun ve yönetmeliklerin gereğini, o tarihlerden sonra iktidara gelen siyasi otoriteler arzu edilen boyutta yerine getirmediler.
Öte yandan potansiyel ağaçlandırma alanlarının, sadece Çevre ve Orman Bakanlığının, mali ve fiziki gücü ile yapılması çok zordur. Onun için de ülkemizdeki kurum/kuruluşlar, askeri birlikler, yerel yönetimler, Şirketler, meslek odaları, sivil toplum kuruluşları ağaçlandırma ve erozyon çalışmalarına katkıda bulunmak zorundadır.
Rahmetli Toprak Dede Hayrettin KARACA tarafından 90’lı yılların başında kurulan, “Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı”, ülkemizde çölleşmeyi önlemek için, erozyon, ağaçlandırma ve doğayı koruma da ciddi çalışmalar yapıyor.
Rahmetli Hayrettin KARACA, rehberliğin de, TEMA vakfı, siyasetçisinden, basın mensubuna, çiftçisinden yazarına kadar, inanılmaz bir toplumsal destek gördü. Konferanslar tertip ederek, ağaç dikme kampanyaları başlatarak, hizmet içi eğitim kursları yaptırarak, birçok kitabı tercüme ettirerek, kitaplar yayımlayarak, mecliste bazı yasaların çıkmasına, ya da çıkmamasına yönelik, toplumsal baskı oluşturdu.
Türk halkı da Rahmetli KARACA’nın yolunda, ağaçlandırma ve erozyonla mücadelede, imkânları ölçüsünde,maddi ve manevi her türlü fedakarlık da bulunmalıdır. Aksi halde Türkiye'nin büyük bir bölüm, çöl olacaktır.