Hayat, iz bırakabilenler için anlamlıdır. Bazı insanlar vardır ki, vefat ettiklerinde yalnızca bir boşluk bırakmaz, aynı zamanda doldurulamayacak bir eksiklik de hissettirirler. Orhan Keskin büyüğümüz de böyle bir insandı. Onu tanımış olmayı büyük bir şükür vesilesi sayıyorum. Nezaketi, hoşgörüsü, naifliği ve her daim güler yüzüyle çevresine ışık saçan bir insandı. Onun hayatı, yalnızca kendi varlığıyla değil, bıraktığı eserlerle de hepimize örnek olacak bir hayat hikâyesidir.
Bir Ömrü Hizmete Adamak
Orhan Keskin, yalnızca bir birey olarak değil, toplum için üreten ve çalışan bir vakıf insanı olarak tanınırdı. Vatanını, milletini ve memleketini seven, bu uğurda yılmadan çalışan bir insandı. Hayatını eğitime, kültüre ve toplumsal gelişime adayan Keskin, Sivrihisar İslami İlimler Vakfı, Sivrihisar Eğitim Vakfı ve Yunus Emre Kültür ve Turizm Vakfı gibi önemli vakıfların kurucularından biriydi. Bu vakıflar aracılığıyla Sivrihisar’ın manevi, kültürel ve eğitim alanındaki gelişimine büyük katkılar sağladı.
Vakıf, birçok farklı tanımla açıklanabilir. Ancak bana göre en güzel tarifi, Orhan Keskin büyüğümüzün yazdığı “Bütün Yönleriyle Sivrihisar” kitabında yer alıyor. O, vakfı “Bu dünyada topluma faydalı olmak, ahiret hayatında Allah’ın rızasına nail olmak” şeklinde tarif ediyordu. Kendisi de bu tanıma uygun bir şekilde yaşadı; ömrünü toplum için çalışarak, insanlara hizmet ederek ve ilim yolunda ilerleyerek geçirdi.
İnsanî Erdemleriyle Örnek Bir Şahsiyet
Orhan Keskin’in en belirgin özelliklerinden biri, incelikli ve saygılı bir insan oluşuydu. Yaşlılığa bağlı sağlık sorunları olmasına rağmen, kendisini ziyarete gittiğimizde kapıda karşılar, bizleri asansöre binene kadar uğurlardı. Bu zarafet, onun yalnızca büyüklerine değil, küçüklerine de gösterdiği bir davranış biçimiydi. İnsanlarla kurduğu ilişkide her zaman edep ve nezaket ön plandaydı.
Onun için ilim, sadece kitaplardan öğrenilen bir olgu değil, hayatın her alanında yaşanması ve yaşatılması gereken bir değerdi. Hayatının son anlarına kadar bu anlayışla yaşadı. Vefatından yalnızca dört gün önce, Prof. Dr. Mustafa Kemal Biçerli ile kendisini ziyaret ettiğimizde, Sivrihisar ve Nasreddin Hoca’nın mezar taşı hakkında uzun uzun konuşmuştu. O günlerde, Nasreddin Hoca’nın mezar taşını kimin bulduğuna dair bir bilgi kirliliği vardı. Gerçekleri ilk ağızdan öğrenmek için ziyaretine gitmiştik ve kendisi, mezar taşını muhafazaya alan kişinin bizzat kendisi olduğunu bizlere ifade etti. Bu bile, onun Sivrihisar’ın tarihi ve kültürel mirasını ne denli sahiplendiğinin bir göstergesidir.
O, her zaman bizlere Sivrihisar için çalışmalar yapmamızı tavsiye ederdi. Memleketine olan sevgisi yalnızca sözde değil, fiiliyatta da hep ön plandaydı.
Kuran ile Yaşamak, Kuran ile Vefat Etmek
Nasıl yaşarsanız, öyle vefat edersiniz… Orhan Keskin, hayatı boyunca Kur’an ahlakıyla yaşayan bir insandı. Vefat ettiği sabah, namazını kıldıktan sonra sehpasında açık duran bir Kur’an-ı Kerim ile bulundu. Bu, onun dünya hayatındaki duruşunun ve manevi bağlılığının en büyük göstergesiydi. Türk Ocağı Başkanı Prof. Nedim Ünal, cenaze merasiminde yaptığı konuşmada şöyle diyordu:
“O, Kur’an’lı yaşadı, Kur’an’lı gitti. Biliyor musunuz aziz dostlar, dün başucunda Kur’an’ı vardı. Okumuş, yazmış, notlar almış ve açık vaziyette orada bekliyordu. Evet, yaşadığı gibi gitti.”
Bu sözler, onun hayatının kısa bir özetiydi aslında. Hayatı boyunca ilimle, irfanla, edeple ve tevazu ile yaşayan bir insanın, yine aynı ruh haliyle Hakk’a yürüyüşünü anlatıyordu.
Eksikliği Hissedilecek Bir Büyük İnsan
Bazı insanların yeri asla dolmaz. Orhan Keskin de öyle bir insandı. Onun fikirleri, çalışmaları ve insanî değerleri hafızalarımızda ve kalplerimizde yaşamaya devam edecek. O, yalnızca bir şahsiyet değil, aynı zamanda Sivrihisar için bir kimlik, bir hafıza, bir vicdan idi.
Onu rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.
Sevgiyle ve Farkındalıkla Kalınız
Bekir Kalır..