Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin’in göreve gelmesiyle 14 Ekim’de yönetmelikte değişiklik yapıldı ve okul öncesi eğitimde katkı payı, resmi kılıfa sokularak uygulamaya konuldu.

 Böylece Eski Milli Eğitim Bakanı Sayın Mahmut Özer’in, seçim öncesi, “Türkiye’nin hiç bir noktasında okul öncesi eğitimden kesinlikle ücret alınmayacak” vaadi sözde kaldı.

              İzmir İl Milli Eğitim Müdürlüğü İl Ücret Tespit Komisyonu tarafından 2023-2024 eğitim-öğretim yılı için belirlenen aylık ücret 400 TL, yıllık 2 bin 800 TL’dir. Eylül ve ekim aylarında geriye dönük ücret alınmayacaktır. Ücretin 2 taksitle ödenmesi planlanmıştır. Birinci taksit 15 Kasım 2023, ikinci taksit 15 Şubat 2024 son ödeme tarihleri olarak belirlenmiştir.” 

             Oysa her türlü zorluğa rağmen,  geçmiş yıllarda, okul öncesi eğitimi, arzu edilen boyutlara getiren valilerimiz oldu.  Bu valilerimizden biri de  Siirt, Sakarya ve Trabzon valisi  olan,  Sayın Nuri OKUTAN’dır.. Okul Öncesi Eğitimde, bütün mazeretleri geçersiz kılacak bir çalışma yaparak, görev aldığı her ilde,  bir yıl gibi kısa süre içinde, Okul Öncesi Eğitim alanında, okullaşma oranlarını %90’ların üstüne çıkarmıştı.

Sayın OKUTAN’ın icraatı, projeleri, özellikle de "Okul Öncesi Eğitim" alanındaki başarısı, ülkemizdeki valiler tarafından örnek alındı mı bilinmez ama icraatı, projeleri, en önemlisi de, “Okul Öncesi Eğitim”deki başarısı, Milli Eğitim Bakanlığı’na, valilere, bürokratlara ve halkımıza, örnek teşkil edecek nitelikteydi.

             Ülkemizde okul öncesi eğitim, zorunlu ve ücretsiz olmalıdır. Çünkü Okul öncesi eğitim, çocuğun gelişim alanlarını destekleyerek yetişkinlik döneminde daha üretici ve verimli olmasına ve var olan potansiyelini ortaya daha kolay bir şekilde çıkarmasına yani kendisini keşfetmesine olanak sağlar. Yapılan birçok araştırmaya göre, okul öncesi eğitim alan çocukların okul başarılarının ve okul devamlılıklarının daha yüksek olduğunu gösteriyor

               Ayrıca çocuklar zihinsel gelişiminin %50’sini 4 yaşına kadar, % 30’unu 4-8 yaş arasında, %20’sini ise 8-17 yaşları arasında tamamlar. Bu orandan da görüyoruz ki 0-6 yaş çocuğun gelişiminin hızla yönlendirildiği zamandır. Bu dönemdeki yanlış uygulamalar, çocuğun gelecek hayatında büyük izler bırakabilir. Çünkü bu yaş aralığında oluşturulacak sağlam temel, gelecek hayatında da çocuğun birçok alanda kendini geliştirme şansını arttıracaktır.

Gelişmiş ülkeler, okul öncesi eğitime önem vermektedir. Avrupa Birliği ülkelerinin çoğunda okul öncesi eğitimde okullaşma oranları oldukça yüksektir. Bazı Avrupa ülkelerinde eğitimin bu kademesindeki okullaşma oranları %100'lere ulaşmıştır

                 Japonya’nın, kalkınma dinamiklerinden en belirgin olanının eğitim olmasıdır.  Japonlar, her insanın eğitilebilir bir varlık olduğunu, özellikle bebeklik döneminin kişiliği belirleyici önemi olduğunu çok önceden kavramışlar ve çocuk bakımını ve eğitim sürecini saygın bir sanat dalı haline getirmişlerdir.

               Çocuğun, karakteristik özellikleri, anne karnında başlar, 6 yaşına kadar oluşur. Sabrı, inatçılığı, hareketliliği ya da sakinliği bu dönemde şekil alır. Bu yaşta çocuklar, ilgilidir, müteşebbistir, risk alır.

 Çocuklar, bu meziyetlerini, zamanla, kendi iradesiyle,  pekiştirir ve süsler, Ebeveynler ise sürekli olarak, çocuklarının, her hareketini, takip, tahlil ve kontrol eder. Ancak yeterli değildir. Bu dönemde, okul öncesi eğitim de gereklidir.

İnsan yaşamında, 0-6 yaş çok önemli çağdır. Bu çağda öngörülen OKUL ÖNCESİ EĞİTİM", ilköğretim, orta öğretim ve üniversite, eğitim-öğretiminden daha da önemlidir. O nedenle de 0-6 yaş arası çocuklarımız, mutlaka okul öncesi eğitim görmelidir.

 Çünkü çocuklarda, zekâ gelişiminin, %70’lik kısmı, 6 yaşına kadar tamamlanır ve öğrenme becerisi, bu yaşta gelişir. Nitekim atalarımız, asırlar evvel “ İnsan yedisinde, ne ise yetmişinde de odur” demiştir.
              OKUL ÖNCESİ EĞİTİM, çocuğun, var olan yeteneklerini görünür kılar ve daha da gelişmesine katkıda bulunur. Toplumda, başarı içi olmazsa olmaz unsurlar olan, paylaşmayı, dayanışmayı, sosyalleşmeyi ve birlikte çalışmayı öğretir. Öğrenmeye, ilgi uyandırır.. Çocukların, bu yaşlarda, sağlıklı gelişmesine katkıda bulunur.

             Anaokulu’ da, öğrenciler,  bilgi ve beceriyi, ezbere dayalı olarak değil, araştırarak, sorgulayarak, yaparak ve yaşayarak edinirler. .Ayrıca paylaşımcı, kendini ifade edebilen, sorumluluk sahibi, kendi haklarını korurken, başkalarının haklarına saygı gösteren, Türk gelenek ve göreneklerine, karşı da duyarlı olurlar.

                Okulda, yaparak, yaşayarak, eğitim-öğretim ön planda. Okulda, çocuklar, bu öğrenme sürecinde aktif rol üstleniyor.  Eğitimlerde, öğrenciler, hem etkilenen, hem de etkileyen kişi olarak bir rol üstleniyor.

Okulda, uygulanan çalışmalarda, öğrenciler, katılımcı, aktiviteler sırasında yaratıcılık, problem çözme, iletişim kurma, zaman yönetimi, kendi kendini kontrol ve uzlaşma becerilerini, test etme ve geliştirme fırsatını bulduğundan, etkilenen rolündedir.    

                Öğrenciler, katılımcı, aynı zamanda, gerek aktiviteler sırasında ve özellikle aktiviteler sonrasında,  kendi deneyim ve gözlemlerini, grubun diğer üyeleri ile paylaşma fırsatını bularak, etkin bir grup dinamiği yaratıyorlar..

                Öğrenmenin, kalıcı olabilmesi için, davranışlara yansıtıyorlar.  Dolayısıyla öğrenciler, öncelikle kendi yaşadıklarını, daha sonra da grupta diğerlerinin paylaştıklarını, içselleştirerek, daha kalıcı bir öğrenme süreci yaşamış oluyorlar.

Anaokulunda, çocuklar kendi etkinliklerini seçebiliyorlar, hazırlayarak, yorum yaparak,  kendilerini ifade edebiliyorlar.  Bilgi edinmede, öğrenmede, etkin, seçici ve karar vericidir. Öğrenciler, oyun, gözlem ve duygularını kullanarak, hem kendilerini ve birbirlerini tanımaya çalışıyorlar.

              Okul öncesi eğitimle çocukların, bilişsel, sosyal dil, ve duygusal gelişimleri ile öz bakım becerileri desteklenerek kişilik gelişimleri eğitimin temel hedefleri doğrultusunda güçlendirilir.

             Çocuklara, sevgiyi ve aile sıcaklığını hissettiren, okul öncesi eğitiminin, daha da geliştirilmesi için devlet ve aileler her türlü fedakârlığı yapmalıdır. Çünkü ülkelerin dünyadaki konumu, eğitim ile belirlenir. Bir ülkedeki bireylerin rahat yaşaması ve mutlu olması, o ülkedeki insanların nitelikli gelişmelere hazır olmaları,aldıkları eğitimle orantılıdır.