İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Adil Atasoy, yeni Anayasa hazırlık görüşmelerine ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu.
1982 Tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine” geçiş konusunda hazırlanan Kanun Teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmiş ve teklif ile gerçekleşen düzenleme Anayasamız gereği doğrudan “Halk Oylamasına” sunulmuştur.
Türk Milletinin takdirine ve onayına sunulan TC. Anayasa’sında değişiklik yapılmasına dair 21.01.2017 tarih ve 6771 Sayılı Kanun yapılan “Halk Oylaması” sonucunda, oylamaya katılan vatandaşların %52’ye yakın kabul oyu ile “Anayasa Hükmü” haline gelmiş bulunmaktadır. Anayasamızda Yürütme organının yapısı konusundaki getirilen yeni düzenlemeler ve düzenlemelerin esasını teşkil eden “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” yedi yıldan beri uygulanmaktadır.
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, uzun zamandan beri çok sayıda değişikliğe uğramış olan 1982 Tarihli TC. Anayasasının oluşturmuş olduğu istikrarsız, kısa süreli koalisyon hükümetlerinin oluşmasına yol açan, temel özelliğini yitirmiş “Parlamenter Sistemin” eleştirisi ve Türkiye’nin uzun soluklu ve icraatçı hükümetlere ihtiyacı olduğu düşüncesi çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Parlamenter sistemin uygulamada ortaya çıkardığı istikrarsız hükümet uygulamalarına son vermek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin geleceğini güven altına alarak siyasi çalkantı ve etkilerden korumak maksadıyla uzun süre kamuoyunda tartışılmış ve sonunda “Anayasal” bir düzenlemeye kavuşturularak kabul edilmiş bulunmaktadır.
Uygulanmaya başlandığı tarihten bu yana “Cumhurbaşkanlığı Hükümetlerinin” icraat ve uygulamaları bakımından bir devamlılık ve istikrarın ortaya çıkmış olduğunu görüyoruz. Parlamenter sistemin temel yapısının bozulmuş olması dolayısıyla “Yürütme Organının” yapısında ortaya çıkan “çift başlılık” ve siyasi konjonktüre göre ortaya çıkabilen “Yürütme Erkini” kullanan makamlar arasındaki uyumsuzluk ve yürütme erki uygulama ve politikalarındaki tıkanıklıklar ortadan kalkmış bulunmaktadır.
Aradan geçen zaman içinde, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin” uygulanmasında, olağanüstü şartlarda ve askeri bir yönetimin etkisi altında demokratik kural ve uygulamalardan taviz verilerek, “Yürütme Organına” güvensizlik anlayışı içinde hazırlanan 1982 Tarihli Anayasa’nın yapısı ile bazı uyumsuzlukların ortaya çıkmış olduğu görülmektedir.
Bu uyumsuzluklar Anayasa uygulamaları ile ilgili bazı kanunlarda değişiklik yapılması yoluna gidilerek giderilmeye çalışılmış olsa da yeterli olmamaktadır. Özellikle “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin” Anayasamızın temel dayanaklarından biri olan “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesi açısından, korunması gereken “Cumhuriyetin Temel Organları” arasındaki dengeyi bozma temayülü gösterdiği yolunda eleştiriler bulunmaktadır.
Bu yazımız, Anayasamızda “Kuvvetler ayrılığı” ilkesinin korunması ve Anayasal kurumlar arasında eşgüdüm ve iş birliğinin sağlanması konusunda nasıl bir iyileştirme sağlanabilir? Mevcut sistem içerisinde nasıl bir etkileşim oluşturulabilir? Sorularının cevabı konusunda düşüncelerimizi açıklamaya ve bu konuda gerçekleşmesini umduğumuz düzenlemeler bakımından küçük bir katkı sağlamaya çalıştık.
Anayasamızın Cumhurbaşkanı’nın Görev ve Yetkileri Başlığını taşıyan 104.cü maddesinin 2. Fıkrasında: “Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder” hükmü yer almaktadır.
Anayasamızın “Başlangıç” kısmında ise “Kuvvetler ayırımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve iş birliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu” ifade edilmiştir.
Bu anlayış içerisinde Cumhurbaşkanlığı Makamı ile “Siyasi Partiler” ve “Yasama Organı” arasındaki ilişki ve etkileşim kanallarının Anayasal düzeyde belirlenmesine ihtiyaç olduğu düşüncesini taşımaktayız.
Mevcut Anayasal uygulamaya göre Cumhurbaşkanı, bir siyasi partinin “Genel Başkanı” olarak seçilmiş olsa dahi, partiler üstü kalabilmeli ve tüm siyasi partilere eşit mesafede durabilmelidir. Devlet ve ülke meselelerinde ortak bir politika ve tavrın belirlenmesinde Anayasa gereği bir mutavassıt; aracı, uzlaştırıcı, birleştirici bir role sahip bulunduğunu kişisel inisiyatifi ve davranışları ile değil anayasada öngörülen düzenlemeler çerçevesinde ortaya koymalıdır. Devlet organları arasında eşgüdüm sağlama konusunda birinci derecede Anayasal görev ve sorumluluk Cumhurbaşkanına aittir.
Siyasi Partiler, “Yasama” organı ve “Yürütme” organı arasında uyum ve toplumsal mutabakatın sağlanması konusunda Cumhurbaşkanlığı Makamı ile ilgili olarak şu Anayasal düzenlemelerin, mevcut Anayasal düzenlemelere ilaveten gerçekleştirilmesini uygun ve yerinde görmekteyiz.
Bu konu ile ilgili Anayasamızda mevcut en dikkat çeken önemli bir düzenleme, “Cumhurbaşkanlığı Hükümeti” icraat ve politikaları konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisini, Milletvekillerini ve Siyasi Partileri bilgilendirme maksadıyla gerçekleştirilen Anayasamızın 104.cü maddesinin 3. Fıkrasında yer alan şu düzenleme ile getirilmiş olan: “Cumhurbaşkanı, gerekli gördüğü takdirde, yasama yılının ilk günü Türkiye Büyük Millet meclisinde açılış konuşması yapar” hükmüdür.
Cumhurbaşkanı tarafından gerçekleştirilen bu “Millet Meclisi Açılış Konuşması”; Cumhurbaşkanının, Cumhurbaşkanlığı Hükümeti çalışmaları, iç ve dış ilişkiler, Hükümet programı ve uygulamalar konusunda bilgi vermeyi amaçlamaktadır. Mevcut Anayasal uygulama ve sisteme göre Cumhurbaşkanlığı Kabinesinin Meclisten güven oyu alma ihtiyacı olmaksızın samimi ve gerçek manada bir bilgilendirme konuşması mahiyetindedir. Bu düzenlemeye ek olarak yazımızda gerçekleşmesini teklif ettiğimiz düzenlemeleri aşağıda belirmiş bulunmaktayız:
1-Hazırlanacak yeni Anayasada bir Anayasal düzenleme ile Cumhurbaşkanı’nın lüzum gördüğü takdirde iç ve dış politika konuları ve acil çözüm bekleyen yasama konularıyla ilgili olarak Mecliste Grubu bulunan Siyasi Partilerin Başkanları ile üç veya altı aylık aralarla münferit veya toplu olarak istişare ve bilgilendirme toplantıları yapmasını mümkün kılacak bir düzenlemeye gidilmelidir.
2-Cumhurbaşkanı veya yetkilendirdiği bir Bakan lüzum görülen hallerde veya özel bir konu ile ilgili olarak Siyasi Parti Gurup Toplantılarına katılarak veya Siyasi Parti Başkan ve Yöneticilerini bilgi vermek üzere Cumhurbaşkanlığı Makamına davet ederek özel görüşme yapabilme imkanı tanınmalıdır.
3-Cumhurbaşkanı, kendinden önce görev yapmış Cumhurbaşkanları, TBMM Başkanları, Adalet, İç İşleri, Milli Eğitim, Kültür, Milli Savunma Bakanları ve üç Büyük Şehrin (İstanbul, Ankara, İzmir) mevcut seçilmiş ve bir önceki Büyükşehir Belediye Başkanlarından oluşan kırk kişilik bir “Cumhurbaşkanlığı Danışma Meclisi” oluşturmalı ve gerekli gördüğü hallerde veya her yılın belli bir ayında en az yılda bir defa “Cumhurbaşkanlığı Danışma Meclisini” toplantıya davet ederek, önceden belirlenmiş bir gündeme göre istişare ve görüş alışverişinde bulunmalıdır.
4-Cumhurbaşkanı, Seçilmiş Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başkan Vekilleri ile en az üç ayda bir veya gerektiğinde “Cumhurbaşkanının Meclis Buluşmaları” adı ile görüşmeler yapmak ve bu suretle “Yürütme” ve “Yasama” arasındaki ilişkilerin eşgüdüm içinde gerçekleştirilmesi imkanı sağlanmış olmalıdır.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın 23 Nisan 2024 Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı Resepsiyonunda ortaya koyduğu Siyasi partiler arasında uzlaşma ve etkileşimi sağlamak konusunda gösterdiği olumlu ve örnek tavır bu tür uygulamaların ne kadar önemli ve gerekli olduğunu ortaya koymuştur. Resepsiyon sırasında Sayın Cumhurbaşkanının, toplantıya katılan Siyasi Parti Başkanı ve temsilcilerini özel olarak davet ederek gerçekleştirmiş olduğu çay sohbeti bu Anayasal uygulamanın adeta temelini atmış bulunmaktadır. Bu olumlu tavır ve birliktelik basın ve görsel medya aracılığı ile bilgilendirilen vatandaşların da takdirini toplamış, tasvibine mazhar olmuştur. Ortaya konulan, uzlaşıcı, birleştirici tavır, siyasi ilişkilerin yumuşaması anlayışını temsil eden tablo; Millet, Devlet işlerinin uyum içinde yürütülmesi anlayışı ve siyasi nezaket bakımından da takdir toplamıştır.
Sayın Cumhurbaşkanı, “Cumhur İttifakına” dahil Siyasi Partilerin Lider ve Parti Başkanları ile bu tür gayrı resmi istişare ve görüş alışverişinde bulunma toplantılarını gerekli görülen zamanlarda gerçekleştirmek yoluna gitmektedir. Sayın MHP Başkanı Devlet BAHÇELİ ve BBP Başkanı Sayın Mustafa DESTİCİ ile veya diğer Siyasi Parti Başkanları ile gerçekleştirmiş olduğu görüşmeler bu konudaki olumlu örnekler olarak değerlendirilmek gerekir.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın Ana Muhalefet Partisi Başkanı Sayın Özgür ÖZEL ile geçtiğimiz hafta içinde gerçekleştirmiş olduğu randevulu toplantı ve sonucunda açıklanan görüş ve beyanlar; Türkiye siyasi hayatında yumuşama ve önemli kararların oluşumuna birlikte katılma anlayışının benimsenmesi şeklinde değerlendirilmiş ve siyasi diyalog anlamında olumlu ve önemli bir kilometre taşı olarak tarihe geçmiştir.
Sonuç olarak, örnekleriyle sunduğumuz bu tür istişare ve bilgilendirme toplantılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan tüm siyasi partileri de kapsayacak şekilde Anayasal bir düzenlemeye kavuşması, Anayasamızda özenle korunmasını temenni ettiğimiz “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesinin sağlıklı bir işleyiş kazanması ve “Türkiye Yüzyılı Barışı” için gerekli olduğuna inanıyoruz.