Efendim bugün Şehrin bu güzel köşesinde altın gibi bir genci ama işini iyi yapan, dersini iyi çalışan bir Maden mühendisini misafir ediyoruz.
Bor platformu sözcüsü Umut Rallas ile beraberiz.
Uzun süredir seslerin, iddiaların, kaygıların birbirine karıştığı dillerden düşmeyen Altın madeni mevzusunu bilmeyen herkes bağıra bağıra konuşunca biz de bir bilene soralım istedik ve soluğu Sayın Rallas’ın yanında aldık.
Vee başlıyoruz,
-Sayın Rallas merhaba hoş geldiniz nasılsınız?
-Çok teşekkür ediyorum Asalet hanım siz de hoş geldiniz.
-Efendim Türkiye’de yerin altı yerin üstünden daha zengin diyoruz ama mesela Türkiye’de totalde kaç çeşit maden var ne kadar metal var?
-Aslında Dünyada 90 çeşit maden var. Ve bu madenlerin 77’sinde biz Türkiye olarak rezerve sahibiz ve hepsini işleyebilir durumdayız. Bu madenler içerisinde dünyada bizi söz sahibi yapan değerli elementler var.
Madencilik işlenebilirliği yükseldikçe ülkeye katma değeri o kadar artar.
Ve dönüp Eskişehir ‘e baktığımızda Eskişehir de Türkiye’nin prototipi gibi.
Yani Türkiye’de hangi maden varsa Eskişehir de hepsi var.
Umut bey bu bilgileri verirken aklıma seçim döneminde “Tramvay yerin altına giremez çünkü yerin altı su” denilen günleri hatırladım.
Demek ki sadece su değilmiş dediğim anda Umut Bey söze şöyle devam etti.
Ama bu detay önemli bir detay.
Çünkü suyun içerisinde özellikle sıcak suyun içerisinde birçok metalik maden de var.
Yani yerin altı kaynıyor derken aslında sadece sudan bahsedilmiyor.
Yani madencilik aslında çok geniş bir spektrumda yer alıyor.
Burada endüstriyel madenler var, metal madenler var, kıymetli metaller var, enerji hammaddeleri var, doğal taşlar var ama hepsinin dinamikleri çok farklı.
Tarihe dönüp baktığımızda 1861 de Osmanlı imparatorlunda “Maaşın nizamnamesi” bu topraklarda sektörel olarak çıkmış ilk kanundur.
Yani biz 1861 den beri aynı kanun ekseninde işlerimizi devam ettiriyoruz.
Dolayısı ile bazen bir metalik madenin dinamiği ile endüstriyel hammaddenin dinamiği farklılaştığı için ama aynı kanuna tabii olarak değerlendiriliyor.
Mesela bundan iki yıl önce Ege bölgesinde bir zeytinlik oluşturuluyor.
Ve o zeytinlikler ile alakalı yönetmelik sadece enerji hammaddeleri için çıkarılmıştı.
Yani işlendiğinde ilk akla gelen kömür olsa da burada o zeytinlik meselesi oldukça örselenmişti.
Şimdi aslında ben hiçbir madencinin veya madenciliğin çevre karşıtı olduğuna inanmamak ile birlikte yüzde 5 bile olsa çevreyi önemsemeyen birileri çıkabilir.
Çevre katliamı diye devam eden cümle sonrası benim aklıma en son Mihalgazi’de gerçekleştirilemeyen bilgilendirme toplantısı geliyor.
Kimsenin konuşamadığı ama aslında herkesin konuştuğu, tozun yere inemediği o günü soruyorum Sayın Rallas’a..
-Sayın Rallas Mihalgazi, Sarıcakaya, Alpagut derken bugün Altın Madeni haritası her geçen gün daha da büyüyor.
Hatta duyumlarıma göre Tekeciler mahallesine kadar geldi.
Neler oluyor?
-Oradaki hadise sadece Eskişehir özelinde ilerlemiyor, biliyorsunuz Bilecik'te de bir altın madeni ile ilgili hala devam eden bir proje var.
Hatta bu çalışmayı yapan bir Tarım ve Gübre firması.
Dolayısı ile bu doğal bir zenginlik.
Ve bizim bu zenginliği yerin altından çıkarıp işlememiz gerekiyor ve bunu işlerken de ne olursa olsun önce insan, sonra çevre, sonra maden anlayışı ile bu işleri yapmamız gerekiyor.
Şimdi Alpagut’taki duruma bakarsak oradaki arama çalışmaları dün başlamadı.
Bizim bildiğimiz kadarı ile zaten orada iki yıldan fazla bir süredir arama çalışmaları devam ediyor.
Ve burada bulunan altının işlenebirliği noktasındaki verim çok önemli.
-Peki tarımdan elde edilecek verime göre Altın’ın verimi daha mı çok daha mı değerli ki oradaki çevre, bitki örtüsü, birinci sınıf tarım arazisi ikinci planda kalabiliyor?
-Ben bu tarz karşılaştırmaları doğru bulmuyorum.
Çünkü ikisi de birlikte yapılabilir.
Eğer birinden vazgeçmek gerekiyorsa da bu süreci ve sonuçlarını da bu konudaki tüm paydaşları ile konuşarak tahlil ederek karar vermeliyiz.
Yani orada açılacak olan bir maden endüstriyel anlamda bir maden olmuş olsaydı ben tam anlamı ile her durumu izah edebilirdim ama altın konusunda yine de tekniği ve süreci bilmek ile beraber planlamayı bilemiyorum.
Açıkçası uzmanlık alanım da değil ama hiç bilmeyenler bile benden daha uzun cümleler kurabiliyor maalesef.
-Peki Sayın Rallas, iddia ediliyor ki, Devlet maden çıkartılma işlemi sonrası aynı bölgeyi süratle yeniden ağaçlandırarak doğal dokusuna geri döndürmek için çalışmalara başlıyor.
Bu doğru mu? Yani mesela tarım anlamında toprak aynı verimi yeniden veriyor mu?
-Tabii ki var hatta Eskişehir de var. Nemli bölgesinde Manyezit şirketinin oluşturduğu bir orman arazisi var.
Otuz yıl öncesinde işlenmiş bir madenin yerine yeniden oluşturulan ormanlar var.
Haricen Eskişehir de büyük ormanlar da yok zaten.
Mesela biz bir Antalya değiliz, Muğla, Denizli değiliz.
O bölgede çok fazladır büyük orman arazileri.
Ama burada önemli bir noktayı bizlerle paylaşıyor Sayın Rallas,
-Değiliz tabi ama Mihalgazi ve Sarıcakaya bölgesi de neticede seracılığın gerçekleştirildiği bir bölge. Mesela ÇED raporu ne anlatıyor.
-Kabul ediyorum ama orman ve seracılığı aynı çizgiye koyamıyoruz çünkü bilgi eksikliği var.
ÇED raporuna baktığımda ise bence çok üzerinde düşünülerek hazırlanmış bir rapor değil.
Çünkü orada bazı bölgelerden örnekler verilmiş. Çanakkale’deki veriler örneklendirilmiş ama bana göre kopyala yapıştır bir durum var.
Yani bu rapor orada tuttuysa burada da tutar denmiş gibi.
Oysa ÇED raporu önemli olmak ile birlikte bir başlangıç.
Bu rapor sekiz bakanlık ve yirmi dört farklı kurumdan görüş alınarak halkın bilgilendirme toplantısına geliyor.
-Peki tansiyonu yükselten ve aslında en çok tartışılan konu siyanür tekniği.
Bu konuda neler söylersiniz?
-Siyanür aslında eser miktarda yediğimiz içtiğimiz her şeyde bulunan bir element.
Ama tekrar ediyorum eser miktarda çünkü siyanürün derecesi önemli.
Ama siyanür ile ilgili şöyle önemli bir durum var, siz altını ayrıştırmak için siyanür kullanmak zorundasınız.
Yani siyanür altının çıkarıldıktan sonra altını topraktan ayrıştıran bir madde.
Siyanür ile çıkarmak diye bir şey yok.
Siyanür sadece ayrıştırır.
Haricen siyanür pahalı bir malzeme. Dolayısı ile hiçbir işletme siyanürü ziyan etmek istemez.
Toprağın altında linç edilen altının yukarıdan beslenen siyanür ile beslenmedir mesele.
Patlatma tekniği ise abartıldığı gibi yeraltı su kaynaklarının yön değiştirdiği gibi mübalalı durumların gerçekleştiği bir teknik değildir.
Su öyle üç beş metre altta değil ki, metrelerce sondajlar sonucu çıkarılıyor ama altın madenciliği o kadar derinlerde gerçekleşmiyor.
-Peki, alternatif bir teknik yok mu? Mutlaka patlatma tekniği ile mi olmalı?
-Hayır tabii ki kazarak da çıkarılabilir ama ciddi zaman kaybına ve beden işçiliğine sebep olur.
Hiç unutmuyorum okulda bir gün hocamız sınıfa dönüp bir soru sordu,
“Nükleer’in kimler destekçisi” diyerek.
Hiçbirimiz elimizi kaldırmamıştık.
Hocamız cevaben,
“Hepinize yazıklar olsun çünkü siz hepiniz madencisiniz. O zaman enerji tüketimini azaltmak zorundasınız.
Ama enerji tüketimini azaltan toplumlar geriler.
Hemen söze atlıyorum
Yani o zaman bugün gösterilen tepkilerde “hem karnım doysun, hem pastam dursun” demek gibi mi oluyor?
Kesinlikle öyle diyor Sayın Rallas…
Ben bu tartışmaların içinde şunu beklerdim diyerek devam ediyor.
Bu altın madeni mevzusunda biorganizma yöntemleri ile ayrıştırma tartışılıyor. Diğer ismi ile bioleaching.
Ama bir kişi bile bunu söylemedi.
İşin ilginci bu tekniği geliştiren de siyanür üreticilerinden bir tanesi.
Biz özellikle son üç yıldır Çevre mühendisi arkadaşlarımız ile aramız çok iyi.
Hatta son iki senedir çevre şenliğine katılan tek maden firmasıyız.
Bunu da gururla ifade etmek isterim.
Çünkü biz sürdürülebilirlik anlayışında istikrarlıyız.
Karbon ayak izini ölçtüren Eskişehir’deki ilk firmayız.
Dolayısı ile arkadaşlarımız ile her bir araya geldiğimizde diyoruz ki “siyanür yerine geçebilecek farklı ve yeni bir teknik üzerine çalışalım.
Ya da elektronik te altının yerine geçecek daha iyi bir iletken bulalım.
Bunu da tırnak içerisinde söylüyorum toprakta yetiştirelim.
Çünkü bu madenler çıkarılmasın demek bir çözüm değil.
Eğer mevzuata uygunsa o maden çıkarılır.
Ben ilave ediyorum,
Ama önce ÇED raporunun gelişigüzel hazırlanmış değil gerçekçi olması lazım.
Kesinlikle öyle diyor Sayın Rallas…
Hatta işin içerisine Kent konseyi dâhil olsun, meslek odaları dâhil olsun, hatta sanayi odaları, ticaret odaları ve STK temsilcileri de dahil olsun. Yani bir konsorsiyum kurulsun.
Bu firma da masanın öbür tarafında otursun ve herkesin sorularının muhatabı bizzat o firma olsun.
-Efendim şöyle bakınca Eskişehir’de Altın madeni ilk Kaymaz bölgesinde değil mi?
Bu madenin mazisi nedir?
-Evet, şu anda öyle.
Ve aşağı yukarı yirmi yılı aşkındır da faaliyette.
Bu arada biz ülke olarak da Altın madenciliğinde eski değiliz
Doksanlı yıllardan itibaren altın madenciliği yapabiliyoruz.
Ben burada hemen doksanlar öncesini hatırlıyorum ve,
İşte doksanlardan öncesi yerin üstü çok karışıktı.
Yerin altına pek geçmeye fırsat bulamıyorduk diyorum ve gülmeye başlıyoruz :)
Ve işte maden işletmeciliğine muhalefet etmenin güya en sağlam gerekçesini soruyorum Sayın Umut Rallas’a,
-Efendim Kaymaz’dan yola çıkarak madencilik ya da siyanür tekniği insan hayatını gerçekten tehdit ediyor mu ve özellikle kanser hastalığını tetikliyor mu?
-Şöyle, ben mühendis olduğum için bu tarz meselelere analitik bakıyorum.
Örneğin kanserin en fazla olduğu şehir Nevşehir.
Oradaki jeolojik oluşumlar yani peribacalarının oluşma dönemlerinden kalma volkanik tüfler vardır.
Bunlar mikroskop altında bakıldığında kılcal damarlara sahip bir yapıda olduğu için ciğerlere yapışarak aslında kanser vakasını nesiller boyu devam ettirebiliyor.
Oysa Nevşehir’de bir altın madeni falan da yok.
Yani kanser hastalığının sebebi bir maden yapılanması değil. Tamamen çocuklukta toprakla hem dem oluşumuz ve topraktaki tüflere maruz kalışımız.
Her şey bir tarafa siyanürün kanseri tetiklediğine dair bir sağlık raporu varsa bunu iddia edenler de hakikaten bilerek iddia etseler.
Veya bunun karşısında olanlar da buna çözüm bulsalar.
Bununla ilgili sadece şöyle vakalar var.
Toprak altında yığın linçleri yapıldığı için,
Eğer işlem basamakları düzgün bir şekilde yapılmaz ise, sızıntılar olursa, bu sızıntılar içme sularına karışırsa veya orada tarımda sulamada kullanılan sulara karışırsa burada yaşanabilecek bazı zararlar yani sağlık sorunları olabilir.
Ama bu bahsettiklerimiz riskler. Kesinlikle gerçekleşir dediğimiz şeyler değil.
Düşününce Umut Rallas’ın bahsettiği durum sadece madencilikte değil, fabrikalar sahasında, sanayileşmede hatta şehirleşme anlamında da olabilir.
Örneğin şehir içinde yakın geçmişte yaşadığımız bir binanın kentsel dönüşüm esnasında yaşanan göçük de ihtimaller dâhilinde gerçekleşti ama bu hepsinde olacak demek değil neticede. Ya da yine yetmiş sekiz vatandaşımızı kaybettiğimiz Kartalkaya’daki otel yangını faciası sonrası turizmi durduramayız.
Ya da hakikaten madencilikte yaşadığımız göçükler ve can kayıpları yüzünden yer altı zenginliklerinden vazgeçemeyiz.
Sayın Rallas devam ediyor.
Doğru teknik uygulandığında yıllardır sıfır iş kazası ile işletmesini devam ettiren maden ocakları var.
Ama diyerek ekliyorum,
Biraz önce dedik ki, siyanür yerine alternatif bir ayrıştırma tekniği bulmalıyız deniyorsa, yine insan gücünün değil de yine teknolojik anlamda makine gücünün ve biraz daha gelişmiş teknolojinin kullanıldığı bir madencilik sistemi olsa.
Çünkü nadiren de rastlansa oluşan göçükler ve can kayıpları hafife alınabilir bir durum değil.
Sohbetimiz esnasında Sayın Rallas ile birdenbire şöyle bir noktaya varıyoruz.
Sayın Selçuk Bayraktar savunma sanayi anlamında büyük başarılara imza atmış iken acaba biraz da göklerden başını indirerek biraz da yer altına mı indirse.
Neticede yeraltı zenginliklerimiz de bu ülke için vazgeçilmez değerlerimiz.
Sohbetimizi sonuna yaklaşırken bizim Umur Rallas’ı tanımamıza vesile olan “BOR PLATFORMU’ndan bahsetmek istiyorum ve kendilerine soruyorum.
-Efendim Bor platformu nasıl oluştu hangi amaca hizmet eder ?
-Eskişehir Genç İş İnsanları Derneği Başkanımız Sn. Ulaş Entok’un bir sorusu ile başladı ve dedi ki,
“Umut sen madencisin, mühendissin, Eskişehir de Borlu ürünlerin üretildiği bir fabrikamız var mı ?
Çünkü bor madenin en büyük rezervi burada.
Borun da kullanılmadığı bir alan yok
Temizlikten, savunma sanayisine, komprozit teknolojilerinden tütün yapı malzemelerine, tarımdaki gübrenin verimini artırmaktan tütün, boya teknolojilerine kadar her alanda kullanılıyor. Örneğin yanmaz boya üretiliyor bir sayesinde.
Hatta el yükseltiyor Sayın Rallas,
Diyor ki
İçerisine bor kattığınız herhangi bir malzeme sayesinde ülkeyi vazgeçilmez kılarsınız.
Hatta biz altın konusunda henüz söz sahibi değiliz ama bir konusunda dünya rezervinin yüzde yetmiş üçüne sahibiz. Ve dünyadaki bu pazara yön veren bir ülkeyiz.
Gururla dinliyorum kendilerini.
Ne İstanbul’u… Memleketin her yerinin taşı toprağı ya altın ya bor. Sen bunu bilmeyene değil işte böyle bilene sor…
Bor platformunun amacı ise Eskişehir’de Bor’lu ürünlerin üretildiği bir endüstri kurmak istiyoruz.
Çünkü dünyadaki bir ticareti yıllık dört milyon ton. Bunun tamamını satsanız iki milyar dolarlık bir gelir elde edebiliyorsunuz.
Biz zaten Eti maden aracılığı ile 1.3 milyar dolarını elde edebiliyoruz.
Fakat sadece bir karbür ile üretilen ürünlerin dünya piyasasındaki yıllık katma değeri altmış milyar dolar. Diğerleri ile birlikte yüz milyar dolar.
Buna sadece maden gözü ile bakmamak lazım.
Böyle bir ekonomi yarattığınız zaman refahta geliyor, teknoloji de geliyor, zenginlik ye geliyor.
Bizim amacımız burada bor ve nadir toprak elementleri ihtisas organize sanayisinin kurulmasını amaçlıyoruz.
Çünkü rezerv burada.
Toprağın altındaki değerlerimiz ile toprağın üzerindeki değerlerimiz yani gençlerimizi bir araya getirmek istiyoruz.
Platform olarak bir bor fikir yarışması düzenlemek istiyoruz mesela… Platformda aktif olarak görev yapan kırkın üzerinde arkadaşımız var ve aynı zamanda yirmiye yakın paydaşımız var.
Meslek odaları, sanayi odaları, ticaret odaları ve üniversitelerimiz ile birlikte hareket ediyoruz.
Çünkü Bor birilerinin değil bu şehirdeki herkesin değeri.
Bor platformunda bir başkan yok ama sözcü olarak arkadaşlarım beni seçtiler
Ve yüzün üzerinde üniversiteli arkadaşlarımız platformda aktif rol alıyorlar.
Akademi, sanayi, kamuoyu ve gelişim, iletişim ve eğitim üçgenlerin içerisinde kolaylaştırıcı rolü üstleniyoruz. Ve bunu tüm platform üyesi arkadaşımız tamamen gönüllülük esasına göre yapıyorlar. Dolayısı ile her birine buradan çok teşekkür ediyorum.
Evet, karşımda idealist bir duruş var.
İnanmışlıktan beslenen müthiş bir gayret var.
Bir diğer zenginlikte bu paha biçilemez gençlerimiz aslında..
Çok zenginiz şüphesiz..
Ve son sorumuz klasik bilindiği üzere.
-Sayın Umut Rallas Şehir Gazetesi okuyor musunuz, şehir okurlarımıza son olarak neler söylersiniz?
-Şehir Gazetesi’ni yakından takip ediyoruz.
Tarafsız ve doğru tahliller yapıyor olması en az değerli bir madeni toprak altından çıkartmak kadar önemli.
Dolayısı ile Şehir Gazetesi de bu şehir için önemli bir değer ve platformumuz adına sizlerin nezdinde Şehir ailesine çok teşekkür ediyorum.
Efendim son günlerin en önemli tartışmasına işin uzmanına sorarak öğrenmeye çalışırken,
Çevrecilerin bugüne kadar hiçbir madenciler odası ile iletişime geçmediğini ve işin aslını öğrenmek gibi bir girişimlerinin olmadığını da öğrenmiş bulunuyoruz.
Kıymetli dostlar,
Unutmayalım,
Dağ bizim, taş bizim, güneş bizim, yaz bizim.
Toprağın altı da bizim, üstü de bizim.
Önce birbirimizin sonra bizim olanların kıymetini bilelim.
Haftaya görüşmek üzere…