TBMM Genel Kurulu’nda, 2024 bütçesini görüşmelerinde, HÜDA PAR Genel Başkanı ve AKP listesinden İstanbul Milletvekili olan Zekeriya Yapıcıoğlu, konuşmasının bir bölümünde, partisinin programında yer alan “eyalet sistemi” ve “özerklik” ile ilgili ifadeleri okuduktan sonra, “Olumlu ve olumsuz yönleriyle eyalet, özerklik ve federasyon gibi yönetim modelleri üzerine serbestçe tartışılabilmelidir diyoruz.” diyerek partisinin gerçek niyetini ortaya koydu.

Oysa ülkemizde oluşturulacak eyalet, özerklik ve federasyon gibi oluşumlar ülkemizi böler, ülke bütünlüğüne de zarar verir.

Irak’ı işgal eden ABD ve müttefikleri, fiilen ülkeyi, kuzeyinde Kürt, güneyinde Şii ve merkezde Sünni bölgesi olmak üzere üçe böldü. Arap dünyasına demokrasi getireceğine inandığı “Arap Baharı” süreci ise yine bu güçler tarafından demokrasi ve insan haklarından ziyade  “yaratıcı kaos” senaryosuna dönüştürüldü. Şu anda Suriye de Irak gibi etnik ve mezhebi olarak üçe hatta dörde bölünmüş durumda.

Büyük Ortadoğu Projesi ile Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmek isteyen ABD, Ortadoğu'da İsrail'le birlikte BOP’u (Büyük Ortadoğu Projesi) gerçekleştirmek için Türkiye ve Ortadoğu’da olmadık dayatmalarda bulunuyor.

Amerika Birleşik Devletleri aslında ne Türklerle, ne de Kürtlerle hiç bir zaman dost olmadı. Sadece dostmuş  gibi göründü, Türkler, Kürtler, Araplar, Acemler, Sunniler, Şiiler, Vahhabiler Amerika’nın umurunda değil, onların ilgilendiği tek şey İsrail’in güvenliğidir.

Camp David Barışı'ndan sonra, İsrail, vaat edilen topraklara sahip olmak için yeni bir planı uygulamaya başladı. Bu plan Türkiye de dahil Ortadoğu devletlerinin parçalanarak zaman içinde İsrail'in işgaline uygun hale getirilmesini amaçlamaktadır.

Emperyalist ülkeler de yıllardan beri, Türkiye’de, “ETNİK" ve "MEZHEPSEL" çatışmaları,  körükleyerek,  menfaatlerini korumayı ve kollamayı, temel politika olarak benimsemişledir.  Çünkü Türkiye, değişen dünya dengeleri içerisinde, Ortadoğu, Balkanlar, Kafkas ve Orta Asya ekseninde, kilit ülke durumundadır. Jeostratejik önemi de artmıştır.

Ayrıca, Ortadoğu ile birlikte, Kafkas ve Orta Asya’nın, zengin enerji kaynakları, Batı tarafında kontrol altında tutulmak isteniyor. Bu nedenle de Batı ülkeleri, bu bölgelerde kilit durumuna gelen, güçlü bir Türkiye istemiyor.

Türk Halkı aynı senaryoyu, geçmişte de yaşadı. Emperyalist ülkeler, geçmişte de Türkleri, Avrupa’dan atmak için,  Bugün olduğu gibiBalkanlar’da, “IRKİ” ve DİNİ” taassuplar körüklendi. Bu uğurda,  propagandalar yapıldı. Balkan toplumlarının, milliyetçilik hisleri kamçılandı. Önce ayaklanmalar, sonra da savaşlarla, istenen sonuca ulaşmışlardı.

Eski CİA Başkanı George J. Tenet’,  “Nerde koas varsa,  bil ki arkasında “DİNSEL”  ve “ETNİK”  nefret veya önyargı vardır.demiştir.

Geçmişte,  “Nevruz kutlamaları sırasında Türk Bayrağı’nın yakılmak istenmesinden sonra,  ülke genelinde evlere ve işyerlerine bayrak asılması,  “Metal Fırtına” kitabının, çok satılması, bazı çevrelerce, milliyetçiliğin yükselişi olarak görüldü. Halbuki ortak değerlere, özellikle de Bayrağa saygı, kültürümüzün, yetişmemizin ve eğitimimizin bir parçasıdır.

Ayrıca, Türk Milliyetçiliği, Sosyolojik ve psikolojik esaslara dayanır. Kan değil ruh ve eşit değerler arar. Eşitlik prensibine dayanır. Türk Milliyetçiliği, ırkçılık, kozmopolitizm, mukaddesatçılık, şovenizm, totaliter milliyetçilik  gibi akımlara da karşıdır. Çünkü bu unsurları içeren veya hedefleyen milliyetçilik, antidemokratiktir.

Türk halkı, tüm gelişmelerin farkındadır. Her türlü senaryoya rağmen, etnik milliyetçiliğe itibar etmiyor. Nitekim etnik temelli politika yapmak isteyen partilerin, oy oranları sürekli geriliyor. Özellikle de Kürt kimliği üzerinden, politika yapan siyasetçiler, etnik temelli siyasetle, bir yere varamayacaklarını, giderek daha iyi görüyorlar.

Ayrıca Türk milliyetçiliği, başka milletlerin haklarına riayet eder. Emperyalizm ve sömürgeciliğe karşıdır. Hümanist bir nitelik taşır. Irkçı değildir. Yapıcı ve yaratıcıdır. Sağduyu ve adalete dayanır. Beşeri dayanışmaya değer verir.

Milliyetçiliği ret eden veya erozyona uğratmak isteyen, art niyetli kişi/kişiler dün vardı. Bugün de var, Gelecekte de olacaktır. Türk insanı, bütün  bu olumsuz gelişmelere karşı çıkarak, tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi, milliyetçi olmak zorundadır.

Türk insanı, özellikle de siyasiler, her zaman, Türkiye’nin,  bir Üniter ve Ulus devleti olduğunu düşünmek, bünyesindeki tüm etnik kökenli insanlarla birlikte, bir millet olduğunu bilmek ve Türk milliyetçiliğine de bu perspektiften bakmak zorundadır.

Büyük Önder ATATÜRK’ün, “Milleti millet yapan düşünce gücünün temelini, milliyetçilik teşkil etmektedir. Milliyetçilik, millî benlik, millî birlik, millî ahlâk, millî ekonomi, uygarlık ahlâkı, millî duygu ve insanî duygunun birleşmesinden meydana gelmiştir” sözleri, tüm siyasilere ders olmalıdır.

Bazı siyasi partiler, “Kürt sonu vardır” diyerek, ülkeye ve Kürt kökenli vatandaşlara, yarar değil zarar veriyorlar. Ülkemizde, kutuplaşmaya ve emperyalist ülkelerin,  senaryolarına da zemin hazırlıyorlar. Bilsinler ki Türkiye’deki, tüm etnik kökenli vasatlarımız , bir bütündür..

Nitekim ülkenin kurucusu,  Büyük Önder ATATÜRK, “Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı, hep aynı ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır.” demiştir.

Ayrıca 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında gerçekleştirilen ve 14 gün süren Erzurum Kongresi'nde milli sınırlar içerisinde bulunan vatan topraklarının bölünmez bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı karar altına alınmış, kongrede manda ve himayenin kabul edilemeyeceği ifade edilmiş, milli iradenin hakim kılınacağı ilan olunmuştur.

Türk halkı, dış ve iç şer odaklarının, her türlü senaryolarına karşı,  kimliğini, bağımsızlığını, birlik ve beraberliğini korumak zorundadır. Aksi halde, Rahmetli Turgut ÖZAKMAN’ın, "DİRLİĞİN, BİRLİĞİN, DİLİN, BENLİĞİN, TARİHİN, YURDUN, ADIN, BİR KEZ DAHA GİDERSE, BİR DAHA HİÇ GERİ DÖMEZ…" uyarısı, hayata geçer. Son pişmanlık da fayda vermez.