Eskişehir'de 13-30 Haziran arasında üç kadın öldürüldü. 2023 yılında toplam 28 kadın koruma kararlarına rağmen öldürüldü. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, 2008-2022 yılları arasında erkeklerin 4 bin 86 kadın cinayeti işlediğini açıklamıştı.

KCDP Eskişehir Temsilcisi Belemir Niğdelioğlu da "İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kadın katillerine cesaret verdi" dedi.

Turan Teşkilatı Genel Başkanı Sayın Neslihan YÜRÜKSOY ise “Biz kadınlar; kadın kadının yurdudur kurdu değil. 2023 yılında her gün onlarca kadının öldürüldüğü Türkiye’de İstanbul Sözleşmesinden ayrılmanın üzüntüsü içinde 25 Kasım uluslararası kadına şiddet gününde ölmeye devam ediyoruz. Türkiye genelinde kadınların, yaşamlarının herhangi bir döneminde maruz kaldıkları psikolojik şiddet oranı yüzde 44, ekonomik şiddet oranı yüzde 30, cinsel şiddet oranı ise yüzde 12'dir.” diyerek bir gerçeği kamuoyu ile paylaşmıştı.

  Kadın cinayetlerin önlenmesi için mevzuatın gözden geçirilerek etkin uygulanması ve mağdurların adalete erişiminin kolaylaştırılması, koruyucu ve önleyici hizmetlerin etkin sunulmasına yönelik kurumsal kapasitenin geliştirilmesi, şiddetle topyekün mücadele için toplumsal farkındalık ve duyarlılığın artırılmalıdır.

 Aslında kadına yönelik şiddet, dünyada ve ülkemizde,  kadınların büyük çoğunluğunun yaşadıkları ortak sorun olup, ülkemizde ve Eskişehir’de kadına yönelik şiddet,  insan hakkı ihlalidir.  

Kadına yönelik şiddet, ister kamusal alanda, ister özel yaşamda meydana gelsin, kadının fiziksel, ruhsal, sosyal, cinsel ve ekonomik açıdan, zarar görmesine, acı çekmesine, onurunun zedelenmesine, kadının özgüvenini yitirmesine ve kadınlara karşı ayrımcılığın sürmesine yol açan bir eylemdir.

 Toplumda aile içi şiddet sorunu çözümlenmedikçe, kadın erkek eşitliğinin sağlanması, kadınlar açısından süregelen özel ve kamusal alanlar arasındaki uçurumun kapatılması mümkün olamayacaktır.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kadına yönelik şiddet, cinsiyete dayanan, kadını inciten, ona zarar veren, fiziksel, cinsel, ruhsal hasarla sonuçlanma olasılığı bulunan, toplum içerisinde ya da özel yaşamında ona baskı uygulanması ve özgürlüklerinin keyfi olarak kısıtlanmasına neden olan her türlü davranıştır.   

Kadına yönelik şiddet, tarih boyunca var olduğu halde, şiddet olarak algılanamamıştı. İnsan haklarından, kadınların eşit olarak yararlanması ve yasalarda, yaşamda var olan ayrımcılıkların kaldırılması amacıyla, 1979 yılında kabul edilen, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’nde, yaşamın her alandaki kadın sorunu ele alındı. Ancak  “kadına yönelik şiddet” konusuna yer verilmemişti.
Ülkemizde, kız çocuklarının cinsel istismarı, dövülmesi, çeyiz, başlık parası, namus cinayetleri, flörtte şiddet, evlilikte hırpalanma, dayak, tecavüz, ekonomik ve psikolojik baskı en önemli sebeplerdir.

Erkek egemen bir dünyada, kadına yönelik şiddeti önlemek çok zordur. Çünkü erkekliğin doğası: saldırgan yani şiddeti uygulayan, aile bireylerinin büyük oranlarda erkek oluşu, erkeklik hormonlarının şiddet davranışında etkili olduğunu düşündürmektedir. Artan yaşla birlikte erkeklerde saldırganlığın azaldığı saptaması, bunu desteklemekle birlikte, bu görüşün kesin doğruluğunu kanıtlayan veriler bulunmamaktadır

Kadına şiddeti, dinsel-geleneksel önyargılarda, şiddete zemin hazırlıyor. Nitekim  geçmiş yıllarda Devlete ait TRT’de program yapan, Ömer Tuğrul İnançer, " Ben, eş demem. Eş yoktur, eşitlik yoktur. Ben karımla, çocuğumla eşit değilim. Eşim değil, zevcem olur. Karı da kurumsallığı anlatmak için kullanılır." diyerek kadını hor görmüştür.

Oysa İslamiyet’te Kadın, yaratılış itibariyle erkeğe göre ikinci derecede bir değere sahip değildir. İlke olarak insanların en değerlisi, 'takvâda (güzel şeyler yapma ve kötülüklerden sakınma da) en üstün olanıdır' (Hucurât, 49/13) Kurân-ı Kerim'de, farklı fizyolojik ve psikolojik yapıya sahip olan kadın ve erkekten biri diğerinden daha üstün veya ikisi birbirine eşit tutulmak yerine, birbirinin tamamlayıcısı kabul edilmiştir.(Bakara, 2/187) 

Bugüne kadar da kadına yönelik her şiddette de devlet görevlileri, pek çok vaatte bulundu. Hamasi nutuklar attı ama hepsi de sözde kaldı. Kadına yönelik şiddet, her geçen günü daha da ivme kazandı.

 Nitekim Başbakanlarda Sayın Prof. Dr. DAVUTOĞLU “Buradaki bacılarıma hitaben söylüyorum. Size uzanan el, bir fiske dahi, bizim yüreğimizde atom bombası etkisi yapar…. Kadına karşı kalkan her ele dur diyecek miyiz? …Kadına değil yumruk, değil kurşun, bir fiske vurana dur diyecek miyiz?” diyerek kadına yönelik şiddete karşı çıkmıştı.

Kadına yönelik şiddet, ister kamusal alanda, ister özel yaşamda meydana gelsin, kadının fiziksel, ruhsal, sosyal, cinsel ve ekonomik açıdan, zarar görmesine, acı çekmesine, onurunun zedelenmesine, kadının özgüvenini yitirmesine ve kadınlara karşı ayrımcılığın sürmesine, yol açan bir eylemdir.

 Bugün bilim, siyaset, eğitim, kültür-sanat ve iş dünyasında hepimizi gururlandıran, başarılarıyla adından söz ettiren, geleceğe ilişkin en büyük güvencelerimiz olan kadınlarımızı, şiddete karşı korumak ve kollamak için hem “YASAL” hem de “EĞİTİM” alanında yapılması gerekenler, bir an önce hayata geçirilmeli, her kesimde bu alanda üzerine düşeni eksiksiz  yerine getirmelidir.