Ülkemizde eğitim kurum/kuruluşları, her türlü zorluğa rağmen planlı ve programlı bir şekilde çağdaş ölçütlere uygun, kişiyi temel alan, bilgi üreten ve kullanılmasını öğreten,  teslimiyetçi değil, “SORGULAYICI”, ezberci değil, “ARAŞTIRICI”, bilgi üretmek içinde, “YARATICI” nesiler yetiştirmek zorundadır. Çünkü ülkelerin gücü iyi eğitime sahip, nitelikli insan gücü ile orantılıdır.

Ayrıca eğitim, kişilerin karakterlerini geliştirir, onları erdemli insan yapar; özgüveni, sorumluluğu, dürüstlüğü ve diğer doğru davranışları kazandırır. Eğitilmiş ve bu nitelikleri kazanmış insanların, oluşturduğu bir toplumlar, her alanda başarılı olurlar.

Ancak Ülkemizin temel eğitimde,  derslik,  araç ve gereçler, laboratuvar,   mali kaynaklar,  eğitim yönetimi, öğretim programları ve öğretmen atamaları, veli-okul ilişkileri ile eğitim sistem ve planlaması gibi konularda,  çözümlenmesi gerekli sorunlar da bulunmaktadır.

Ülkemizde, ikili öğretim hâlâ sorundur. Hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri,  2019 sonuna kadar bunun kaldırılacağını belirtti. Ancak, ikili eğitim hala devam ediyor.

Ülkemizdeki, eğitim programları, öğrencilerin, ilgi istidat ve kabiliyetleri arasındaki farkları, dikkate alabilecek esneklikte olmadığı gibi, Türk toplumunun, temel değerlerine, kalkınma ihtiyaçlarına, yeterince cevap verecek nitelikte de değildir. 

Milli Eğitim Bakanlığı’nın "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" adını verdiği yeni müfredatı da, 8. sınıf TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin amaçları arasından “laikliğin kavratılması”nı kaldırması ve MEB; 2018 müfredatında dersin amaçları arasında olan; “İnsan hakları, ulusal egemenlik, tam bağımsızlık, milliyetçilik, demokrasi, çağdaşlık, laiklik ve cumhuriyet kavramlarının Türk Milleti için ifade ettiği anlam ve önemi kavramaları amaçlanmıştır” maddesinin, yeni müfredattan yer alamaması  kabul edilecek nitelikte değildir.

Ülkemizde eğitim laik olmalıdır. Dini inançlar veya gelenek, töre gibi kişisel görüşler, eğitim sisteminin karar verme sürecinde etkili olmamalıdır. Bu durum, öğrencilerin akademik bilgilerini geliştirmelerine ve özgürce düşünmelerine olanak tanır. İnsanların hoşgörülü ve demokratik bir toplumda yaşamasına yardımcı olur.

Çok partili dönemde Türkiye’nin, eğitim-öğretim alanında, sürekli ve kalıcı, eğitim sistemi ve programları olmadı. Her gelen siyasi iktidar, sistem ve programları, kendi görüş ve düşüncesi doğrultusunda değiştirdi. Sonuçta da yıllardır,  eğitim-öğretim çalışmaları, yaz-boz tahtasına dönüştü. Fatura ise, geleceğimizi teslim edeceğimiz, çocuklarımıza çıkartıldı. 

Nitekim AKP'nin iktidara geldiği 2002'den bu yana en fazla bakan değiştiren kurum MEB oldu. 9 farklı isim bakan koltuğuna oturdu. AKP döneminde tam 18 kez eğitim sistemi değiştirildi.

Eğitim alanındaki diğer bir önemli sorunda, “KALİTE”dir. Maalesef, ülkemizde genelde “Kaliteli Eğitim” denilince, öğretmene düşen öğrenci sayısı,  sınıf mevcutları gibi eğitimin kalitesine tesir eden maddi unsurlar üzerinde duruldu. Şüphesiz, bunlar çok önemlidir. Ancak kaliteli eğitimi, toplumun ihtiyaçları ve beklentilerine uygunluk belirler.

Çağdaş eğitimde ve gelişmiş ülkelerde, kaliteli eğitimin, en önemli unsurlarından biri de öğrencilerin, ana dillerine hâkimiyetlerini sağlamaktır. Ülkemizdeki, “Kaliteli Eğitim” için ilk hedeflerimizden biri de öğrencilerin, Türkçe’ yi kullanma becerilerini, mümkün olduğu kadar en üst seviyeye getirmek olmalıdır.

Ayrıca kaliteli eğitim, öğrenci merkezlidir. Bunu sağlamak için de bütün derslerin ve ders dışı eğitim faaliyetlerin, öğrencilerden beklenilen, bilgi, beceri tutum ve davranış kazandırmaya yönelik olarak düzenlenmesi, yanından onların ilgi ve kabiliyetlerinin de gözetilmesi gerekir. Kaliteli eğitim de dersler, amaç değil araçtır.

Atalarımız “İnsan yedisinde ne ise yetmişinde odur” derken bilimsel araştırmalar ve çağdaş eğitime, yönelik çeşitli uygulamalar, çocuğun öğrenmesinin, en yoğun olduğu temel alışkanlıklarının, zihinsel yeteneklerinin geliştiği ve biçimlendiği dönemin, 3-6 yaş arasında olduğunu göstermiştir.

Bu nedenle, ülkemizde ve Eskişehir’ de Okul Öncesi Eğitim okullaşma oranı, %100’ e ulaştırılmalı ve tüm çocuklarımızın, bu imkânlardan yararlanması sağlanmalıdır.

Ülkemizde mesleki eğitime de önem verilmelidir. Çünkü mesleki eğitim ülkemizin kalkınması için, vazgeçilmez bir unsurdur. Sistem içinde yetiştirdiğimiz, insan gücünün, üstün niteliklere sahip olması, gelişen bilim ve teknolojiye uyum sağlamasını istiyorsak, meslek eğitimi yapan insanlarımız, gerçek iş koşullarında yaparak yaşayarak öğrenme esaslarına göre yetiştirmek zorundayız.

Ülke olarak, geleceğimizin, teminatı olan çocuklarımızı, en iyi şekilde yetiştirmek, hem görev, hem de toplumsal sorumluluktur.  Çünkü iyi yetişmiş; tarihini, milli ve manevi değerlerini, örf ve adetlerini, ülkesini ve dünyayı tanıyan, teknolojiyi kullanan, bilime, rekabete açık, özgüveni yüksek, donanımlı nesiller, hem kendilerinin geleceği, hem de ülkemiz ve dünyanın geleceği açısından, son derece önemlidir.

Nitekim ATATÜRK,”  Eğitimdir ki bir milleti, ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da milleti esaret ve sefalete terk eder.” demiştir.

Ülkemiz için, yapılacak, en önemli yatırım insana, özellikle de çocuklara ve gençlere yapılan yatırımdır. Çocuklarımızı ve gençlerimizi, ne kadar iyi yetiştirebilirsek, onlara ne kadar çok imkân sunabilirsek, ülkemizin, yarınları da o kadar parlak olacaktır.

2024-2025 öğretim-eğitim yılında öğretmen ve öğrencilerimize  başarılar dileriz.