Eskişehir Yunus Emre Kültür, Sanat ve Turizm Vakfı Yönetim Kurulu Toplantısında “YUNUS EMRE MÜZESİ” ile ilgili söylemler Mevlevî Dergâhı ve Türbesini hatırlattı. Konya’yı ziyaretlerde Mevlana Türbesini ziyaret ettik. Her gün de onlarca ziyaretçi de Mevlânâ Türbesini ziyaret ediyor.
1926 yılında "Konya Âsâr-ı Âtîka Müzesi" adı altında müze olarak hizmete başlamıştır. 1954 yılında ise müzenin teşhir ve tanzimi yeniden gözden geçirilmiş ve müzenin adı "Mevlânâ Müzesi" olarak değiştirilmiştir.
Konya’da Mevlânâ Türbesi 6.500 m2’lik bir alan içerisinde yer almaktadır. Aynı zamanda büyük bir külliye görünümündeki bu alana üç kapıdan girilmektedir. Batı yönündeki Dervişhan Kapısı denilen kapıdan, Mevlânâ Müzesi’ne girilmektedir. Hz. Mevlana’nın Türbesi Selçuklu döneminde yapılmış, diğer türbelerle farklı özelliklere sahiptir.
Mevlânâ türbesi, dört paye üzerine oturmuş 25 m. yüksekliğindedir. Bu yüksekliği ile de XIII. yüzyılda yapılmış hiçbir türbe ile karşılaştırılamaz. Türbe gövdesi dıştan 16 dilimli silindir şeklindedir. Gövde, taş bir kornişle sona erer. Bunun üzerine yine 16 dilimli konik bir külah yerleştirilmiştir. Kubbeye, Yeşil Kubbe ismi verilmiştir.
Yeşil Kubbenin batısında ve Mevlânâ’nın başucunda eşi Kerra Hatun (1292), Mevlana’nın kızı Melike Hatun (1306), Mevlana’nın oğlu Muzaferüddin Emir Alim Çelebi (1277), Mevlana’nın torunu Celale Hatun (1283), Kadı Tacettin’in kızı Melike Hatun (1330), Çelebi Hüsamettin (1284) ve bu dergâhta postnişinlik yapmış çelebiler ile onların ailelerine ait 65 sanduka bulunmaktadır.
Mevlânâ Türbesi yanında, Sultan II. Selim aynı yere iki minareli bir cami eklemiştir. Sonraki yıllarda Hüsrev Paşa Türbesi (1527), Mehmet Bey Türbesi (1534), Hasan Paşa Türbesi (1573) ve Sinan Paşa Türbesi (1574) aynı yere yapılmıştır. Bu arada Mevlana dergâhı da çeşitli ilavelerle genişletilmiş ve büyük bir külliye görünümünü almıştır. Osmanlı sultanlarının hemen hepsi de bu yapı topluluğuna yeni ilaveler yapmışlardır.
Mevlânâ’nın sandukasının ayakucunda, bu mermer sanduka yapılıncaya kadar Mevlânâ’nın üzerinde duran, şimdi ise babası Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled’in üzerine konulan, ceviz sanduka bulunuyordu. Selçuklu ağaç işçiliğinin en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilen bu sanduka üzerinde Ayetler ve Mesnevi’den seçilmiş beyitler oyma tekniği ile işlenmiştir.
Kültürel mirasımızın, en önemli öğelerinden biri olan Mevlânâ felsefesinin benimsenmesi, korunması ve öğretilmesi desteklenerek ulusal ve uluslararası düzeyde, diğer kültürel miras öğelerimize olan ilginin artmasında önemli bir yeri var.
Mevlânâ Türbesini her ziyarette, sürekli Yunus Emre’yi hatırladık. “Eskişehir’de, Yunus Emre ile bu tabloyu nasıl gerçekleştirebiliriz? “sorusuna cevap aradık. Ancak Eskişehir olarak Yunus Emre’yi, ulusal ve evrensel anlamda yeteri kadar tanıtamadık. Oysa Yunus Emre, UNESCO tarafından anma ve kutlama yıl dönümleri arasına alındı.
Yunus Emre 13. yüzyılda Anadolu sahasında Oğuz Türklerinin konuşup yazdığı yazı dilinin en önemli temsilcisidir. Türkçenin ebedîleşmesi yolunda bir dönüm noktası olmuştur.
Bugün Yunus Emre’nin, erdemli insan tavrına ve sevgi ve barış çağrısına insanlığın daha çok ihtiyacı vardır. Eskişehir’ in Yunus gönüllüleri, insanlığın ihtiyacı olan bu çağrıyı, dünyanın dört bir yanına sevgiyle taşımalıdır.
Yunus Emre dünya, kültür ve medeniyet tarihinde, bir merhale olmuştur. Kültürümüzün, en değerli yapı taşlarındandır. Zira Yunus Emre, sadece yaşadığı devrin değil, çağımıza ve gelecek yüzyılların da ışık kaynağıdır. İnsanlık var oldukça değerini koruyacaktır.
YUNUS EMRE’ye göre beden, insanı dünyaya bağlar, ruh tanrıya yükselmek ister. “İNSAN”, ya ruhu seçip, yeniden Evrensel Ruh, Küll-i Akıl, ya da İnsan-ı Kamil olup evrimini tamamlayacak, ya da nefsine hizmet edip, yani şehvet, kibir, zulüm ve bencillik gibi özelliklerini sürdürüp, sadece ismen insan olmayı sürdürecektir. Seçim, “İNSANA” kalmıştır
YUNUS EMRE, insanlar, din, mezhep, ırk, millet, renk, mevki, sınıf farkı gözetilmeksizin, sevilmeyi hak etmektedir görüşündedir. Şiirlerinde, en fazla işlenmiş temalar; İlahi aşk, din, ahlak, gurbet, tabiat, ölüm ve faniliktir. Yunus Emre'nin felsefesinde varlığın başlangıcı, Tanrı'ya uzanmaktadır. Her şeyin nedeni O'dur.
YUNUS EMRE sabır, kanaat, hoşgörürlük, cömertlik, iyilik, fazilet değerlerini benimsemeyi topluma telkin etmişler ve tasavvuf anlayışlarında dervişlik olgunluktur, aşktır; Allah katında kabul görmektir; nefsini yenmek, iradeyi eritmektir; kavgaya, nifaka, gösterişe, hamlığa, riyaya, düşmanlığa, şekilciliğe karşı çıkmışlardır
Yunus Emre, evren, ülkemiz ve Türk kültürü açısından, çok şey ifade eder. Şiirlerinde, her devrin okuyucusu etkilemiştir. İlk kez Yunus Emre şiirlerinde, büyük ölçüde Türkçe kullanmıştır. Yunus Emre ile birlikte, dil, daha renkli, canlı ve halk zevkine uygun bir hale gelmiştir. Böylece şiirleri, kısa zamanda yayılarak benimsenmiş, günümüze dek ulaşmıştır. Gerçekleştirecek “ Yunus Emre Müzesi” ile Yunus Emre, evrenseli ulusal ve yerel bazda daha da iyi tanıtılacaktır.