Bolu Kartalkaya’da çıkan otel yangını, 78 canı aramızdan aldı. Bu rakam bir istatistik değil, bir trajedinin soğuk matematiği. Her biri hayalleri, sevdikleri, hikâyeleri olan insanlar…

Eskiden bir mahallede biri vefat ettiğinde sessizlik hakim olurdu. Çocuklar oyunlarını keser, televizyonlar kısılır, hatta eğlenceler ertelenirdi.

 Bugünse otelin karşısında kayak yapan insanlara bakıp soruyorum: Gerçekten bu kadar duyarsızlaştık mı?

 Hangi yokuş, vicdanımızın karlar altında ezilmesine bu kadar değdi?

Yangın gecesi yaşananlar kan dondurucu. İnsanlar alevlerden kurtulmak için çarşaflardan halatlar yapıp pencerelerden sarkarken, yanan otelden yükselen çığlıklar o soğuk geceyi delip geçti.

Peki ya sorumluluk?

Bu facianın ardından hangi yetkili bir adım öne çıkıp “Sorumluluk benim” dedi?

 Kimi suçlayacağımızı bilemeden hepimiz bir köşeye çekilip sustuk.

Oysa yangının asıl ateşi burada; ihmallerle, duyarsızlıkla, kayıtsızlıkla büyüyen bir yangın bu.

Bu yazı sorularla bitiyor, çünkü cevapları henüz belirsiz.

 İnsan hayatının değeri nasıl ölçülür?

 Bir trajediden sonra alınacak tedbirler, 78 can için çok geç değil mi? Ve en önemlisi, insanlık ne zaman durup kendi vicdanıyla yüzleşecek?

Belki de insanlığımızı kurtarmanın ilk adımı, durup yas tutmak ve yanımızda yanan bir hayatın küllerine gerçekten bakmakla başlayacak.

 Ama ne yazık ki biz, çoktan gözlerimizi başka bir eğlenceye çevirdik.