Efendim Şehrin bana dair en güzel köşesinden yine yeniden merhaba.

Ama bu merhabayı tek başıma ikram etmiyorum sizlere.

Çok değerli bir ismi misafir ediyoruz yine ŞEHİR’de...

Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel hocam ile birlikteyiz bugün.

O, bu güzel sohbete "röportaj" demedi.

"Hasbihal" dedi ve tüm heyecanımı alıverdi üzerimden.

"Hasbi olsun" dedi üstad ve “şu değişik güzel kahvenizden alalım gençler" dedi.

Neden bilmem, aklıma şu söz geldi. Kahveler gelene kadar içimden sessizce geçirdim. Ama buraya yüksek sesle okuyor gibi not düşeyim istiyorum:

"Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, cevizin hepsini kabuk zanneder."

İbaret olunmamanın bir zenginliği oturuyor tam da karşımda. Dizlerimin üzerinde güya hazırladığım soruların hiçbirine gerek yok sanki. Ben yine soruyorum ama gazeteci olarak değil, tamamen hasbi...

-Sayın Adıgüzel siz bize, biz size hoş geldik,

Şehre yeniden hoş geldiniz, hayırlı olsun hocam nasılsınız?

-Çok teşekkür ediyorum Asalet Hanım. Evet, herkes hoş buldu o zaman. Biz çalışmaya devam ediyoruz.

-Efendim aslında buralarda hâlâ ayak izleriniz var. Anılarınız var, gençliğiniz var, geçmişin geçmemişliği var. Öğrenci olduğunuz bir üniversitede rektör olmak nasıl bir duygu?

Koltuğun ucunda, elinde kahve fincanı derin bir nefes aldı Yusuf hocam.

-Birkaç gün önce baktım, fakültemin, yani eski iletişim fakültesi binası önündeyim. İçeriye girdim, gezdim dolaştım. Tabii ki aradan otuz yıl geçti, hiçbir şey bıraktığımız gibi değil ama bir duygu yoğunluğu oluyor tabii ki. Kendi okuluma rektör olarak göreve başlamak daha çok sorumluluk yüklüyor omuzlarımıza.

-Sayın Adıgüzel şöyle bir ifadeniz var, “Anadolu Üniversitesi de Eskişehirspor da amatör ligde.” demiştiniz. Biraz açalım mı bu konuyu?

-Eskişehirspor önemli ve efsaneleşmiş bir takım fakat şu anda hak ettiği yer burası değil. Bunun için de çok ekstra bir şeye ihtiyaç yok aslında. Biraz daha gayretle, biraz daha inanmak ile olması gereken yere geleceğine, çok daha iyi yerlerde olacağına eminim. Anadolu Üniversitesi de şöyle, tabii ki, içerisinden çok fazla üniversite çıkmış anaç bir üniversite. Bölündükten sonra biraz kan kaybettiğimizi, mühendislik ve tıp fakültelerinin ayrılmasıyla ama bir anlamda sosyal bilimler üniversitesi olarak konumlandırıldığımızı düşünüyorum. Bu bölünmeler biraz bize güç kaybettirmiş. Ama şimdi yeni bir vizyon ile ilerlemek ve mevcut durumumuza uygun yeni bir vizyon belirlemek durumundayız. Bu nedenle de sosyal bilimler alanında en iyi üniversitelerden biri olabiliriz diye düşünüyorum. Amatör ligde olma söylemine gelince. Bu söz planlanmış bir söz değildi. Ama sohbet esnasında konuştuğumuz, bir nevi iki güzel ve güçlü markanın şu anki durumuna ilişkin bir serzenişti. ES ES şu anda Bölgesel Amatör Lig’de mücadele ediyor. Türkiye Futbol Federasyonu’nun profesyonel takımları sıraladığı gibi, yüksek öğretim ve eğitim ile ilgili ulusal ve uluslararası reyting kuruluşları var. Üniversiteleri yayın, proje, patent, sanayi iş birlikleri ve topluma katkı gibi konularda üniversiteleri karşılaştırıyor ve bir sıralamaya tabi tutuyor. Şu an sıralamadaki yerimiz maalesef çok iyi sayılmaz. Marka değeri olarak elbette çok iyiyiz. Öğrenci sayısı olarak Avrupa’da ve dünyada çok yukarılardayız. Ancak URAP yani Ulusal Akademik Performans sıralamasında Türkiye’deki üniversiteler arasında maalesef 60-70 bandındayız. Bu sıralamadaki yerimizi daha yukarılara çıkarmak zorundayız. Bunun için de bize düşen, tüm akademisyen arkadaşlarımızla birlikte daha fazla çalışmaktır. Daha çok dış kaynaklı proje yapmak, daha fazla bilimsel makale üretmek, Eskişehirliler başta olmak üzere Türk halkına katkı sağlayacak önemli sosyal projeler ile gündeme gelmek ve üniversitemizi daha üst sıralara taşımak zorundayız. Biz kısa vadede ilk elli üniversite arasına girmek istiyoruz.

Tekrar söyleyeyim hem Es Es, hem de Anadolu Üniversitesi ile ilgili yaptığım bir serzeniş ve bir özeleştiriydi. Ama diğer taraftan da uluslararası indekslerde daha iyi olduğumuz alanlar var. Söz gelimi Times Higher Education (THE) indeksine göre Anadolu Üniversitesi buradaki dört kategoride Türkiye’nin en iyi üniversiteleri arasında yer alıyor. Mesela sağlık ve tıp alanında Türkiye’de ilk üç üniversite içinde. Tıp Fakültesi olmayan bir üniversite olarak sağlık alanında ilk üçe girmek, Eczacılık Fakültesi’ndeki akademik başarının bir göstergesidir. Aynı zamanda bu göstergeler Eczacılık Fakültemizin Türkiye’nin en fazla yayın üreten fakültelerden biri olduğunu gösteriyor. Ayrıca eğitim alanında dördüncü, sosyal bilimler alanında Türkiye’nin ilk 6 üniversitesi arasında yer alıyoruz. Anadolu Üniversitesi olarak aslında daha fazla bilimsel ve toplumsal katkı sağlayabileceğimiz bölümler var. Yani aslında karnemizde iyileştirmemiz gereken noktalar var. Potansiyelimiz çok yüksek ama biraz motivasyon eksikliğimiz var. Bu eksikliğimizi de en kısa zamanda telafi edeceğiz. Önümüzdeki bir yıl içerisinde ilk elliye girecek potansiyelimiz var.

Sayın Adıgüzel konuşurken, harfler bir araya gelip kelimeleri, kelimeler bir araya gelip cümleleri o kadar büyük bir kütleye dönüştürüyor ki, yine aklıma muazzam bir cümle geliyor:

 “Ruhun özgül ağırlığı cesaret edilenlerin toplamına eşittir.”

Uçmak uçarak öğrenilmez ya hani, yeteri kadar yüründü, hatta uzun uzun yürünmüş, şimdi koşma hatta tırmanma, sonra da uçma zamanı diyor Rektör hoca.

Ve sonra aklıma şu soru geliyor:

-Sayın hocam, Eskişehir aslında öğrenci şehri olarak bilinse de bizim nüfusumuzun dörtte biri yaşlı vatandaşlarımızdan oluşuyor. Anadolu Üniversitesi’nin bir Tazelenme Üniversitesi ismi ile çok elzem bir hareketi var. Bundan bahsedelim mi biraz?

-Asalet Hanım, Türkiye hızlı bir şekilde yaşlanıyor. Yaşlı nüfusumuz da ülke nüfusunun yüzde onunu geçmiş durumda. Yani altmış beş yaş üstünü kastediyorum. Ama ülkenin doğurganlık oranı çok düşük. Nüfusun kendini yenilemesi için 2.1 doğurganlık oranına ihtiyaç var ama bu oran 1.6'nın bile altına düşmüş. Bu durum da bize, yeni neslin yavaş geldiğini, şimdiki neslin de hızlı bir şekilde yaşlandığını gösteriyor. Durum böyle olunca bizim de yaşlılara dönük projeler üretmemiz gerekiyor. Anadolu Üniversitesi bünyesinde bu alanda çalışmalar yürüten merkezlerimiz var. Bu proje aslında üniversite ile Eskişehir halkının bütünleşmesi noktasında çok içi dolu bir proje. Ve inanın çok rağbet görüyor hatta birkaç dakika içerisinde bütün başvurular doluyor. Bu proje kent ve üniversitenin birleşmesi demek, toplumsal katkının en güzel örneği...

-Sayın Adıgüzel hazır böyle projeler, katkılar, sıralamalar derken merak ediyorum, acaba diğer üniversiteler ile ortak projeleriniz olacak mı?

-Asalet Hanım sizi misafir etmeden önce, bizim bir birimimiz olan ARİNKOM araştırma merkezimiz ile toplantımız vardı. Bu merkezin amaçlarından birisi de diğer üniversiteler ve kurumlar ile iş birlikleri inşa etmek. Ortak projeler geliştirmek. Mesela biz BAP’lar (Bilimsel Araştırma Projesi) yapıyoruz ve bu üniversite kaynakları ile ortaya çıkan bir araştırma modeli. Bunu yaparken farklı üniversitelerde görev yapan akademisyenleri dahil edebileceğimiz bir model geliştirme gayretindeyiz ve bu sadece Türkiye’deki değil uluslararası tüm üniversiteler ile olabilecek. Hatta geçen hafta ilk toplantımızı yaptık. Dünya Açıköğretim üniversiteleri birliği zirvesi vardı ve oraya katıldık. Anadolu Üniversitesi, bu birliğin yönetim kurulunda yer alıyor ve oradaki en güçlü üniversitelerinden birisi. Diğer ülkelerle tecrübe paylaşımı yapacak noktada, önderlik yapan bir üniversiteyiz.

Sohbetimiz Açıköğretim fakültesinden devam ederken Sayın Adıgüzel’e soruyorum:

-Açıköğretim Fakültesi'nin merkezinin Ankara’ya taşınacağı rivayet ediliyordu. Böyle bir durum söz konusu olabilir mi?

-Böyle bir şey söz konusu değil. Son bir yılda Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi bünyesinde gerçekleşen bazı değişiklikler var. Dolayısı ile bu değişiklikler, bu spekülasyonları da beraberinde getiriyor. Halbuki söz konusu olan yeniden yapılandırma.

Açıköğretim Fakültesi genelde ikinci bir üniversite olarak tercih ediliyor. Tamamlayıcı bir eğitim modeli olarak görülüyor. Dünyada bir eğitim trendi var. Tamamen bilgi ve beceriye dayalı bir eğitim modeli... Yani sadece diploma ile hayata geçirilebilecek bir meslek edinimini değil, o mesleği gerçekten pratikte de hayata geçirilebilmeyi sağlayacak bir eğitim modeli. Öyleyse bizim de sadece diploma vermekle yetinmememiz; topluma, daha yaygın ve daha beceriye dayalı, üstelik güncel meslekleri içeren eğitimler vermemiz lazım. Mesela bizim sürekli eğitim merkezimiz var. Türkiye’nin en etkin merkezlerinden biri. Bunu uzaktan, Açıköğretim ile yaptığımız zaman verdiğimiz eğitimi sınırlı sayıda kişilere değil, belki yüz binlerce kişiye aynı anda ulaştırabileceğimiz platformların oluşmasını sağlayabiliriz. Neticede Açıköğretimin kapanması değil, dünyadaki gelişmelere göre yeniden yapılanması söz konusu. Dünya yapay zekâ çalışmaları ile farklı bir yere giderken bizim artık tercih edilmeyen, rağbet görmeyen, gerekli mevcudu sağlayamadığımız programlar yerine, gelişen dünyaya ayak uydurulabilecek, geride kalınmayacak yeni bölümler açmamız gerekiyor. Ama bu süreç henüz tamamlanmadı, hazırlıklar hızla devam ediyor ve bittiğinde kamuoyuna gerekli açıklamalar yapılacaktır.

Ben Eczacılık Fakültesi'nin sıralamalarda ilk üçte olduğu gururu ile biraz yükseliyorum tabii. Dahası nasıl olur kısmına kanalize oluyorum ve soruyorum:

-Sayın Adıgüzel, Anadolu Üniversitesi bünyesinde bir Tıp Fakültesi açılabilir mi?

-Böyle bir ihtiyaç var mı bilmiyoruz. Bunun tahlilini yapmak lazım. Şehrin ihtiyacı varsa ancak o zaman değerlendirilebilir. Bir de bu sadece Anadolu Üniversitesi'nin kendi kendine verebileceği bir karar değil. İhtiyaç analizi yapılırsa YÖK’e sunulur. Ondan sonra gerek görülürse olabilir. Ama bence, olması gereken yeni ve ihtiyaç duyulan farklı alanlara yönelmek. Mesela bence bizim daha çok yazılım, yapay zekâ ve bilişim teknolojileri gibi alanlara yönelmemiz gerekiyor. Biz Eczacılık ve Sağlık Bilimleri Fakültesi haricinde, bir sosyal bilimler üniversitesiyiz. Biliyorsunuz 2025 “Aile Yılı” ilan edildi ve biz aileleri, özel gereksinimli bireyleri, yaşlıları, üstün zekalı bireyleri içeren projeleri hayata geçirmeliyiz.

-Yenilemeler, projeler ve zaman yönetimi derken acaba dört yıl sonra Anadolu Üniversitesi nerede olur, diye bir soru geliyor aklıma.

Sayın Adıgüzel kendinden emin yaslanıyor oturduğu koltuğun arkasına.

Bir Adanalı duruşu vardır çok iyi bilirim.

Kendinden emin, tavizsiz ve keskin...

"Biz..." diye başlıyor cümleye,

-Dört yıl sonra biz kendimizi birinci ligde görmek istiyoruz.

Ben kendimi tutamıyorum ve gülüyorum. Çünkü bu değerlendirmeleri yapabilmem için özellikle lig dersi çalışmam lazım. Ama neyse ki şehrin süper liginde bir haber ajansını temsil ediyorum. En azından bundan eminim.

-Bu derinliğin, eğitime bu kadar güzel ve aidiyet duygusu hissederek anlam yükleyen bir eğitimcinin acaba kendi adına örnek teşkil etmesini düşündüğü bir projesi olacak mı? diye soruyorum.

Sayın Adıgüzel latife yapıyor gülerek...

"Yok." diyor. Halbuki bir değil birden fazla o kadar çok proje var ki... O projeleri hayata geçirerek Anadolu Üniversitesi'ni hak ettiği seviyeye getirmemiz lazım, diyor.

Hedefler belli, planlamalar belli ve Sayın Adıgüzel çoktan başlamış çalışmaya.

Eee koskoca iki ay oldu Eskişehir’e geldi.

İki sene sonra kim bilir neler hayata geçmiş olacak. Ben eminim olacak.

Gözüm, hazırladığım son soruya takılıyor.

Sorsam mı, sormasam mı diyorum ama samimiyetine binaen cevap vermezse de sormamış sayarız diyorum ve soruyorum:

-Efendim, sizler de takdir edersiniz ki önceki dönem Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in siyasete adım atmadan önceki adresi Anadolu Üniversitesi. Sizin siyasete mesafeniz nasıl, ileride düşünebilir misiniz?

Hiç düşünmeden cevap veriyor:

"HAYIR. Ben akademisyenim." diyor.

"Benim tek amacım var, Anadolu Üniversitesi'ni Türkiye’nin lider üniversitelerinden biri yapabilmek."

Ve o klasik soru... Son sorumuz:

-Kıymetli hocam, Şehir Gazetesi'ni okuyor musunuz? Şehir okurlarına neler söylersiniz?

O cevap vermeden ben size bir sır vereyim.

Rektör hoca çok sıkı bir Şehir Gazetesi okuru. Hem Murat Keskin’i hem de övünmek gibi olmasın benim yazılarımı titizlikle okuyor. Çünkü benim unuttuğum yazılarımı bile bana hatırlatıyor. Şimdi ben yaslanıyorum arkama ve o son cümleleri muhabbetle dinliyorum.

-Basın her zaman kenti üniversiteye yaklaştıracak, üniversiteyi de kente yaklaştıracak bir çizgide olmalı. Şehir Gazetesi'ni bu anlamda tebrik ediyorum. Bundan sonraki projelerimizi de hayata geçirirken, bu şehre katkı sağlamak isterken, bu bağı güçlendirmek için basın ile iş birliği içinde olacağız. Sinema, tiyatro ve konser gibi kültür sanat etkinliklerimiz gerçekleşirken, tüm vatandaşlarımızın istifade edebileceği çalışmalarımızı sizlerin yapacağı güzel haberler yardımıyla duyurmak, projelerimizi sizler aracılığıyla anlatmak istiyoruz ve çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Dolu dolu bir sohbetti değil mi?

Sizi bilmem ama Anadolu Üniversitesi’nin içinde yürürken bile öylesine yürümem herhalde artık. Bunca proje, bu muazzam inanç müthiş bir anlam yükledi.

Yine bir dize geldi aklıma:

Ve beşeriyetin birinci vasfı,

Mütemadiyen kendini aşmak.

Cemiyet halinde ve fert halinde...

Galiba ana fikir buydu...

Bu samimi hasbihal için Rektör Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel hocama çok teşekkür ediyorum.

Görüşmek üzere Şehir Gazetesi'nin kıymetli okurları...