Kurtuluş Savaşında ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında, özellikle ekonomik alanda büyük sıkıntılar yaşandı. XIX. yüzyılın sonundaki hiç bitmeyen savaşlar ve dış borçlanmalar, ülke ekonomisini içinden çıkılmaz bir duruma sürüklemişti.

ATATÜRK’ ün önderliğinde ülkeyi bu çıkmazın içinden kurtarmak için, TBMM 1 Mart 1922'de, Türk devletinin ekonomik programının esaslarını, sanayi canlandırmak ve çağın gerektirdiği araçlara sahip olmak,  ormanları iyileştirmek, toplumsal kuruluşları ve iktisadi girişimleri devletleştirmek, madenlerimizi işletmek, sanayi dallarını himaye etmek, Devletin ekonomik bağımsızlığını sağlamak için, her şeyden önce bütçeyi, ekonomik yapı ile uygun hale getirmek hedefler olarak belirlendi.

İzmir’de Türkiye İktisat Kongresi açılış konuşmasında Mustafa Kemal ATATÜRK, “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, iktisadi zaferlerle taçlandırılmazlarsa meydana gelen zaferler kalıcı olmaz, az zamanda söner. Bu nedenle en kuvvetli, en parlak zaferlerimizin daha temin edilebileceği faydalı sonuçları temin etmek için iktisadiyatımızın, iktisadi egemenliğimizin sağlanması, kuvvetlendirilmesi zorunludur. Yeni Türkiye’mizi layık olduğu mertebeye çıkartmak için vakit geçirmeden iktisadiyatımıza önem vermek zorundayız. Zamanımız tamamen iktisat devridir.” demiştir.

İzmir İktisat Kongresinde alınan kararlar, yeni Türk Devleti'nin ekonomik politikasını belirlemiştir. Kongre, kendi öz kaynaklarımızla, büyük devletlerin yardımını almadan kalkınmamızı öngörmüştür. Kongrede "Misak-ı iktisadi" (Ekonomi Andı) kabul edilmişti.

Ekonomi andına göre de, Türk Milleti, milli bağımsızlığından ödün vermeyecektir.  Ekonomik gelişmemiz ve kanunlarımız, milli bağımsızlığımız içinde sağlanacak, temel amaç ise siyasi bağımsızlık kadar, ekonomik bağımsızlığı da gerçekleştirmek olacaktı. 

Ekonominin temeli olan tarımda, başarılı olmak için, her şeyden önce köylünün durumunu düzeltmek gerektiğini belirten Atatürk, “Türkiye’nin, gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üreticisi olan köylüdür. O halde herkesten daha çok refah, mutluluk ve zenginliğe layık olan köylüdür.” demekle kalmamış, köylüden ağır vergilerin kaldırılması,  köylünün maddi yönden güçlendirilmesi,  köylünün üretim imkânlarının artırılması, köylünün bilgi seviyesinin yükseltilmesi, toprak sahibi olmayan köylülere toprak verilmesi gibi önemli uygulamaları da hayata geçirmiştir.

Dünyada ilk demokratik kalkınma planları 1931 yılında Türkiye'de uygulamaya konulmuştur. Bu planlar Atatürk'ün Türk Ulusu'na armağan ettiği önemli bir ekonomik reform hareketidir. Bu kalkınma planları eldeki kıt kaynaklarla halkın ihtiyaçlarının en iyi biçimde karşılanmasına yönelik olarak hazırlanmıştır.

Atatürk, sanayileşmede de dünyaya, örnek teşkil edecek önemli gelişmeler sağlanmıştır. Yabancı şirketleri millileştirerek, ekonomide görülen yabancı tekelleri kırmıştır. İthalatta gümrük vergilerini yükselterek, yerli üretimin yabancı mallarla rekabet edebilmesini kolaylaştırmıştır. Bugün, sanayimizin temelini teşkil eden onlarca fabrika gerçekleştirildi.

ATATÜRK ekonomi ile vaatlerini sözde bırakmadı O’nun döneminde, her türlü imkansızlığa rağmen, 1924-1929 döneminde ekonomimiz ortalama %10,8’lik bir hızla büyüyerek, altı yılda kümülatif olarak %79’luk bir büyüme sergilendi. ABD ekonomisi ise 1924-1929 arasında ortalama %3,3 reel hızla büyümüştü.

Sanayi istatistiklerine göre 1923 yılına kadar açılmış olan ülke genelindeki bütün fabrikaların sayısı 386 iken, Mustafa Kemal Atatürk döneminde 1923-1933 arasında açılan ülke genelindeki tüm fabrikaların sayısı 1087'ye ulaşmıştır.

Türkiye 1929 yılında, dünyada meydan gelen ekonomik krizden, Atatürk’ ün ekonomik stratejileri sayesinde başarıyla atlatmıştı. 1929 yılında bütün dünyayı etkileyen Büyük Buhran’ın etkisi,  sermaye ve girişimcilik yetersizliği nedeniyle,  Türkiye Cumhuriyeti Devleti devletçilik politikası izlemeye başlamış ciddi başarılar da elde etmişti.                

Atatürk döneminde, 1935 yılında kooperatifçilik alanında önemli adımlar atıldı. Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Kanunu ve Tarım Kredi Kooperatifleri Kanunu yayımlandı.  Böylece ülkede yüzlerce kooperatif kuruldu. Türkiye Tarım Bankasının da tarım kooperatiflerinin ana bankası olduğu ilan edilmişti.

Atatürk’ ün ekonomide temel amacı, imtiyazsız ve sınıfsız bir biçimde, topyekûn olarak bütün halkın refahını hedef almış, insanın maddi ve manevî değerlerini de daima ön plânda tutmuştur.

Ayrıca ATATÜRK “Memleketi bayındır hale, cennet hale getirecek olan ekonomik güç ve ekonomik alandaki himmettir. Milletimizi insanca yaşatacak bir iktisat devrinin aşılması lazımdır. Hepimizin arzusu şudur ki, bu ülkenin insanları ellerinde örnekleriyle tarımın ticaretin endüstrinin emeğin yaşamanın temsilcileri olsunlar, artık bu memleket böyle fakir ve bu millet hakir değil, memleketimize zenginler memleketi ve yeni Türkiye'nin adına da çalışkanlar diyarı denilsin. İşte millet böyle bir devri yüceltecektir ve böyle bir devrin tarihini yazacaktır.” demiştir.

Milli Mücadele Dönemi'nde izlenen iktisat siyasetinden bugün için de ibret alınması gereken en çarpıcı nokta Kurtuluş Savaşı'nı sıfır enflasyon ile gerçekleştirmiş olmasıdır. Milli Hükümet Kurtuluş Savaşı boyunca para basımına gitmeden, harbin finansmanını arttırılan vergiler ve halktan alınan bağışlarla sağlamıştır. Yani Türkiye'nin bağımsızlık savaşı enflasyonsuz yürütülmüştür.

Hülasa Atatürk’ ün, ekonomik özellikle de devletçilik politika ve stratejilerini, ne anladık ne de anlatabildik. Çözümü de başka sistemlerde aradık.

Oysa Atatürk “ Türkiye’nin tatbik ettiği, devletçilik sistemi, on dokuzuncu asırdan beri sosyalizm nazariyelerinin, ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu Türkiye’nin ihtiyaçlarından doğmuştur. Türkiye’ye has bir sitemdir. “ demiştir.