Geçen hafta, kırsal kesimde,  çiftçilerimizin, birçok sorununa, tanık olduk. Özelikle de Tarım arazilerinin sanayi, konut, turizm, madencilik, ulaştırma amaçlı kullanılıyor olması taş ocaklarının tarım alanlarına zarar vermesi, ülke ve bölgemizin ciddi sorunudur.

             Geçmişi yıllarda da İzmir Foca, Ayvalık ve Burhaniye ve çevresine, yaptığımız gezilerde, yazlık uğruna, zeytinliklerin ve tarım alanlarının, yok edildiğine, tanık olmuştuk.. Oysa zeytin, toprağın üstünde bir madendir.  Zeytin ve yağı soframızın vazgeçilmez ürünüdür.

              Hülasa Türkiye, tarım ülkesi olma özelliğini, hızla kaybediyor. Son 20 yılda 3 milyon hektar verimli tarım arazisi, amacı dışında kullanıldığı için, yok oldu. Uzmanlara göre, alternatif alan varken işlenebilir araziler, tahrip  ediliyor.

          .  Oysa Anayasamız, tarım arazileri, çayır ve meraların, amaç dışı kullanılmasını önlemeyi, devletin asli görevleri arasında saymıştır. İmar ve çevre kanunları ve yönetmelikleri tarım topraklarının, özellikle de sulanan tarım alanlarının, tarım dışı gayelerle kullanılmasını yasaklamıştır.

         Ne var ki anayasamızın, kanun ve yönetmeliklerimizin, açık ve emredici hükümlerine rağmen, ülkemiz ve Eskişehir, tarım topraklarını, hızla kaybediyor. Yalnız tarım alanları mı? Kıyılar da yok ediliyor. Anayasal da suç işleniyor ama her hangi bir müdahale yok.

           Ayrıca Anayasanın açık hükmüne rağmen  Tarım arazilerinin, tarım dışı kullanıma açılabilmesi için, Toprak Koruma Kurulunun karar alma biçimi, yönetmelikle değiştirildi. Daha önce, üçte iki çoğunlukla karar alabilen kurul için, artık beşte üçlük çoğunluk karar alabilecek. Üstelik enerji ve ulaşım projelerinde toplantıya katılım için, çoğunluk aranmayacak.

             Yönetmelik değişikliğinin, Eskişehir ve Türkiye’nin, dört bir yanındaki verimli toprakların, tarım dışı kullanımının yolunu açacaktır.

           Ülkemizde, tarım yapılabilir 28.059.000 hektar arazi var. Devlet Su İşleri verilerine göre, bu alanlar içinde, ekonomik olarak sulanabilir tarım arazisi, 8.500.000 hektardır. Halen kamu yatırımları ile gerçekleştirilen sulamalar ve halk sulamalarının toplam alanı, 3,829.175 hektardır. Sulama tesisleri ile sulanabilecek tarım alanı ise, 4.670.825 hektardır.
            Tablo bu olunca da, Türkiye de, sanıldığı kadar, tarım toprağı, ne de sulanabilecek tarım alanı bulunmaktadır. Bundan böyle, yeni tarım alanları bulmamız veya mevcut tarım alanlarının, sınırlarını da büyütmemiz, mümkün olmadığına göre, mevcut tarım arazilerini gözümüz gibi korumamız gerekmektedir.

            Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Diyarbakır Bölge Müdürlüğüne göre, Türkiye'de tarım arazilerinde, 13 yılda tarım 12,1 oranında azaldı. 13 yılda, 32 milyon 300 bin dekar tarım alanı yok oldu.

            Türkiye'de, 69 kentin tarım arazisi azalırken, 12 ilin ise artış gösterdi. Türkiye'de tarım arazisi en fazla azalan il, yüzde 34,3 oranıyla Sinop oldu. Sinop'u yüzde 33,6 ile Zonguldak, yüzde 32,8 ile Batman takip etti.

           TÜİK'in, verilerine göre, tarım arazilerinin kapladığı alan Türkiye’de 1992 yılında toplam 27,6 milyon hektar iken, 2017 yılında 23,4 milyon hektara geriledi. 25 yılda, yaklaşık 4 milyon hektar, yani yaklaşık Konya ili büyüklüğünde tarım arazisi kaybedildi.

           Tarım arazileri üzerindeki yapılaşmaların, mutlaka durdurulması gerekiyor. Azalmanın bu şekilde devam etmesi durumunda, önümüzdeki yıllarda  tarım ürünlerin de  daha çok dışa bağımlı bir ülke haline geleceğiz..

              Eskişehir’ de 582.500 ha alan, yani ili yüzölçümünün %42.7’si, tarım arazisidir. Eskişehir’de, sulanabilir tarım arazisi, 350 133 ha.(%59.64), sulanan arazi 83 135 ha (%14.2) sulanamayan arazi ise, 226 102 ha (40.46) dır. Hülasa Eskişehir, küçümsenmeyecek miktarda, tarım arazisine sahip bir ildir. Ancak tarım alanlarının, yeteri kadar korunamıyor,

             Eskişehir’ in, en verimli ovası, beton yığını haline geldi.  Son yıllarda, Anayasa ve yasalara rağmen, Beldiyse mücavir alan içindeki  son tarım alanları olan, 73 hektarlık tarım alanını, fabrikalar bölgesini, söğüt önü ve batı kentteki tarım alanları, yok edilirken, Eskişehir’ deki,  Toprak Koruma Kurulu ve diğer ilgililer, adeta seyretti.
             Devlet kurumu olan TOKİ, Şeker Fabrikası’ ın, en verimli arazisi olan tarım alanlarına konut yaparak, Belediyeler’ de imara açarak, bu alandaki yanlışlığa ortak ve önder olurken, devlet yönetiminde olan kişi/kişilerin,  geleceğe nasıl baktıklarının da tescili oldu.

               Oysa Dünya Bankası Başkanı Zoellick, gıda fiyatlarının son 3 yılda, ikiye katlanmasının yoksul ülkelerde geliri düşük 100 milyon insanı açlık tehlikesi ile karşı karşıya bıraktığını söyledi. The Food and Agricultural Organization (FAO) araştırmasına göre ise 36 ülkede toplam tam 1.1 milyar kişi gıda yardımına muhtaç olacak.
              Tablo, tam bir felakettir. önümüzdeki yıllarda dünyada, en büyük tehlike, açlık ve susuzluktur.  Dünya’ da, açlık ve susuzlukla ilgili tedbir alınmaz ise, bu iki unsurla ilgili savaşlarda, kaçınılmaz olacaktır.  

               Öncelikle de Eskişehir’de, çevreyi korumak için, bölgesel veya havza bazında arazi kullanım ve çevre düzeni planları yapılmalı, plan dışı kullanımlara, kesinlikle izin verilmediği gibi, Eskişehir’de tarıma uygun olan ve olmayan araziler ile doğal yaşam ortamları belirlenmeli uydu verileri ile GIS ortamında sürekli denetlenmelidir.

              Ayrıca Eskişehir’de tarımsal araziler, mutlak tarımsal sit olarak belirlenmeli, arazi veya toprak koruma meclisleri oluşturulmalı, alan veya arazi kullanımında ÇED yönetmeliği hükümleri mutlaka uygulanmalıdır. En önemlisi de tarım alanlarını amaç dışı kullananlara,  ağır yaptırımlar uygulanmalıdır.

               Eskişehir’de, yanlış kentleşme sonucu, ülkemizin en verimli ovasını yok edildi.  Hiç olmazsa elde kalan tarım alanları, mutlaka korumalı ve tarım ürünlerinin sanayinin motoru olması için de projeler üreterek hayata geçirmelidir. Özellikle de Organik tarım, teşvik edilmeli, bu alanda her türlü destek de verilmelidir.

             Türkiye ve Eskişehir’de, tarım alanlarını yok etmek, ülkeye ve torunlarımıza telafisi olmaya bir yanlışlık  olup, insanlarımızı açlığa mahkum etmektir.. Hala bu gerçeği ve geliyorum diyen, felaketi görmeyen, siyasi otoriteler, yöneticiler ve kişi/kişiler varsa, ne denebilir ki?