Kadına yönelik şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi ve bunun gibi durumlar ile mücadeleye dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açıldı. 2014’te yürürlüğe giren sözleşmeyi ilk imzalayan ülke Türkiye Cumhuriyeti’ydi.
Bu sözleşmeye dayanarak, 2012 yılında 6284 sayılı “Ailenin korunması kadına karşı şiddetin önlenmesine dair” kanun çıkarıldığı halde, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi iptal edildi.
Oysa Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) verilerine göre 2008'de 80, 2009'da 109, 2010'da 180, 2011'de 121, 2012'de 210, 2013'te 237, 2014'te 294, 2015'te 303, 2016'da 328, 2017'de 409, 2018'de 440, 2019'da 474 olmak üzere 2008-2019 yılları arasında toplam 3.185 kadın öldürülmüştür. 2023’e ilişkin erkek şiddeti rapora göre ise 2023’te 315 kadın, erkekler tarafından öldürüldü, 248 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu.
İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen, Resmi Gazete’de yayımlanan karar ile feshedilmesine, ülke genelinde tepkiler de gelmişti.
Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) “İkinci Yüzyılında Cumhuriyetin Hedeflerini Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ile Yakalamak” Konferansında TÜSİAD Başkanı Sayın Orhan TURAN’ da, “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu”na daha sıkı sarılmak ve en etkili şekilde uygulamak zorundayız. Bunun yanında uluslararası düzeyde şiddetle mücadelede en geçerli dayanak olan İstanbul Sözleşmesi’ne bir an önce yeniden dönmeliyiz” ifadelerini kullandı
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı, Sayın Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla kaldırılan, “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” bilinen adıyla da “İstanbul Sözleşmesi”, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti, önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir
Sözleşmenin, dört temel ilkesi; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili işbirliği içeren politikaların, hayata geçirilmesidir.
Kadına karşı şiddeti, bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan, bağlayıcı nitelikte ilk uluslararası düzenlemedir. Tarafların sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler, bağımsız uzmanlar grubu GREVIO tarafından izlenmektedir
Sözleşme, İstanbul'da gerçekleşen, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin, 121. toplantısında kabul edildi. 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılmış olması nedeniyle kısaca "İstanbul Sözleşmesi" olarak bilinmektedir.
İstanbul Sözleşmesi,1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye 11 Mayıs 2011'de Sözleşmeyi ilk imzalayan ve 24 Kasım 2011'de parlamentosunda onaylayan ilk ülke oldu. Onay belgesi 14 Mart 2012 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine iletildi. Temmuz 2020 itibarıyla 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmış, imzacı ülkelerin 34'ünde onaylanmıştır.
İstanbul Sözleşmesi, 24 Kasım 2011'de parlamentosunda AKP’ de dahil meclisteki tüm partilerce onayladı. Sözleşmeyi onaylayan, ilk ülkede olmasına rağmen, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin, 3'üncü maddesi gereğince, İstanbul Sözleşmesi’ni, ilk fesheden ülke oldu.
Milyonlarca kadının, insan haklarını koruyan, cinsel yönelim ve cinsiyet temelli ayrımcılığa karşı, hukuki korumayı güvence altına alan, bir sözleşmenin, tek imza ile bir gecede feshedilmesi ülke genelinde tepki gördü.
Ülkemizde, “İstanbul Sözleşmesi’nin, iptali, hukuk sistemimizde, kadınları, cinsel yönelimi ve cinsiyet kimliği nedeniyle, ayrımcılığa maruz kalanları koruyan, bütün diğer kanunların ve uluslararası sözleşmelerin teminatının, yerle bir edilmesi olarak görülüyor.
Aslında bir kanun yürürlükten kaldırılacaksa veya İstanbul Sözleşmesi feshedilecekse, TBMM tarafından yapılan, bir işlemle olmalıydı. Çünkü İstanbul sözleşmesi, 24 Kasım 2011'de parlamentoda, AKP’ de dahil meclisteki tüm partilerce onaylandı.
Diğer yandan Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) avukatları, İstanbul sözleşmesinin, Anayasa’nın 90. maddesi ve 104. maddesine aykırı olduğu belirterek, Cumhurbaşkanlığı hakkında Danıştay 10. Dairesi’nde dava açtılar.
Dilekçede 9 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. Maddesinin Anayasanın sayılan maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali ve iptal kararı verilene kadar maddenin uygulanmasının tedbiren durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini de talep ettiler.
Danıştay 10’uncu Dairesi, ise sözleşmeden çekilme kararının iptal edilmesi teklifini reddetmiş, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması kararı, Meclis'in alacağı bir karar değildir, Cumhurbaşkanlığı'nın, attığı adım da tamamen yasaldır” diyerek kararı savunmuştur.
Oysa fesih gerekçeleri, İstanbul sözleşmesi feshedilmeden de feshe gerekçe olarak gösterilen Türk aile yapısına zarar veren, eşcinsel ilişkileri ve evlilikleri özendiren, LGBT ideolojisi üzerinden, inşa edilmek istenilen diplomatik ve siyasi baskıyı engelleyen, gelişmeler yasal düzenlemelerle de engellenebilirdi.
Ayrıca fesih gerekçeleri, İstanbul sözleşmesi imzalanırken ve TBMM tarafından kabul edilirken de vardı ama insanlarımız, gelişmeleri çok iyi değerlendirmiyor, ne yapmak gerektiğini de önceden de düşünmüyor.
Türkiye’nin, ilk imzacılarından olduğu İstanbul Sözleşmesinin tartışmalı hukuki yöntemlerle feshedilmesi, ülkemizin hedefleriyle bağdaşmamakta, toplumsal irade ile örtüşmemektedir.
Türkiye, insan haklarına saygılı, yüzünü çağdaşlığa ve aydınlığa çevirmiş bir hukuk devletidir. İstanbul Sözleşmesinin feshedilmesi kararı, yeniden gözden geçirilmeli, alınan karardan dönülmeli, kadın cinayetlerini önleyecek olan caydırıcı yasal düzenlemeler de ivedilikle hayata geçirilmelidir.