Geçen hafta kırsal kesimi ziyarette, tarım alanlarının özellikle de bahçelerin durumu karşısında üzüldük. Geçmişte sebze bahçesi olarak kullanılan alanlar kaderine tek edilmiş durumdadır.

Ülkemiz genelinde de tarım arazileri ile ilgili yaşanan bir başka problem ise 1., 2. ve 3. sınıf verimli toprakların amaç dışı kullanılarak, verimli toprakları sanayileşme ve kentleşmenin kurbanı olmasıdır.

Çiftçinin, en önemli sorunlarından bir de finansmandır. Türkiye’de tarım sektörü, diğer ülkelerde olduğu kadar, doğrudan ve dolaylı sübvansiyonlarla finanse edilmemektedir.

Tarımda kullanılan birçok malzemede, gübre, tarım ilacı, tohum, tarım makineleri ve mazot gibi temel üretim kalemlerinde yaşanan aşırı fiyat artışı üreticiyi olumsuz etkilemektedir.

Ülkemizdeki tarım işletmelerinin büyük bir çoğunluğu hayvansal üretimi de beraberinde gerçekleştirmektedir. Bu durum tarım alanında uzmanlaşmanın önündeki en büyük engellerden birisidir.

Çiftçilere yeterli eğitimin verilememesi, tarımda babadan oğula geçen tarımsal gelenekler, konvansiyonel tarımdan modern tarıma geçişi zorlaştırmaktadır. Birçok alanda teknolojiden son derece faydalanılmasına rağmen hala modern tarım teknolojilerinin kullanımında istenilen seviyeye ulaşılamamıştır.

Ülkemizdeki miras hukuku dolayısıyla araziler çok fazla küçük parçalara ayrılmaktadır. Parçalı arazilerde işletmelerin küçülmesine bağlı olarak tarımsal verimlilik de azaltmaktadır.

Örgütsüzlük sebebiyle ürünlerini pazarlayamayan çiftçiler mecburen ürünlerini aracılara zarar fiyatına satmak zorunda kalmaktadırlar. Aracılar ise tüketiciye yüksek fiyattan satarak hem üreticiyi hem de tüketiciyi mağdur edebilmektedir.

Türk milletinin varlığını asırlardır koruyan, Türk Çiftçisi, bugün kuraklıkla boğuşan, maliyetler karşısında ezilen çiftçi tarlaya tamamen küsme noktasına geldi. 18 yılda borcu 72 kat artarak 137 milyar TL’yi aşan üreticilerden 700 bini farklı mesleklere yöneldiği söyleniyor.

Oysa Türk Çiftçisi, Türk toplumu için hayatidir. Nitekim  Büyük Önder  Mustafa Kemal ATATÜRK; Türk köylüsü ve çiftçisini “Milletin Efendisi” olarak tanımlamış, “Millî ekonominin temeli ziraattır.” diyerek cefakâr çiftçisini, ülke kalkınmasındaki ve toplum içindeki yeri ve önemini belirtmiştir.

Ayrıca mevcut iktidar, tarımdaki politikasızlık ve plansızlığı ithalatla örtüyor. Yurt dışından alınan hububat ve bakliyatta gümrük vergisi sıfırlandı. Büyük firmalara kazandıran süreçte kuraklık ve artan maliyetlerin ezdiği Türk çiftçisi, tarlasındaki mahsulü de yok pahasına satmak zorunda kaldı.

Türkiye’de ise tarımsal destek ödemelerinin GSYH’nin %1’inden daha az olamayacağına dair 2006 tarihli kanun hiç uygulanmamış. Yanı sıra, 15 yıldır kanunun öngördüğünden düşük miktarda planlanan tarım destekleri, yalnızca 5 kez bu eksik hedeflere ulaşabilmiş.

Oysa AB, bütçesini 7 yıllık dönemler için hazırlıyor. Toplam boyutu 1,21 trilyon avro olan son bütçe 2021-2027 dönemini kapsıyor. Bu bütçenin 386,6 milyar avrosu OTP'ye ayrılmıştı. Böylece AB, bütçesinin yaklaşık üçte birini tarım sektörünü desteklemek için kullanıyor.

Geçmişte dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye’nin, bugün itibariyle Fıstık, fındık, üzüm, kayısı ile narenciye dışında her şeyi ithal ediyoruz. Son 16 yılda tarımda 185 milyar dolar ürün ithal edildi.

Türkiye’de tarım alanları, son 16 yıl içerisinde, 26.5 milyon hektardan 23 milyon hektar alana düştü. Bir başka deyişle, 3.5 milyon hektar tarım alanı gitti, betonlaştı. TOKİ evleri yapıldı, tarım alanları amacı dışına çıkarıldı.

Ülkemiz ve Eskişehir, gelişmeler karşısında bu alanda hazırlıksız yakalandı. Zira Batı ülkelerinin yüzyıl evvel hazırladıkları gibi, sanayi, konut, tarım ve orman alanlarını gösteren bir “MASTER PLANI”  bulunmadığından, devlet yatımcılara  alanlarını, sanayi ve konut alanı olarak göstermiştir

Aynı yanlışlıklar Eskişehir’de de yaşandı. Belediyeler, kendi hudutları ve mücavir alanları içindeki tarım alanları, Valilikte bu alan dışındaki sahaları, mevcut yasa ve yönetmenlik hükümlerine rağmen, tarım alanı olup olmadıklarına bakmaksızın imara açmışlardır.

Yabancılara, toprak satışı ile de tarım alanlarımızı kaybediyoruz. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum. “Tapu ve Kadastro Bilgi Sistemi (TAKBİS) Kayıtlarında, 07.02.2021 tarihine kadar yabancı gerçek kişilerin satış vb. yollarla edinmiş oldukları tarım vasıflı aktif taşınmazlar (tarla, bağ, bahçe, zeytinlik, fındıklık vb.) 16.265.176 m2 olarak görülmektedir” açıklamasında bulundu.

Ayrıca Bakan Kurum, “Kira Şerhi Tesisi” işlemi ile tesis edilmiş şerh/beyan kayıtlarında lehtar olduğu tarımsal nitelikli taşınmazların yüzölçümünü ise 87.266 m2 olarak açıkladı.

Ülkemizde ve Eskişehir’de tarım alanları korumalıdır. Çünkü insanlarımızın beslenmesi, Milli gelire ve istihdama katkı sağlanması, sanayi sektörünün hammadde ihtiyacını karşılanması, sanayiye sermaye aktarılması,  ihracata doğrudan ve dolaylı katkı sağlanması gibi  nedenlerden dolayı, tarım alanları mutlaka korunmalıdır.