Bir toplumun, bilim, ekonomi, kültürel açıdan gelişmesi, eğitimle orantılıdır. Ayrıca eğitim; kişilerin karakterlerini geliştirir, onları erdemli insan yapar; özgüveni, sorumluluğu, dürüstlüğü ve diğer doğru davranışları kazandırır. En önemlisi de ülkeleri, muasır medeniyet seviyesine ulaştırır.
Türkiye, Köy Enstitüleri ile birlikte, eğitimde, dünyaya örnek bir eğitim modeli yakalamıştı. Çünkü Köy Enstitülerinde, uygulanan eğitim ve öğretim, “öğrenciyi merkeze” koymuş ve onun etkin kılınmasını, temel almıştı. Ekip çalışmaları ve bireysel etkinlikler, öğrenci kişiliğinin geliştirilmesi açısından, vazgeçilmez koşuldu.
Köy Enstitüleri, Türk eğitim tarihinin, en değerli projelerinden biridir. Çünkü Köy Enstitüleri, eğitim modelinde öğrenciler, anlıyor, düşünüyor, sorguluyor ve üretiyor. Yaptığı işin verdiği mutlulukla yaşamına anlam katabiliyordu.
Ayrıca Köy Enstitüleri hareketi, dünyaya örnek bir projedir. Nitekim UNESCO tarafından dünyaya, Türk eğitimi, bir model örnek olarak gösterilmiştir. Ne yazık ki halen önemi yeterince anlaşılamadı.
Köy Enstitüleri, dünyaya da örnek bir projedir. COVİD-19 ve açlık korkusuyla, Köy Enstitüleri de dünyanın, yeni umudu oldu. ABD, Hindistan, Venezuela, Kore, gibi 100’ün üzerinde ülke "Atatürk Modeli" diye tüketimden, üretim toplumuna geçiş için Köy enstitülerini örnek alan uygulamalara başladılar.
Ülkemizin temel eğitimde, derslik, araç ve gereçler, laboratuar, mali kaynaklar, eğitim yönetimi, öğretim programları ve öğretmen atamaları, veli-okul ilişkileri ile eğitim sistem ve planlaması gibi konularda çözümlenmesi gerekli sorunlar da bulunmaktadır.
Ülkemizdeki eğitim programları, öğrencilerin, ilgi istidat ve kabiliyetleri arasındaki farkları, dikkate alabilecek esneklikte olmadığı gibi, Türk toplumunun, temel değerlerine, kalkınma ihtiyaçlarına, yeterince cevap verecek nitelikte de değildir.
Türkiye’nin, eğitim-öğretim alanında, sürekli ve kalıcı, eğitim sistemi ve programları olmadı. Her gelen siyasi iktidar, sistem ve programları, kendi görüş ve düşüncesi doğrultusunda değiştirdi.
Sonuçta da yılardır, eğitim-öğretim çalışmaları, yaz-boz tahtasına dönüştü. Fatura ise geleceğimizi teslim edeceğimiz çocuklarımıza çıkartıldı.
Nitekim AKP iktidarının, Milli Eğitim Bakanlarından, Sayın Prof. Dr. Nabi Avcı, Antalya’da düzenlenen, Türkiye Özel Okullar Birliği, 14. Eğitim Sempozyumu’nda gerek yaş, gerek meslek, gerek cinsiyet, gerek bilgiler itibariyle, eğitim dünyasının, tam bir yazboz tahtası olduğunu belirtmişti.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın 26 Nisan'da kamuoyu ile paylaştığı "yeni müfredat" olarak bilinen öğretim programları taslakları tartışma yarattı. Eğitim sendikaları ve STK'lar, MEB'in programdan önce bir ihtiyaç analizi yapması gerektiğini vurguluyor.
MEB'e göre ise "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" 81 ilden öğrenci ve öğretmenler dahil farklı tarafların katıldığı "10 yıllık uzun soluklu bir ihtiyaç analizi" ile hazırlandı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Suat Özçağdaş’a göre de Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli taslağının Türkiye'nin geleceğine hizmet eden bir eğitim programı değil, “iktidarın çağ dışı eğitim manifestosu" olduğunu ileri sürdü. Türkiye'de 2002'ye kadar "müfredat" yerine "program" sözcüğünün kullanıldığını ifade ederek "maarif" sözcüğün kullanımdan kalktığını da savundu.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Merkezi, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” isimli yeni eğitim müfredatının durdurulması ve iptal edilmesi için dava açtı.
ÇYDD’nin çağdaş, laik ve bilimsel eğitim hakkı için dava açtıklarını belirttikleri açıklamada “ÇYDD olarak dernek adına, ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın Atatürk ilke ve devrimleri ışığında çağdaş, laik ve bilimsel eğitim hakkının savunulması için, “maarif modeli” adlı müfredat değişikliğinin yürütmesinin durdurulması ve iptali istemli olarak Danıştay’da dava açtık. Gelişmeleri kamuoyu ile paylaşacağız” görüşünü kamuoyu ile paylaştı.
İstanbul Barosuna göre de devlet yönetiminde ve eğitim sisteminde laikliğin hakim olması, laiklikten taviz verilmemesi, öncelikle devletin geleceği, toplumun birliği ve beraberliği ve ayrıca bireyin yaşamı için hayati bir önem taşımaktadır. En önemlisi demokrasinin işleyişi açısından hem gerekli hem de önemlidir. Laik eğitim demokratik eğitimin vazgeçilmez bir parçasıdır.
Siyasi iktidarların ülkemizin gelecekteki her alandaki insan gücü ihtiyacına göre eğitimde, “ İŞ VE İNSAN GÜCÜ PLANLAMASI” nı göz ardı ederek okul sayısına göre planlama yapması bugün olduğu gibi gelecekte hem ülkemizi hem de insanımızı güç durumda bırakacaktır.
Çok partili dönemde Türkiye’nin, eğitim-öğretim alanında, sürekli ve kalıcı, eğitim sistemi ve programları olmadı. Her gelen siyasi iktidar, sistem ve programları, kendi görüş ve düşüncesi doğrultusunda değiştirildi.
Bu nedenle de ülkemizdeki eğitim sistemi, bir hükümet politikası değil, bir devlet politikası olmalıdır. Bunu sağlamak içinde, ülkemizde toplumun, tümünün mutabakat kaldığı, Anayasal güvenceli, laik, çağdaş, eğitim politika ve sistemleri sürekli ve kalıcı olmalıdır.