Milli Eğitim Bakanlığı, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" Yeni Müfredat Taslağı’nda, 8. sınıf TC İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersinin amaçları arasından “laikliğin” kavratılmasını kaldırması dikkat çekti.

Milli Eğitim Bakanlığı, 2018 müfredatında, dersin amaçları arasında olan; “İnsan hakları, ulusal egemenlik, tam bağımsızlık, milliyetçilik, demokrasi, çağdaşlık, laiklik ve cumhuriyet kavramlarının Türk Milleti için ifade ettiği anlam ve önemi kavramaları amaçlanmıştır” maddesine de yeni müfredatta yer vermedi.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli müfredatından, birlikte dersin uygulanmasına ilişkin esaslar arasından, “Öğretmen, öğrencilerin laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmeleri konusunda onlara yol gösterici olmalıdır” maddesi de çıkarıldı.

Müfredatta yeterince yer verilmeyen laiklik,  Latincede ''Laicus'' olan,  laiklik dilimize Fransızca''laic'' ''laique'' kelimesinden geçmiştir. Laos, yani halk, halka ait olan laiklik kavramı Orta çağda, kiliseye tepki olarak doğmuştur.

Kilisenin, ağır zulmü altında, yüzyıllarca ezilen Hıristiyanlar, reform, Rönesans hareketleri sonucunda, aydınlanma sürecini başarıyla gerçekleştirerek, Fransız İhtilali’nden sonra, uluslaşma bilinci ve pozitivizm akımının sistematikleştirilmesiyle, laiklik kavramını, devlet sistemi içine yerleştirmişlerdir.

Ülkemizde laik yönetim ve laik eğitim öncelikle devletin geleceği, toplumun birliği ve huzuru, bireyin özgürlüğü için hayati bir önem taşımaktadır. Bu nedenle Anayasamızda laiklik ilkesinin Cumhuriyetin değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez temel niteliklerinden olduğuna yer verilmiştir.

Bazı kesimler, “LAİKLİK” kavramından, neden rahatsızdı, en iyi kendileri bilir ama ülkemizde, her dinden insan yaşıyor. Ülkemizde birlik ve beraberliği sağlamak isteniyorsa devlet ve eğitim laik olmak zorundadır.

Ayrıca Cumhurbaşkanı, Sayın ERDOĞAN, Başbakan olduğu dönemde, Mısır’ da, yaptığı bir konuşmada, “ Türkiye’de, anayasa laikliği, devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlar. Laiklik, kesinlikle ateizm değildir. Ben Recep Tayyip Erdoğan olarak, Müslüman’ım ama laik değilim. Fakat laik, bir ülkenin başbakanıyım. Laik bir rejimde, insanların, dindar olma, ya da olmama özgürlüğü vardır” demişti.

Mustafa Kemal ATATÜK ise Laik hükümet kavramından, dinsizlik manası çıkarmaya çalışan fesatçılara, fırsat verilmemesi gerektiğini belirtmiş, “Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın, gelişmesi imkânını temin etmiştir.” demiştir.

Yine ATATÜRK , “Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların, vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir “ diyerek de laikliğe açıklık getirmiştir.

Mevcut Anayasa’nın, 2. maddesinde de laiklik kavramına vurgu yapılmış, 24. maddesinde ise açık şekilde tanımı yapılmış durumdadır. Ayrıca Türk Dil Kurumu’nda ise, “Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması” olarak tanımlanmıştır.

Elbette insan laik olmayabilir. Ancak devlet eğitim müfredatımız laik olmak zorundadır. Çünkü genel ve ortak anlamıyla lâiklik, dinî ve dünyevî otoritelerin yekdiğerinden ayrılmasını, din işlerinin, ferdî, hususî sayılarak, ferdin vicdanına, terk edilmesini ve devletin, dinler karşısında tarafsız kalarak, din ve inanç hürriyetini sağlamasıdır.

Bir toplumun egemenliği, millî bir nitelik taşıması, ancak lâik bir toplum düzeniyle mümkündür. Oysa şeriatla yönetilen ülkelerde, milletin egemenliği yoktur. Lâiklik, kutsal sayılan alanlarda, inanç ve düşünce farklılıklarının, dünya işlerinde, dayanışma ve işbirliğini engellemesini de ortadan kaldırmıştır.

Çağdaş uygarlığa geçiş, batılı düşünce sistemini benimsemekle, skolâstik düşünce ve dinî baskıdan uzak kalmak, lâik düşünüş ve uygulamalara, yer vermekle mümkündür. Çünkü bilim, sanat ve kültür, sınırlandırıldığı zaman gelişemez.

Lâiklik, tarikatçılığı ve bunun yol açtığı bölücülüğü, ortadan kaldırmaya yarayan, tek çaredir. Böylece dinsel ve mezhebe ait ayrılıklardan, doğan çatışma ve ayrılıklar, önemli ölçüde giderilmiş olur.

ATATÜRK’ ün ilkeleri, ülkemizin tarihi şartlarına ve toplumsal koşullarına göre oluşmuştur. Atatürk,  lâik devlet, lâik hukuk ve lâik eğitim ile gerçek din ile batıl ve hurafeye dayanan sahte dindarlığı, birbirinden ayırmıştır.

İstanbul Barosu da” Laiklik,  din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasını öngören bir ilke olmasının yanında, aynı zamanda her alanda aklın, bilimin ve ulusal egemenliğe dayanan hukuk kurallarının temel alındığı bir yaşam biçimidir.” görüşündedir.

ATATÜRK sayesinde, lâiklik Türkiye’nin, çağdaşlaşması temel hedefinden ayrılamaz ve onun zorunlu bir parçasını oluşturur. Yapılan birçok inkılâp da bize göstermektedir ki lâiklik ilkesi kalkınma ve çağdaşlaşmanın da yolunu açmıştır.

Durum bu iken Laiklik günümüzde, Türkiye’de en çok tartışılan konuların başında gelmektedir. Bunun başlıca nedeni, kişilerin laiklikle ilgili, bilgi azlığından kaynaklanmaktadır.

Ülkemizin kişilerin uğraş alanı, bilgi birikimi, anlama yeteneği, politik ve ideolojik eğilimi, sosyal görüşü, dine bağlılığı, ya da karşı olan tavrı gibi, pek çok faktör laiklik konusundaki anlam birlikteliğine ya da benzer yaklaşımlara ulaşılmasını güçleştirmektedir.

Türk toplumu, “LAİKLİK” ilkesine sahip çıkmalıdır. Çünkü Laiklik, uygarlığın ve iyi idarenin göstergesidir. Özgürlüktür, din ve devlet işlerinin, ayrı yürütülmesidir. Laik bir ülkede, insan inancını özgürce yapar. Demokrasinin ve çağdaşlaşmanın da teminatıdır.