Eskişehir’de düzenlenen Gastronomi ve Yöresel Ürünler Festivali, şehir kültürüne katkı sunarken bir yandan da tartışmalara yol açtı. Tarım ve Orman İl Müdürlüğü ekiplerinin gerçekleştirdiği denetimlerde, uygun olmayan koşullarda satılan ve etiketsiz gıdalar tespit edilerek toplatıldı. Peki, birçok insanın akın ettiği bu festivaller gerçekten de güvenli mi?
Gıda festivalleri, yöresel lezzetlerin tanıtılması ve küçük üreticilerin desteklenmesi açısından kıymetli organizasyonlar. Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken en önemli nokta, hijyen ve gıda güvenliği standartları. Üretimden satışa kadar geçen süreçte hijyen kurallarına uyulmazsa, festival alanları halk sağlığını ciddi şekilde tehdit edebilir. Hele ki açık alanda, soğuk havada muhafaza edilmesi gereken ürünlerin kontrolsüzce sergilenmesi, bozulma ve bakteri oluşumunu hızlandırıyor.
Üstelik bu denetimsizlik sadece sağlığımızı değil, yerel esnafı da mağdur ediyor. Dükkan kirası, fatura, vergiler ve birçok resmi yükümlülük altında ezilen küçük işletmeler, hijyen standartlarına uymadan düşük maliyetle satış yapan bu geçici tezgahlarla haksız rekabete maruz kalıyor. Festivaller turizme katkı sağlayabilir, şehre renk katabilir ama eğer sağlıklı ve adil bir ticaret ortamı oluşturmazsak, bu kazanımların hiçbir anlamı kalmaz.
Denetimlerin sıklaştırılması, tüketicilerin bilinçlendirilmesi ve satıcıların belirli hijyen eğitimlerinden geçirilmesi şart. Aksi halde, sadece bir festivalde tattığımız o lezzetli yöresel ürün, uzun vadede sağlığımızı riske atarak çok daha büyük bir bedel ödememize neden olabilir. Unutmayalım, kültürel mirasımızı yaşatmanın en sağlıklı yolu, onu güvenle geleceğe taşımaktan geçer.
SÖZLERİMİZ KARŞILIK BULDU, PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK?
Geçen hafta köşe yazımda, sokak hayvanlarının sayısını denetim altına almanın yalnızca hayvan haklarını korumakla kalmayıp, halk güvenliğini de sağladığını vurgulamıştım. Bunun, hayvanların birer tehdit haline gelmeden önce doğru şekilde rehabilite edilmesini, kontrolsüz sokak hayvanlarının insanları tehdit etmeden bir yaşam sürmesini sağlayacak önlemleri içermesi gerektiğini dile getirmiştim. Görünen o ki, bu çağrı karşılık buldu.
Eskişehir’de gerçekleştirilen İl Hayvanları Koruma Kurulu Toplantısı’nda 12 yeni karar alındı. Kamusal alanlardan başlanarak sokak hayvanlarının toplanması ve kapsamlı bir kısırlaştırma çalışmasının yürütülmesi bu kararların başında geliyor. Peki, bu adımlar gerçekten çözüm olacak mı?
Sokak hayvanlarını toplamak geçici bir çözüm olabilir, ancak kalıcı çözüm için bu sürecin nasıl yönetildiği önemli. Hayvanların güvenli ve sağlıklı bir ortamda rehabilite edilmesi, kısırlaştırma çalışmalarının istikrarlı bir şekilde sürdürülmesi ve en önemlisi, bilinçsiz hayvan sahiplenme ve terk edilmenin önüne geçilmesi gerekiyor. Bugün sokaktan topladığımız hayvanların yerini, yarın bilinçsizce sokağa bırakılan yeni hayvanlar alırsa, sorunun çözümünden değil sadece ertelenmesinden bahsedebiliriz.
Bu noktada şehrin tüm paydaşlarının sürece dahil edilmesi şart. Hayvan hakları savunucularından veteriner hekimlere, yerel yönetimlerden vatandaşlara kadar herkesin sorumluluk alması gereken bir süreçten geçiyoruz. Çünkü bu mesele, sadece sokaklarda yaşayan hayvanların değil, hepimizin ortak geleceğini ilgilendiriyor.
Öyleyse şimdi asıl soruyu sormalıyız: Bu kararlar sadece bir kağıt üzerinde mi kalacak, yoksa gerçekten hayvanlar için de insanlar için de güvenli bir yaşam alanı oluşturacak mı? Hep birlikte takipçisi olacağız.