Şehrin başköşesinde, kalabalık ama sessiz koridorlarda sadece kendi topuk sesimi duyduğum heyecanlı bir gün bugün. Elimde ajandam, kitaplarım, çerçeveli bir fotoğrafın içerisine dahil olmaya doğru adımlıyorum. Misafir etmek için misafir olduğumuz bu sohbetlerde belki de beni en çok heyecanlandıran yerdeyim. Bugün Eskişehir Valisi Sayın Hüseyin Aksoy ile beraberiz.
Vali Bey ayakta karşılıyor. Her zamanki nezaketi ve samimiyeti ile. Bu arada, son eserim DARAĞACI’nı ilk kendilerine imzalamaktan ve takdim etmekten onur duydum.
-Sayın Valim, merhaba, nasılsınız efendim?
-Çok teşekkür ediyorum Asalet Hanım hoş geldiniz.
-Efendim şehr-i emin olmak ne mukaddes bir vazife. Mahiyetinde emanet edilene sahip çıkmanın en güzel çizgisi. Uzun yıllardır size emanet edilen birçok şehir olmuş.
Bu manevi duygu ile alakalı neler söylersiniz?
-Evet, tam 24 yıldır hatta belki de Cumhuriyet tarihinde böyle bir görevi en uzun, kesintisiz yapmak bana nasip oldu. Çok emin değilim ama böyle bir durum mümkün.
Biz de elimizden geldiğince en iyi şekilde yerine getirmeye gayret ediyoruz.
Tabii memuriyette 26 Haziran itibariyle 40. yılımı dolduracağım. Ama Valilik olarak 24. yılın içerisindeyim.
Sayın Aksoy, ilk olarak Muğla’da Vali olarak görev yapmış.
Hatta bu detayı kendisinden bizzat duymadan önce yine Muğla’da bir esnaftan duymuştum. Eskişehirli olduğumuzu öğrenince “Bizim valimiz orada” demişti.
Aradan yıllar geçmiş ama Muğlalılar hala bizim valimiz diyebilecek gönül bağını muhafaza ediyorlar. Sonrasında Mersin, Samsun, Diyarbakır, Kocaeli, Aydın ve Eskişehir kendisine emanet edilmiş.
Tabii ki biz görev yaptığımız her yeri memleketimiz gibi benimsiyoruz.
Zira şehrin sorunlarını çözmek ve hizmet etmek anlamında hep yoğun çalışmalar içerisindeyiz.
Eskişehir’de de aynı anlayış ile çalışmaya devam ediyoruz.
-Sayın Valim, aşağı yukarı yirmi aydır Eskişehir’de görev yapıyorsunuz. Eskişehir yorucu bir şehir mi sizce?
Gülümsüyor. Bu görev benim uzmanlık alanım dercesine.
-Tabii ki her ilin kendine göre bazı özellikleri ve bazı hassasiyetleri olabiliyor. Her şehrin dinamiği var. Ama Eskişehir benim açımdan öyle çok yorucu bir şehir değil. Hatta Eskişehir görev yaptığım iller içerisinde en sorunsuz illerden biri.
-Peki, Eskişehir için en öncelikli sorun nedir Sayın Valim?
Çözülemeyen ve sanki mümkün de olmayan, dillere pelesenk olmuş o büyük sorun cümle olup yine büyük bir yer kaplıyor.
Trafik.
-Aslında sadece Eskişehir’e özgü değil, büyükşehirlerin hepsinde bu tür sorunlar var. Şehirler büyüdükçe trafik sorunu artıyor. Şehirleşme bir plan dahilinde olsa da çoğu zaman aslında o yollar bir süre sonra o yoğunluğu kaldıramayabiliyor. Yoğunluk cümlesi bana peşinen yorgunluğu anımsatıyor genelde. Şehrin yoğunluğu ve şehrin yorgunluğu diye içimden geçirirken de ilk aklıma geleni soruyorum,
-Efendim, takdir edersiniz ki Eskişehir bir öğrenci şehri. Şehrimizde önemli üç üniversite var. Ve bu üç üniversite Türkiye’nin neredeyse en çok tercih edilen üniversiteleri. Sizce, bu şehir bu öğrenci yoğunluğunu kaldırabiliyor mu? Şehir bu manada yorgun mu?
-Şüphesiz kaldırıyor.
Gelen öğrenciler memnun ki ve bu memnuniyet hissediliyor ki gelecek olan öğrenciler de Eskişehir’i tercih ediyorlar. Yani, düşününce 65.000’i aşan bir öğrenci var. 5000’i aşan yabancı öğrenci de bu 65.000’in içerisinde. Evet, Eskişehir bir öğrenci şehri diyebiliriz. Ama haricen de Eskişehirliler de öğrenciye sahip çıkıyor. Ekonomik anlamda da özellikle öğrenciye hitap eden bir şehir Eskişehir. Eskişehir için başka bir tanımlama ile “öğrenci dostu şehir” de denebilir. Dolayısıyla öğrenci aslında aynı puan ile başka bir şehirde belki daha iyi bir bolüm okuyabilecek bile olsa öncelikli olarak Eskişehir’i tercih edebiliyor.
Ve üç üniversitemizdeki bölümlerin de her yıl puanları yükseliyor. Öğrenci kalitesi de her yıl daha da artıyor. Dolayısı ile Eskişehir bu anlamda Türkiye’nin örnek illerinden birisidir. İlimizde vakıf üniversitesi veya özel üniversite yok ama üç üniversitemiz de önemli kamu üniversitelerinden.
-Öğrenci ve gençlik deyince en cazip gelen bu şehirde şüphesiz rahat sosyalleşebilme.
Gençler bu manada çok memnunlar ama Sayın Valim, ciddi sorumluluk çerçevesi içerisinde sizin sosyal hayatınız olabiliyor mu?
-Bizim görevimiz gereği sosyal hayatımızı maalesef çok yaşamamız mümkün olmuyor. Eşimize ve çocuklarımıza yeterince zaman ayıramıyoruz. Bizim için birinci öncelik işimiz oluyor. Biraz da benim bu manadaki hassasiyetim daha fazla belki de.
Yeterince zaman ayıramadığımı ifade edebilirim.
Sayın Aksoy, genelde büyükşehirlerde görev yaptığı için büyükşehirlerin sorumluluğu kendi ölçeğinden misliyle fazla tabii. Bu sorumluluk bilinci hayatında en öncelikli şuur olmuş. Burada sesimi yükseltmek ve “İşte liyakat, işte başarı” diye bağırasım geliyor. Ama Sayın Valim çok sakin, ben içimden coşuyorum. Tam da o dakika müthiş bir tespite dikkat çekiyor.
“Bir şehrin genel manada check-up edebilmek için o bir yılın geçmesi lazım” diyor.
Yani 12 aydan öncesi tamamen ezber, duyuma dayalı bir kanaat oluyor. Ama o bir yıl çok önemli. Çünkü örneğin bir doğu ilinde kar ile mücadeleyi dinleyerek okuyarak değil yaşayarak öğrenebilirsiniz. Bu bütün şehirler için böyle. Sonrası yönetimde süreklilik ile beraber üretilen projeler ile ilerlemek.
-Sayın Valim, hanımlara ve çocuklara yönelik projelerden bahsedelim mi biraz?
Hemen önünde hazırladığı notlara ilişiyor gözüm. Ben nasıl hazırlanmışsam o da titizlikle hazırlanmış. Çok mutlu oluyorum. Önemsenmek güzel. Birtakım istatistikleri bizlerle paylaşıyor. O sakin ama ben hala oldukça heyecanlı.
-Bizim daha önce görev yaptığımız illerde de hayata geçirdiğimiz bir “kadın sağlığı ile ilgili projemiz var. Temel amacımız kadınlarımızı daha bilinçli ve duyarlı hale getirmek. Kendilerine olan güven duygusunu her alanda en üst noktaya taşımak. Projeyi hayata geçirmekteki en önemli gerekçemiz kadınlarımızın karşı karşıya olduğu kanser risklerinde en yüksek oranda olan “Meme kanseri”
Derin bir iç çektim duydunuz mu?
Devam ediyor Sayın Valim,
O konuda onları duyarlı hale getirmek, kendi kendilerini muayene ederek bu fark edebilme bilgisine sahip olmalarını sağlamak. Ancak, süreç içerisinde kadınlarımızı bir araya getirmişken ihtiyaç duyabilecekleri birçok konuyu da onlara aktarabilmek istedik. Dolayısıyla proje hem büyüdü hem de yaygınlaştı. Şimdi kadın sağlığı ve kanser ile mücadele projesinde yapılan taramalarda maalesef bu sayının arttığını da gözlemliyoruz. Bu proje kapsamında en önemli nokta bir kadınımızı bile erken teşhis ile kanserden koruyabilirsek büyük bir başarıya imza atmış oluruz. Tabii ki önemli sorunlardan biri de kadına yönelik şiddet. Şiddete maruz kalan kadınlarımız bu gibi durumlarda nereye nasıl başvurmalı, nereye sığınmalı, nasıl bir yol izlenmeli, bu manada bir rehberlik söz konusu. Haricen bağımlılık önemli bir unsur. Alkol, sigara, elektronik bağımlılık ve gelinen noktada sosyal medya bağımlılığı vs. tüm bunlarla başa çıkabilme mücadelesini kadınlarımıza anlatıyoruz. Onun dışında normal doğumun önemi ve anne sütünün önemi noktasında bilinçlendirme çalışmaları yapıyoruz. Hatta gelinen noktada organ bağışının önemini bile işlemeye çalışıyoruz.
Mevzu organ bağışına gelince maalesef vatandaşlarımızın bu manada çok da bilinçli olmadığı gerçeğinde mutabık kalıp dudak büküyoruz. İnsan, Allah korusun, kendisi muhtaç olana kadar bu ihtiyaç da birleşemiyor. Bu da acı bir realite aslında. Bu projenin koordinatörlüğünü yapan Hülya Aksoy Hanımefendi’yi de muhabbet ile anarken “Kadın bilirse dünya bilir” çizgisini de kalın kalın çiziyoruz. Hatta tam bu noktada Eskişehir’de 15-69 yaş aralığında tam 345.000 kadına ulaşıldığını ifade ediyorlar. Bu müthiş bir çalışma. Hakikaten takdire şayan. İl Sağlık Müdürlüğünü ve bu projede emeği geçen herkesi samimiyet ile tebrik ediyorum. Sonra mevzu çocuklara geliyor. Trafik ışıklarında, kavşaklarda su ve mendil satan çocuklara hatta dilendirilen çocuklara. Bu durum çocuklarımızın suça bulaşmasına adeta bir zemin hazırlıyor diyor Sayın Aksoy.
-Bu konuda biz bir Valilik emri yayınladık.
Dedik ki;
“Bu çocukların sokakta çalıştırılması ve dilendirilmesi yasaktır”
Eğer çocuğu sokakta bulursak ilkinde aileye bir tebligatta bulunuruz. Ama ikinci kez bu durumu tespit edersek aileye idari para cezası uygulayacağız” dedik. Tabii ki böyle bir genelge yayınladık diye işin peşini bırakmıyoruz. Çocuklarımızı aldığımız zaman Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğümüz bu aileler üzerinde bir inceleme başlatıyor.
Çocuk okul çağında mı, okula gidiyor mu, gitmiyor mu?
Ailenin ekonomik ve sosyal desteğe ihtiyacı var mı?
Çocukların aşıları yapılmış mı gibi birçok konuda ilgili müdürlüklerimiz çalışmalarını sürdürüyor. Duydunuz mu çocuklar, okula devamsızlığı sadece okul idaresi takip ediyor sanmayın. Vali Amcanız da sizi yakından takip ediyor. Öğrenci olsam işime gelir miydi bilmem ama anne olunca çok mutlu oldum. Bu müthiş bir hassasiyet. Emin olun büyüyünce anlayacaksınız.
Sayın Valimiz bu anlamda yapılan çalışmalarda tam 221 çocuğumuzu sokaktan uzaklaştırmış.
Ve bunun 79’u kız, 142’si erkek. Okul çağında olup devam etmeyenleri de yeniden okula kazandırdık 121 evladımızın da sağlık taramasını ve aşılarını yaptırdık. Haricen bu çocuklarımız için hem Halk Eğitim Merkezlerimizde hem de Gençlik Spor İl Müdürlüklerimizde kurslar açtırdık. İdari para cezası uyguladığımız 23 ailemiz var ve çocuklarımızın yeri sokaklar değildir hassasiyetimizden taviz vermiyoruz. Bunun dışında bizim mevzuatımızda dilencilik bir kabahat olarak öngörülmüş. Dolayısı ile kabahatler kanununa göre idari para cezası uygulanır. Ama bizim toplumumuzda merhamet duygusu, yardımlaşma duygusu bu işleyişi biraz sekteye uğratıyor. Bu durumu istismar eden dilencilerimiz de oldukça fazla. Hatta birçoğu başka şehirlerden geliyor.
Bugüne kadar 511 dilenciye işlem yaptık. Yaklaşık 145.000 TL paraya el koyup onları hazineye aktardık. Tabii ki dilenen vatandaşlarımıza da ceza verip bırakmıyoruz. Onları ve Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğümüz haklarındaki araştırmaları tamamlayıp ihtiyaçlarını tespit edip gerekeni yapıyorlar. İnanılır gibi değil ama bu 511 dilenciden sadece dört ailenin gerçekten ihtiyaç sahibi olduğu tespit edilmiş. Yani, geri kalanı adeta dilenciliği meslek edinmiş. Çocuklar denince dikkat edilmesi gereken o kadar çok şey var ki, okul çevresi mesela. Yine Valiliğin yayınladığı genelge sonrası, okul çevresinde eğer veli değilseniz, öğrenci öğretmen değilseniz bekleyemiyorsunuz. Seyyar satıcılar veya öylesine şurada iki kişi üç kişi dikilip sohbet edelim diyemiyorsunuz. Ama rahat olun. Fark edilmiş ve tedbiri alınmış. Artık yasak. Okul bahçelerinin sınırları görünenden daha geniş yani.
Sayın Valimiz Hüseyin Aksoy düzenli olarak milli eğitim müdürleri ve kaymakamlarımız ile bir araya gelip hangi okul ne durumda, asayiş olarak nasıl, hangi mahalle bu tür olumsuzluklar ile öne çıkıyor, hangi lokasyonda tedbir artırılmalı titizlik ile takip ettiğini ifade ediyor. Bir sosyal risk haritası oluşturarak o doğrultuda çalışmalar yaptıklarını beyan ediyor.
Adeta şehrin MR’ı çekiliyor. Tüm damarlarına kadar nüfuz edilmiş.
Ne kadar rahatlatıcı değil mi? O kadar işte.
Çocuklardan çıkamıyoruz ama benim aklıma şehit aileleri ve şehit çocukları geliyor. Ve sormadan edemiyorum.
-Sayın Valim, sosyal medyada takip ettiğimiz üzere şehit ailelerini ve gazi ailelerini düzenli olarak ziyaret ediyor veya onları bir araya getirerek özel günler, programlar organize ediyorsunuz.
Vali olmak emaneti teslim almak demişken, eksilenin yerinde olmak, tamamlamak ya da kimse yoksa ben varım ve yanındayım duygusunu hissettirmek de ciddi bir yürek ve sorumluluk.
Bir şehit çocuğunun elini tutmak, gözlerine bakmak, ona sahip çıkmak çok elzem.
Hiç unutamadığınız bir anınız var mı?
Büyükçe yutkundu Sayın Aksoy. Bakışlarını devirdi büyük masaya.
-O kadar çok ki diyerek başladı cümleye. Çok farklı şehirlerde görev yaptık. Özellikle terör ile mücadele konusunda hassas illerde Diyarbakır Valiliğim döneminde. Üç yıl içerisinde 180 şehit gönderdik. Sur- Hendek dönemiydi. O ailelerin çocukları, eşleri ve her hali; hiçbir zaman gözlerimin önünden gitmedi, gitmez. Bir de bizim bu ülke için, bu bayrak için, bu vatan için canını feda eden şehitlerimizin geride bıraktıkları ailelerine sahip çıkmak hepimizin görevi. Dolayısı ile şehit aileleri bizim ailelerimiz. Her zaman beraberiz.
Eskişehir’de de göreve geldikten sonra her bayram ben de, vali yardımcılarımız da, emniyet müdürümüz, garnizon komutanımız da ailelerimizi titizlikle atlamadan ziyaret ediyoruz.
Toplam 700 civarında ailemiz var ve biz her durumda onların yanındayız.
Sohbetimiz devam ederken sorsam mı, sormasam mı diye düşünürken Sayın Valimizin samimiyetine güvenerek soruyorum.
-Efendim odaya sığmayan müthiş güçlü bir sesiniz var. Konuşurken tonlamalarınız çok etkili. Etkili ses deyince bir edebiyatçının aklına ilk şiir gelir. Bu ses hiç şiir ile buluşuyor mu? Yine gülüyor. O kalın çerçeve biz fark etmeden ortamı terk etmiş. Öyle biz bize sohbet ediyoruz işte.
-Hiç mikrofonda bir şiir falan okumadım diyor.
İnanamıyorum. Nasıl olur? Ne büyük bir eksiklik diyorum yüksek sesle. Mikrofonda sesim güzel çıkınca bazı insanlar şarkı söylersem de güzel olacağını düşünüyor ama o tür bir özelliğim de hiç yok. Ama geliştirilebilir mi, geliştirilebilir. Ve nihayete erdik. Son sorumuz son mesaj.
-Efendim Şehir Gazetesi okurlarına son olarak neler söylersiniz?
-Ben, tüm Eskişehir halkının en önemli hassasiyetimiz olan sokakta dilenen, su ve mendil satan çocuklar konusunda hassasiyet göstererek destek verdikleri için çok teşekkür ediyorum.
Ayrıca, başta uyuşturucu olmak üzere suç ve suçluyu tespit etmek açısından vatandaşlarımızın ihbarları bizim için çok kıymetli. Narvas Projesi bizim için önemli.
Vatandaşlarımızın bu tür konularda bizim çalışmalarımıza her zaman olduğu gibi destek vermekte tereddüt etmemeleri gerektiğinin altını çizmek istiyorum. Tüm Eskişehirlileri ve Şehir Gazetesi okurlarını sevgi ve saygı ile selamlıyorum. Sizlere de çok teşekkür ediyorum.
Neymiş,
Ana fikir “mücadele.” Karanlık ile mücadele etmeyen aydınlığı, zorluk ile mücadele etmeyen kolaylığı, sıkıntı ile mücadele etmeyen mutluluğu göremezmiş. Yankı bulmadan yaşanmazmış.