2024-2025 eğitim ve öğretim yılında, okul öncesi, ilkokul birinci sınıf, ortaokul beşinci sınıf ve lise dokuzuncu sınıflar, yeni müfredatla eğitim görecek. Ancak yeni müfredata tepkiler dinmiyor...

CHP'li Sayın ÖZÇAĞDAŞ, yeni müfredat taslağıyla için, "Bu, eğitim bilimleri çerçevesinde hazırlanmış bir eğitim programı değil, bir dizi ideolojik saplantının yansıdığı bilimsel olmayan politik bir metindir. Eğitimin biliminin geldiği nokta ile uzaktan yakından ilişkisi yoktur" dedi.

Eğitim sendikaları da, MEB'in yeni müfredat taslağına yönelik tepkilerini dile getiriyorlar. Eğitim İş Sendikası Genel Başkanı Sayın ÖZBAY, "Tekkede murit mi yetiştiriyorsunuz?'' diye sorarken, Eğitim Sen müfredatı, ''MEB’in 'yeni müfredatı', düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen, itiraz etmeyen ve yorumlamayan robot ve ruhsuz nesiller yetiştirmek amacıyla hazırlandı'' diyerek eleştirdi.

AK Parti iktidarında, 22 yılda, 9 Bakan değişti. Sonuçta da Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında yapılan PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) eğitim araştırmasında, 70 ülkeden 50. sırada yer aldı.

Milli Eğitim Bakanlarından Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk ve ekibi tarafından  hazırlanan 2019-2023 Stratejik Planı ile MEB’in, tüm kademelerinin 5 yıl içinde yenilenmesine karar verilmişti.

MEB’in planına göre tüm derslerin, öğretim programları, yeniden değiştirilecek, tüm sınavların içeriği, soru tipi yeniden düzenlenecek.  Lise son sınıf üniversiteye, uyum yılı olarak dönüştürülecek, ilkokulda not kalkacaktı.

Aslında  Türkiye1923 yılında, Cumhuriyetin ilan edilmesiyle birlikte, eğitim öğretim alanında da yeni düzenlemelere gidilmiş, 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu TBMM’de kabul edilmiş ve 6 Mart 1924’te Resmi Gazetede 430 Sayılı Kanun olarak yayınlanarak yürürlüğe girmişti..

Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ülkemiz, çağdaş eğitimi benimsedi. Özellikle de 17 Nisan 1940 tarihli kanun ile resmileşen, Köy Enstitüleri programı ile de çok yönlü eğitimin temelleri atılmıştı.  Genel kültür ve beceriler yanında, edebiyat, resim, müzik ve spor gibi etkinlikler, her öğrencinin doğal hakkı sayılıyordu.

Her sabah güne jimnastik ya da halk oyunları ile başlanırdı. Eğitim yaşamının tümüne sanat, hareket ve yaratıcılık egemendi. Her öğrencinin, bir müzik aleti (genellikle mandolin) çalması zorunlu idi. Halk kültürünün, tüm malzemesi, taşınıp işleniyordu.

Köy Enstitülerde, her hafta bir eğlenti düzenlenir, bu etkinliğe yönetici ve öğretmenler de katılırdı. Bu eğlenti programları, piyes, müzik, gösteri, halk oyunu, orta oyunu vb. etkinliklerden oluşurdu. Bu etkinlikleri, çevredeki köylüler ve öğrenci velilerinden konuk olanlar da izlerlerdi.

Köy Enstitülerinde, uygulanan eğitim ve öğretim yöntemi, “öğrenciyi merkeze” koymuş ve onun etkin kılınmasını, temel almıştı. Ekip çalışmaları ve bireysel etkinlikler, öğrenci kişiliğinin geliştirilmesi açısından, vazgeçilmez koşuldu.

1940'lı yıllarda, üniversitelerin özerkliğinin başladığı dönem, Köy Enstitülerinin kurulduğu döneme, denk gelmektedir, Bu dönemde, Köy Enstitüleri, UNESCO tarafından, dünyaya “Türk eğitimi modeli” örnek olarak gösterilmiştir.

Çünkü Köy Enstitüleri, eğitim modeli ile kişi kendi farkı becerisini kazandırıyordu. Anlıyor, düşünüyor, sorguluyor ve üretiyor. Yaptığı işin verdiği mutlulukla, yaşamına anlam katabiliyordu.

Köy Enstitüleri,  dünyaya örnek bir projedir.  COVİD-19 ve açlık korkusuyla, Köy Enstitüleri de dünyanın, yeni umudu oldu. ABD, Hindistan, Venezuela, Kore, gibi, 100’ün üzerinde ülke "Atatürk Modeli" diye tüketimden, üretim toplumuna geçiş için, Köy enstitülerini örnek alan uygulamalara başladılar.

Bugün ise ülkemizde, "Kaliteli Eğitim" denilince, öğretmene düşen öğrenci sayısı, sınıf mevcutları gibi, eğitimin kalitesine tesir eden maddi unsurlar, üzerinde duruldu. Şüphesiz, bunlar çok önemlidir. Ancak kaliteli eğitim, toplumun ihtiyaçları ve beklentilerine uygunluk belirler.

Çağdaş eğitimde, kaliteli eğitimin, en önemli unsurlarından biri de öğrencilerin, ana dillerine hâkimiyetlerini sağlamaktır. O nedenle de ülkemizdeki, "Kaliteli Eğitim" için ilk hedeflerimizden biri de öğrencilerin, Türkçe’yi kullanma becerilerini olmalıdır.

Ayrıca kaliteli eğitim, öğrenci merkezlidir. Bunu sağlamak için de bütün derslerin ve ders dışı eğitim faaliyetlerin, öğrencilerden beklenilen, bilgi, beceri tutum ve davranış kazandırmaya yönelik olarak düzenlenmesi yanında, onların ilgi ve kabiliyetlerinin de gözetilmesi gerekir. Kaliteli eğitim de dersler, amaç değil araçtır.

Çağdaş eğitim sisteminde, aktiflik öğrenciye aittir. Araştıran, gören, paylaşan, bilgi için yollar arayan, etkinliklere katılmayı seçen, faal edinim içinde olandır. Çağdaş eğitimde merak uyandırmak, okumanın sevdirilmesini sağlamak, araştırmanın ve merakın teşvik edilmesini sağlayıcı bir unsur vardır.

Eğitim, toplumun talepleri doğrultusunda, bireyde davranış değişikliği meydana getirme süreci olarak da tanımlanabilir. Örgün eğitim, bu davranış geliştirme, işlemini planlı bir şekilde yürütme sürecidir.

Ayrıca her insan, doğuştan bir takım potansiyel kabiliyetlerle doğar. Bu potansiyel kabiliyetlerin, keşfedilip, ortaya çıkarılması ve geliştirilmesi, eğitimle mümkündür. O nedenle de “Türk Eğitim Sistemi” bir hükûmet politikası değil, sürekli ve kalıcı bir şekilde, “devlet” Politikası ile çağdaş, laik, bilimsel ve demokratik bir eğitim sistemi oluşturup eğitimde fırsat ve imkân eşitliği sağlanmalıdır.

Ülkemizde, eğitim kurum/kuruluşları, her türlü zorluğa rağmen, toplumun beklentileri doğrultusunda, planlı ve programlı, bir şekilde, çağdaş ölçütlere uygun, ezbercilikten uzak, kişiyi temel alan, bilgi üreten ve kullanılmasını öğreten laik ve çağdaş eğitim stratejileri ile araç ve yöntemlerini benimseyen bir çalışma içinde olmalıdır.