Efendim aslında idrakı zor bir dönemden falan geçmiyoruz.
Her şey o kadar aşikâr ki insan doğruyu işaret etmeye niyet etse de şaşkınlığı hasebi ile susup kalıyor.
Carl Jung ‘un bir sözü vardır,
“Kimse ışığı hayal ederek aydınlanmaz,
İnsanı aydınlatan karanlığı idrak etmesidir.”
9 Eylül 1923'te kurulan Cumhuriyet Halk Partisi'nin dilinde belki yüz yıldır kendi ideolojik yapılarının aydın, haricinin ise ne olursa olsun karanlık, hatta cahil olduğu sakız olmuştur.
Öncelikle şunun altını çizelim, şahsi olarak hiçbir siyasi partiye üyeliğim yoktur.
Hiçbir zaman siyaseten bir ikbal arayışım, planım, hayalim olmamıştır.
Ama bu demek değil ki siyasi bir iradem var.
Sadece etrafımdaki insanlar ile alakalı muhabbetim ve kalbî münasebetim kişilerin siyasi iradelerine göre oluşmaz.
Bu tamamen kişisel tasarruftur çünkü...
Ama o zeval bakış açısını çabuk fark ederim.
Bana delili ile sunsalar hangi siyasi parti olursa olsun, hangi dernek, vakıf, kurum kuruluş olursa olsun, kalemin ucunu sivrice açıp, bıçaktan keskin cümleler ile yazmayacağım hiç kimse ve hiçbir oluşum yok.
Bilenler bilir ben yıllarca Eskişehir Ak Parti teşkilatını en acımasız eleştiren gazeteciydim.
Şimdi gelelim bugüne…
Yani benim canım sosyal demokrat arkadaşlarım, benim gözümü alan aydınlıktaki kıymetli dostlarım...
Farkındayım ışığı hayal ediyorsunuz ama önce şu içinde olduğunuz karanlığı kabul edin.
Farz edin evin içindeki üç çocuk bir muzurluk yaptılar, o muzurluğu yaparken de herkes mutluydu.
Ama bir sonraki oyunda çocuklardan biri oyun dışında kaldı. İşte o dışlanmış çocuk koşa koşa diğer kardeşlerini babaya (devlet babaya) şikayet etmiş. Hatta delilleri de sunmuş.
Aynısı... Birinin ortağı, ötekinin kızgın eşi bir olmuş çekmişler ipi.
Üstelik aylar önce...
Devlet ezbere iş yapmaz kabul edin. Zor görüyoruz ama isterseniz de kabul etmeyin.
Somut deliller, itirafçılar, kulaktan kulağa konuşanlar, gizli tanıklar, aleni bağıranlar ve daha neler neler...
Devlet bugün duyduğunun, bugün girmez koluna. Daha delil, daha da delil der.
Ne zaman puzzle tamamlanır, işte o zaman aksiyon alır.
Allah aşkına çocuk kavgasından örnek verdim ama tabii ki iddialar memleketin yüz ölçümünü bile beşe katlar mahiyette...
Haydi buradan sonrası hukukun işi...
Gencecik liselileri, üniversitelileri sokağa dökmek nedir?
Bu ülkenin nesli, sizin her sıkıştığınızda bir komutunuz ile hareket edecek silahınız mıdır?
Sizin için ne kadar değerli bu çocuklar da geleceklerini bir işaret ile yakıyorsunuz?
Gezi olaylarının müsebbipleri bugün halâ yakalanıp yargılanıp hapse düşerken, bu çocukların yarınlarını nasıl zerre kadar düşünmezsiniz?
Bu nasıl bir aydınlık, bu nasıl bir ileriyi görememek?
Tazyikli suya ve biber gazına hanginiz maruz kaldınız?
Ama bu çocuklar günlerdir resmen malzeme ediliyor.
Ne öğrencisi?
Öğrenci ilim tahsil eden, okul sınırları içerisinde ders gören korunan, kollanan kıymetlilerimiz iken,
Çocuklar yürürken, “Eskişehir uyuma öğrencine sahip çık!” diye slogan atarken,
Siz bu çocukları neye nasıl sürükleyerek sokağa attığınızın farkında mısınız?
Polis şüphesiz işini yapacak.
Sizinle aynı fikirde olsa da yapacak olmasa da yapacak.
Ama tüm bunlar yaşanırken, yaralı polisler, yaralı gençler, geleceği adeta yok olan gençler...
Bu sizin yarattığınız rüzgâr illa ki dinecek.
Devlet yine bekliyor.
Bu toz yere iner inmez delilleri bayrak bayrak serecek. Diploma gerçek diyemiyor kimse. "Otuz sene önce neredeydiniz?" deniyor.
Yolsuzluk yok, rüşvet yok diyemiyor hiç kimse...
Sadece hoppa hoppa zıplıyorsunuz.
Suçu sabit olanın çıkardığı yaygaradan farksız. Bunun siyasi bedelleri müthiş ağır olacak. Kişinin kendine ettiğini, karşıdan birisi istese de yapamazmış.
Vücut kendine ait olmayan zehri illa ki kusar.
Ben olsam kusmuş rahatlamış olarak düşünür, bu partinin yarınları için tertemiz bir kadro ile yeni bir oluşum arayışında olurum.
Hoş, bu güveni korumak artık zor olacaktır ama haksız olduğu halde efendiliğini koruyup hüküm görevini yapsın demek daha erdemli olurdu.
Şimdi gençlere seslenmek lazım.
Bakın benim güzel evlatlarım...
Siyasi arenada PKK organı olan o en ön saflarda “Sayın Öcalan...” diye cümleye başlayan ve bugün tecrit edilen hiç kimsenin çocuğu emin olun dağda değildi.
Onlar dağ kadrosunu kendi evlatları ile beslemedi. Onların çocukları yurt dışında en iyi okullarda okudu, dünyanın en güzel denizlerinde yatları ile tatil yaptılar.
Sizi bugün sokağa süren hiç kimsenin de çocuğu sokakta değil.
Hatta kendileri bile biber gazı yemiyor. Konuşmasını yapıp uzaklaşıyor.
Sizi tomaların önünde yalnız bırakıyor.
Gezi olaylarının neticesi ne ise bunun da o olacak. Siz sokaklarda zıpladınız diye kimse suçu sabit olan birini salıvermez.