İnsan, doğası gereği sevilmek, takdir edilmek ve değer görmek ister. Ancak bu isteğin dozunu ayarlayamazsa, kendini olduğundan farklı göstermeye, hatta zamanla bambaşka biri gibi davranmaya başlayabilir. İşte tam da bu noktada “riya” devreye girer.
Riya, dinî anlamda, bir kişinin ibadet veya hayırlı bir işi Allah rızası için değil, insanların beğenisini kazanmak amacıyla yapmasıdır. Ancak günlük yaşamda da farklı biçimlerde kendini gösterir. Kimi insanlar, aslında sahip olmadıkları güzel hasletleri varmış gibi davranarak, kendilerini olduğundan daha faziletli, daha dürüst, daha cömert göstermeye çalışırlar. Bu da bir nevi “ahlaki riya”dır.
Gerçek Olmak mı, Görünmek mi?
İnsan, olduğundan daha bilgili, daha vicdanlı, daha yardımsever görünmek için büyük çaba harcayabilir. Oysa önemli olan gerçekten öyle olmaktır. Mevlânâ bu durumu şöyle ifade eder:
“Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.”
Bir insanın içi başka, dışı başka olursa, uzun vadede bu yapay görüntü sürdürülemez. Çünkü gerçek karakter, insanın yalnızken de aynı ahlakı koruyabilmesiyle belli olur. İnsanların gözü önünde iyilik yapan ama yalnız kaldığında bambaşka birine dönüşen kişiler, aslında kendilerini kandırmaktadır.
Hz. Ali’nin şu sözü de bu gerçeği vurgular:
“İkiyüzlünün dili tatlı, kalbi fesattır.”
Dışarıya sunulan sahte bir iyilik imajı, er ya da geç ortaya çıkar. Çünkü insanın özü ve sözü birbirine uymadığında, zamanla bu çelişki hissedilmeye başlanır.
Riya ile Samimiyet Arasındaki İnce Çizgi
Bazı insanlar, sırf takdir edilmek için yardım eder, güzel sözler söyler, hatta ibadet bile eder. Ancak gerçek iyilik, gösteriş için değil, içten gelen bir duyguyla yapılan iyiliktir. Şems-i Tebrizi’nin şu sözü bu ayrımı çok iyi açıklar:
“Bir insanın gerçek kişiliği, yaptığı iyiliği kimse görmediğinde de devam edip etmemesiyle belli olur.”
Yani eğer bir iyiliği kimse görmese de yapmaya devam ediyorsak, işte o zaman samimiyizdir. Ancak eğer sadece övgü almak için yapıyorsak, aslında bir tür riyakârlık içindeyiz demektir.
Gerçek Olan Kazanır
Riyakar bir insan, kısa vadede belki başarılı olabilir, hatta toplum içinde saygınlık da kazanabilir. Ancak uzun vadede gerçekler gün yüzüne çıkar ve kişi, olduğundan farklı biri gibi yaşamaktan yorulur.
Bizi gerçekten değerli kılan şey, başkalarının hakkımızda ne düşündüğü değil, kendi içimizde nasıl bir insan olduğumuzdur. Unutmayalım ki, hayat sahte kimliklerle yaşanamayacak kadar kısa ve değerlidir. Önemli olan, olduğumuz gibi görünebilmek ve göründüğümüz gibi olabilmektir.
Son söz olarak şu nasihat kulağımıza küpe olmalı:
“İyilik yaparken gösterişten kaçın, çünkü en güzel iyilik, kimse bilmeden yapılandır.”