İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Adil Atasoy, Sivrihisar'da geçmişten günümüze uzanan "Bağış Taşı" geleneğini ve modern bağış kuruluşlarının hikayesini anlatan bir makale yayımladı.
Çocukluğumu ve gençliğimi yaşadığım Sivrihisar, geleneklerini sürdüren bir Sivrihisar idi. Sene 1950’li yıllar. Sivrihisar’da yeni bir şehircilik hamlesi başlamış, ana caddeler yeniden düzenleniyor, şehir merkezi yeni bir çehre kazanıyordu. Şehir merkezindeki ana yolu genişletme sebebiyle eski evimizin büyük bir kısmı istimlak edilmiş ve yıkım kakarı alınmıştı. Şimdiki evimizin yapımına başlandığı için bir müddet mahallemizde eski evimize yakın birkaç evde kiracı olarak oturduk. İlk Okula başladığım 1954-55 senesi, tarihi “Sivrihisar Saat Kulesinin” alt tarafında, Zarif Ana’nın evinin bitişiğinde iki katlı ahşap, büyük bir Sivrihisar evi olan “Aynacıların” evinde kirada kalıyorduk.
İlk okula, yani “Yenice Mektebe” Aynacıların evde otururken başladım. Yenice Mektebin bir adı da “Tenekeli Mektep” idi. Benim için çocukluğumun en geniş, heybetli ve kutsal binalarından biriydi. Çatısı aktarılarak, akmaması için galvanizli teneke ile kaplandığı için “Tenekeli Mektep” adını almıştı.
Tenekeli Mektebin “Garipçe çeşmesi” istikametinde “Orta Okula” doğru bir kıvrım yaparak aşağı doğru inen ve yoldan tarafa olan kısmı bir sıra büyük akasya ağaçları ile kaplıydı. Bu büyük ağaçlardan sonra o zamanki boyumla kıyasladığımda epeyce yüksek olduğunu hissettiğim okulun taş duvarı gelirdi. Duvarın çıkıntı ve köşe yaptığı okulun ana giriş kapısına yakın bir noktada içi oyuk yuvarlak mermerden otuz-otuz beş santim çapında ve benim çocuk boyumdan biraz yüksekçe, duvarın köşesine yerleştirilmiş elli-altmış santim boyunda mermer sütun dururdu. Bu içi oyuk mermer taşın ne işe yaradığını ve ne maksatla orada durduğunu bir türlü akıl erdiremezdim. Acaba kuşların su içmesi için mi konulmuştu? Ben ilk okulu bitirdim. Orta okula başladım. Tenekeli Mektep artık sanat mektebi olmuştu. Evden okula okuldan eve giderken hep o taşın önünden geçerdim ve her geçişimde içi oyuk mermer taş benim için esrarını korumaya devam ederdi. Sonra orta okul yılları da bitti. Ben o taşın önünden senelerce gelip geçtim ve liseye gitmek için Sivrihisar’dan ayrıldım. O tarihlerde Sivrihisar’da henüz “Lise” yoktu. İstanbul’da liseye başladığım yıllarda “Sanat Mektebi” yeni binasına taşınmış, okul binasının dış duvarı yol genişletme çalışmaları nedeniyle yıkılmış, içi oyuk mermer sütun da “Ali Baba Türbesinin” kıble duvarının önüne yan yatmış şekilde uzatılıvermişti. İşte o zaman bu gizemli taşın esrarını çözmeye karar verdim. Araştırmaya önce Babamdan başladım. Babam Sivrihisar tarihine ve geleneklerine ilgi duyan, bu ilgi ve bilgi birikimini başkalarına aktarmayı görev ve zevk bilen bir anlayışa sahipti.
Babamın anlattığına göre, bu içi oyuk mermer taş bir “Bağış Taşı”, diğer adı ile “Sadaka Taşı” idi. Bir miktar paraya ihtiyacı olan yoksul kişiler, varlıklı ve yardımsever kişilerin bağış olarak taşın içine koydukları paralardan, ihtiyacı kadar alır ve böylece parayı veren de alan da birbirlerini bilmezler; iyilik yapan Allah rızası için iyilik yapar, parayı alan ihtiyaç sahibi kişi de sadaka istemenin ve almanın yükünü hissetmez, kendinde hiçbir eziklik ve minnet duymadan, yoksul onuru kırılmadan ihtiyacı kadar alır, nafakasını karşılar idi. Bu gelenek o kadar mahrem bir ilişki olarak yaşanırdı ki sadaka taşının içine para koyan iyilik ve hamiyet sahibi kişiler koydukları parayı gizlice, kimseye fark ettirmeden koyarlar, fakir ve ihtiyaç sahipleri de ihtiyaçları kadar parayı hiçbir onur yarası almadan ve kimseye yoksulluklarını hissettirmeden alırlardı. Uzun yüzyıllar bu önemli görevini sürdüren bağış taşı görevinin sona ermiş olmanın huzuru içinde, kimseye hiçbir şey hissettirmeden “Ali Baba Türbesinin” duvarına yaslanmış olarak gelip geçenleri seyretmeye koyulmuştu. Bir müddet bu durum devam etti. Sonra Ali Baba Türbesinin duvarı önünde dinlenen sadaka taşı kendisine ihtiyaç kalmadığını anlayıp ortadan kayboldu.
Bu önemli taşın hikayesini dinleyip öğrendikten sonra içi oyuk taşa karşı saygım ve ilgim daha da arttı. Hep bu onurlu taşı gelecekte çocuklarımıza gösterip: “İşte bu bağış taşıdır. İçi ihtiyaç sahipleri için para koymak maksadıyla oyulmuştur. Bizim büyük ceddimizin insan onurunu koruyarak en güzel şekilde yardımda bulunmanın, incelik ve güzelliğini yaşatmış bu güzel geleneği sürdürmüştür.” demek ve o içi oyuk taşı bugün ki gençlerimize göstermek istedim. Ama ne yazık ki artık “Bağış Taşı” ortalıkta görünmüyordu. Başka diyarlara seyahate çıkmış bir dost gibi onu hatırlamak ve anmak için, onu yeniden anlamak için bu yazı yazıldı ve geleceğin nesillerine emanet edildi.
Büyük ceddimiz, Yüce Allah’ın Kuran’ı Keriminde belirttiği, tüm insanlık için geçerli evrensel buyrukları, doğruluğunu anlayarak ve kavrayarak yaşama becerisini göstermişlerdi. Bu gerçeği görmek için Kuran’ın; “İlahi Kelamın” verdiği şu güzel öğütlere, örneklere bakmak ve atalarımızın gerçekleştirdikleri ile karşılaştırmak yeterli olacaktır:
·“Allah’ın rızasını kazanmak ve ruhlarındaki cömertliği kuvvetlendirmek için mallarını hayra sarf edenlerin durumu, bir tepede kurulmuş güzel bir bahçeye benzer ki, üzerine bol yağmur yağmış da iki kat ürün vermiştir. Bol yağmur yağmasa bile bir çise düşer de yine ürün verir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.” (Bakara: 2/265. Ayet).
·“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve rızk olarak yerden sizin için çıkardıklarımızdan, onların temiz ve güzel olanlarından infak edin, hayır için harcayın. Sizin ancak gözünüzü yumarak alabileceğiniz kötü, özürlü malı hayır için vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allah Gani’dir; Cömertliğinin sınırı yoktur. O övgüye en çok layık olandır.” (Bakara, 2/ 267 Ayet).
·“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret; bağışlanma ve lütuf vaat eder. Allah her şeyi kuşatan ve her şeyi bilendir.” (Bakara, 2/268 Ayet).
·“Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş demektir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar.” (Bakara, 2/269 Ayet).
Aziz Okuyucu, bize düşen de bu hikmeti ve gerçeği kavramaktır. Yüce Allah, “güzel söz ve iyilikle davranma, arkasından incitme gelen sadakadan daha hayırlıdır. Allah zengindir, acelesi de yoktur. Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inandığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayırları boşa çıkarmayın” demektedir. (Bakara,2/ 263-264. Ayetler).
Bağış taşı artık zamanımızda şekil ve mahiyet değiştirmiş bulunmaktadır. Akıl, hikmet ve varlık sahiplerinin Allah’ın nihayetsiz iyilik lütuflarından biri olarak ortaya koydukları “Vakıflar”, çeşitli toplumsal amaçlı dernekler ve gönüllü kuruluşlar bu görevi yerine getirmektedir.
Ülkemizin her yerindeki ecdat yadigarı “Vakıflarımız”, hareketsiz ve sessiz geçen; adeta unutulan, kaderine terk edilen bir dönemden sonra yeniden yeşermiş; kültürel alanda, eğitimde, toplumsal hizmetler ve yardımlaşma alanında, yoksul insan ve ihtiyaç sahiplerine hizmet konusunda büyük katkılar sağlamış bulunmaktadır.
Çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği, aziz toprağında büyüdüğüm Sivrihisar’da hatırası yaşanan ecdat vakıflarından biride Yunus Emre Hazretlerinin Sivrihisar/Sarıköy’de 700 yıl önce kendi adıyla kurmuş olduğu “Yunus Emir Bey Vakfıdır”. Ailemiz Büyüklerinin uzun yıllar “Beratlı Vakıf Mütevellisi” olarak hizmet ettiği bu “Kadim Yunus Emre Vakfı” her ne kadar “Vakıfların İlgasına Dair Düzenleme” ile faaliyetlerine son vermiş ise de yeni bir hukuki şekil ve anlayışla hayata geçmeyi ve hizmetine devam etmeyi beklemektedir.
Şu anda Sivrihisarlı, hayırsever, ecdat yadigarı kurumları yeniden ihya etme bilincinde ve gayreti içinde olan kişilerin, Sivrihisar ve Eskişehir’de kurmuş oldukları “Vakıf” ve “Yardımlaşma Derneklerinin” sayısı oldukça artmış bulunmaktadır.
Merhum Av. Orhan KESKİN Ağabeyimizin önderliğinde kurulan “Sivrihisar İslami İlimler Vakfı” bunlardan ilkidir. Bu vakfın ilk önemli icraatlarından biri Sivrihisar’daki tarihi yapıları restore ederek kullanılır hale getirilmesini sağlamak olmuştur. Vakıf aynı zamanda, “Sivrihisar İmam Hatip Lisesi’nin” açılışına zemin hazırlamak üzere “Sivrihisar İmam Hatip Okulu Binasını ve İmam Hatip Öğrenci Yurdunu” inşa ederek “Milli Eğitim Bakanlığına” tahsis etmiştir. Hemen akabinde “Sivrihisar İslami İlimler Vakfı Aş Evini” faaliyete geçirerek türünün ilk örneklerinden biri oldu. Hiç kimseyi ayırt etmeden “aş evi hizmeti” vermeye başladı. Ayrıca, Sivrihisar İslami İlimler Vakfı adına edinilmiş ve “Vakıf Yönetimi” tarafından muhafaza maksadıyla Merhum Orhan KESKİN Ağabeye tevdi ve emanet edilmiş 100 kadar muhtelif boyda “Tarihi Sivrihisar Kilimi” İnşallah bir vefa borcu ve Sivrihisar’a değer katanlara göstermemiz gereken saygıya örnek olacak şekilde Orhan KESKİN Ağabeyimizin adının verileceği “Orhan Keskin Sivrihisar Kilimleri Müzesinde” sergilenmek imkanı bulur. Bu konudaki talep ve temennimizi Sayın Sivrihisar Belediye Başkanımıza ve Belediye Meclisi Üyesi Değerli Hemşerilerimizin ilgi ve takdirine sunmaktayız.
Burada ayrıca ismini vermek istediğim ve hayırla yad edeceğim onlarca vakıf ve hayır kuruluşumuz var. Fakat “Vakıflar ve İyilik Haftası” münasebetiyle hazırladığımız bu kısa makalede bunların her birini ayrı ayrı tanıtmak ne yazık ki mümkün değil. Ama şu hususu belirtmeden geçemeyeceğim: “Cumhuriyetimizin 100.cü Yılında Sivrihisar Vakıfları” konulu bir çalışmayı yakın tarihimize meraklı bir kardeşimizin yapmasını dilerim.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde görevde bulunduğum 1995-2015 yılları boyunca Yönetim Kurulu Üyeliği yaptığım ve bir süre 2. Başkanlığını yürüttüğüm Sivrihisar Eğitim ve Kültür Vakfı’nı ve Sivrihisar Kültür ve Yardımlaşma Derneğini anmadan geçemeyeceğim. Yenilenmiş ve zamana uygun hale gelmiş vakıf anlayışı ve şekliyle Sivrihisar’ımızın geleneğinde var olan “Bağış Taşının” görev ve sorumluluğunu yüklenmiş bulunmaktadırlar. Bir bağış taşı gibi kendilerine yapılan her yardımı, en uygun şekilde ve kimseyi incitmeden ihtiyaç sahiplerine ulaştırmayı amaçlamakta ve başarmaktadırlar.
Bu vesile ile Sivrihisar İslami İlimler Vakfı’nın; (SEV) Sivrihisar Eğitim Vakfının; Sivrihisar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği’nin kurucusu olmuş, geçmişte ve halen görevde bulunan tüm yöneticilerine; Güzel Eskişehir’imizdeki diğer tüm kardeş vakıf ve kuruluşların değerli yöneticilerine; vakıf kuruluşlarımıza maddi, manevi destek sağlayarak yardımlarını esirgemeyen tüm hayırseverlere, dost ve arkadaşlarıma teşekkürü borç bilir, vefat edenlere Allah’tan rahmet, sağ olanların iyilik ve hayırlarının makbul olmasını dilerim.