Milli Eğitim Bakanlarımızdan Rahmetli Reşit Galip tarafından hazırlan, ilköğretim okullarında her sabah öğrencilere derse girmeden önce okutulan, bugünde tartışmaya neden olan, Öğrenci Andı 1933 yılında, Mustafa Kemal Atatürk’ün onayıyla, okullarda okutulmaya başlandı.

Öğrenci Andının metni, söylendiği yıllar içerisinde birkaç kez değişikliğe uğramıştı. 1997 yılında yapılan değişiklikle de günümüzdeki son halini alan ant, Türklük ve Atatürk karşıtı cepheler tarafından, çok kez kaldırılmak istenmişti. 
Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı, 30 Eylül 2013'te "Demokratikleşme Paketi" sonrası, 8 Ekim 2013 tarihinde yapılan yönetmelik değişimi ile yürürlükten kaldırıldı. 

Andımızın kaldırıldığı günlerde Başbakan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan,  AK Parti grup toplantısında "Andımız uygulaması 1933'te başladı. Metin yazarı tartışmalı bir isim olan rahmetli Doktor Reşit Galip'ti. Galip, Türkçe ezanın yazarlarındandı. Her sabah Türküm demekle Türk olunmaz." demişti.

Oysa “Dr. Reşit Galip” adlı kitabın yazarı, Sayın Dr. Yener Oruç: “…Kuran ve ezanın Türkçeleştirilmesindeki amaç okuma yazma bilmeyen halk için, inanç gereği kul ile Allah’ı yakınlaştırmaktır. İnsanların araştırma ve Kur’an-ı Kerim’i anlamaları için ortaya konan bir çaba vardır. Galip de çalışmalarıyla birlikte, Atatürk’ün bu çabasını çok hızlı bir şekilde yerine getirmek istemiştir.” demiştir.

Türk Eğitim-Sen’de Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Kurumları Yönetmeliği’nin ant okunmasını düzenleyen “Öğrenci Andı” başlıklı 12. maddesini yürürlükten kaldıran düzenlemenin iptali istemiyle, 2013 yılında Danıştay’a dava açmıştı.

Danıştay 8. Dairesi de, 2018 yılında öğrenci andını kaldıran yönetmelik hükmünü oy çokluğu ile iptal etmişti. Ancak, Danıştay’ın “and okutulsun” kararı uygulanmadığı gerekçesiyle sendikalar tarafından,  MEB yetkilileri hakkında açıklamalar yapılmış ve suç duyurusunda bulunulmuştu.

Milli Eğitim Bakanlığı, dairenin bu kararını temyiz etti. Temyiz üzerine dosya Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na geldi. 
Kurul’da Andımız ile ilgili nihai kararı, 12 Mart 2021 günü verdi. Bu karara göre Kurul, MEB'in itirazını oyçokluğuyla kabul ederek, Danıştay 8. Dairesi'nin yönetmeliği iptal eden kararını kaldırdı.

Oysa Demokratikleşme Paketi kapsamında, 2013'te Türkiye'de okullarda okunması uygulamasına son verilen, Öğrenci Andı / Andımızın, yeniden okullarda okutulması, ilkokul öğrencilerinin vatan, millet, cumhuriyet kavramlarını pekiştirmek, için okutuluyordu. Üstelik birçok ülkede benzer uygulamalar var.

Nitekim ABD’de okullarında, sabahları andımız benzer uygulama vardır. ABD’de, her sabah çocuklar, “ABD’nin bayrağına ve o bayrağın simgelediği cumhuriyete bağlı kalacağıma, herkese özgürlük ve adaletle; tanrının gözetiminde, bölünmez, tek ulus için ant içerim” sözleri ile derse başlarlar.

AK parti iktidarında, “demokratikleşme” ve “etnik açılımı” bahanesiyle de “NE MUTLU TÜRKÜ DİYENE” sözü ve resmi bir karar olmamasına rağmen, bazı kurumlardaki “TC” simgesi kaldırıldı.

Bu gelişmeler üzerine MHP Genel Başkanı Bahçeli, 'Öğrenci Andının”yasaklanmasıyla ilgili 2014 yılında yaptığı bir konuşmasında, "En az haftada bir gün o ikametgâhın önünde Andımızı okutmazsam namerdim. Devlet dairelerinden sildiğin T.C'yi her tarafa tekrar yazdırmazsam namerdim. Bunların alayının hesabını da sormazsam namerdim” dedi ama sonra da AKP iktidarının yanında yer alarak kararı kabul etti.

Ülkemizde bazı kişi/kişiler milliyetçiliği ret ederken, A.B.D, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, gibi ülkelerde, çağın en ileri ülkelerinin ortak yanı, milliyetçiliği yaşama ilkesi yapmalarıdır. Bu ülkeler, "milliyetçilik" sözünü çok kullanmazlar. Çünkü yaşarlar.

Bu ülkelerde, devlet "milliyetçiliği" kitlelere yayar. Bütün uygulamaları, milliyetçi doğrultudadır. Halkta milliyetçilik, bir yaşama biçimidir. Hatta ABD’de, milliyetçilik yok oluyor diye kaygı duyuluyor.

Batıda ülkelerinde, milliyetçilik yaşam biçimi olurken, Batılılar Türk milliyetçiliğine karşı çıkıp, etnik milliyetçiliği de körükleyerek, menfaatlerini korumayı ve kollamayı temel politika olarak benimsemişlerdir. Türkiye’yi, bir çatışma içerisine sokmayı da her zaman menfaatlerine uygun görmektedirler.

Bazı siyasiler, sözde aydınlar,  köşe yazarları, Türkçülüğü bölücülükle ifade ederken, Patrik Bartholomeos, TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda, vatandaşlık tanımını,  "Türk Devletine, vatandaşlık bağıyla bağı olan herkes, din, mezhep, dil ve etnik köken gözetmeksizin Türk’tür. Türklük, bütün Türk vatandaşlarının, beraberce varlığının ve dayanışmasının ifadesidir.” diyerek tanımlamıştı.

Yine bir TV programına katılan, Ermeni asıllı, Sayın Dikran Kevorkyan, ise  “Türk vatandaşı değil, Türk’üm... Ben Hristiyan’ım. Hıristiyanlığım başka bir şey, bu bayrağın altında yaşamaktan duyduğum gurur başka bir şey...... Demek ki benim Türkiye’m, bu hale geldi öyle mi? Bu milleti kim ateşleyecek? Türkiye’yi, parçalamak istiyorlar. Türkiye’nin jeopolitik konumunda, zenginliklerinde gözleri var, Kurtuluş Savaşı’nı hazmedemeyenlerin gözleri var.” diyerek , “Ne Mutlu Türküm” sözcüğüne karşı çıkan politikacılara ve sözde aydınlara çok anlamlı mesajlar vermişti.

Ayrıca Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK, "Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde yaşayan, Türk dili ile konuşan, Türk kültürü ile yetişen, Türk ülküsünü benimseyen, her vatandaş, hangi din ve mezhepten olursa olsun Türk’tür, Türk Milliyetçisidir. “demiştir.

Çağımızda, “MİLLİYETÇİ" olmayan,  tek ülke de yoktur. O nedenle de Türk Milleti, bütün benliği ile milliyetçi olmak zorundadır. Bu şuuru da “Öğrenci Andı”, “İstiklal Marşı”, “Bayrak” gibi semboller besler ve güçlendirir.
Türk Halkı, dış ve iç şer odakların, her türlü senaryolarına karşı,  kimliğini, bağımsızlığını, birlik ve beraberliğini korumak zorundadır. Aksi halde, Rahmetli Turgut ÖZAKMAN’ın, "DİRLİĞİN, BİRLİĞİN, DİLİN, BENLİĞİN, TARİHİN, YURDUN, ADIN, BİR KEZ DAHA GİDERSE, BİR DAHA HİÇ GERİ DÖMEZ…" uyarısı hayata geçer. Son pişmanlık da fayda vermez.