Sivil toplum örgütlerinin, toplum, hükümet, devlet kuruluşları ve kişi/kişileri, belirli konularda buluşturan ve görüş alışverişi yapılmasını sağlayan, kamuoyunu her konuda aydınlatan, STK’lar, son yıllarda,  etkinlikleri ile de dikkat çekiyorlar.

Bu örgütlerden biri de Atatürkçü Düşünce Derneği Eskişehir Şubesidir. Cumartesi günü  “Laiklik ve Kadının insan Hakları” konulu konferans düzenledi. Konuk ise 29 Ekim Kadınları Derneği Genel Başkanı ve 25 ve 26 dönem CHP Ankara Milletvekili Av. Şenal SARIHAN’dı.

Sayın SARIHAN, laikliği savunurken, İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği'nin (AY-BİR) İstanbul'da düzenlediği "Yeni Türkiye Konferanslarının” altıncısında konuşan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlarından (TBMM) Başkanı İsmail Kahraman ise laiklik ilkesinin yeni anayasada yer almaması gerektiğini söylemişti.

TÜSİAD Yönetim Kurulu ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlarından

İsmail Kahraman’ın, laiklik ilkesinin yeni Anayasa’da yer almaması gerektiği yeni Anayasa'dan çıkarılmasına yönelik açıklamasından, büyük bir üzüntü ve rahatsızlık duymuştu.
Ayrıca TÜSİAD, “Laiklik ilkesinin yeni Anayasa'dan çıkarılması önerisini kaygı verici ve kabul edilemez buluyoruz. Laiklik başta olmak üzere akıl, bilim, hukuk ve özgürlük üzerine inşa edilmiş Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmaya devam edeceğiz." ifadeleri ile bu alanda kararlılığını kamuoyu ile paylaşmıştı.

Kilisenin, ağır zulmü altında, yüzyıllarca ezilen Hıristiyanlar, reform, Rönesans hareketleri sonucunda, aydınlanma sürecini başarıyla gerçekleştirerek, Fransız ihtilafından sonra, uluslaşma bilinci ve pozitivizm akımının sistematikleştirilmesiyle, laiklik kavramını, devlet sistemi içine yerleştirmişlerdir.

Ülkemizde, 1937 yılında laiklik, devletimizin değiştirilmez bir temel niteliği olarak Anayasaya girmiş; böylece Türk halkı laikliği, bir siyasal hayat ilkesi olarak benimsemiş ve yaşatmıştır.

“LAİKLİK” kavramından,  bazı kişi/kişiler neden rahatsız, en iyi kendileri bilir ama ülkemizde, her inançtan insan yaşıyor. Lâiklik bu nitelikleriyle toplumda fikir ve inanç ayrılıklarının düşmanlığa dönüşmesini önleyen, vatandaşları hoşgörülü davranmaya yönelten, bu nedenle ülkede birlik ve beraberliği sağlayan temel unsurlardan biridir.

Ayrıca Cumhurbaşkanı Sayın ERDOĞAN, Başbakan olduğu dönemde, Mısır’da, yaptığı bir konuşmada, “ Türkiye’de Anayasa, laikliği, devletin her dine eşit mesafede olması olarak tanımlar. Laiklik, kesinlikle ateizm değildir. Ben Recep Tayyip Erdoğan olarak, Müslüman’ım ama laik değilim. Fakat laik, bir ülkenin başbakanıyım. Laik bir rejimde, insanların, dindar olma ya da olmama özgürlüğü vardır” demişti.

Mustafa Kemal ATATÜK ise Laik hükümet kavramından, dinsizlik manası çıkarmaya çalışan fesatçılara, fırsat verilmemesi gerektiğini, belirtmiş, “Laiklik, asla dinsizlik olmadığı gibi, sahte dindarlık ve büyücülükle mücadele kapısını açtığı için, gerçek dindarlığın, gelişmesi imkânını temin etmiştir.” demiştir.

Yine ATATÜRK , “Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların, vicdan, ibadet ve din hürriyeti demektir”  diyerek de laikliğe, açıklık getirmiştir.

Anayasa’nın, 2. maddesinde de laiklik kavramına vurgu yapılmış, 24. maddesinde ise açık şekilde tanımı yapılmış durumdadır. Ayrıca Türk Dil Kurumu’nda ise, “Devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi bakımından yansız olması” olarak tanımlanmıştır.

Elbette insan, laik olmayabilir. Ancak devlet laik olmak zorundadır. Çünkü genel ve ortak anlamıyla lâiklik, dinî ve dünyevî otoritelerin yekdiğerinden ayrılmasını, din işlerinin, ferdî, hususî sayılarak, ferdin vicdanına, terk edilmesini ve devletin, dinler karşısında tarafsız kalarak, din ve inanç hürriyetini sağlamasıdır.

Bir toplumun, egemenliği, millî bir nitelik taşıması, ancak lâik bir toplum düzeniyle mümkündür. Oysa şeriatla yönetilen ülkelerde, milletin egemenliği yoktur. Lâiklik, kutsal sayılan alanlarda, inanç ve düşünce farklılıklarının, dünya işlerinde, dayanışma ve işbirliğini engellemesini de ortadan kaldırmıştır.

Çağdaş uygarlığa geçiş, batılı düşünce sistemini benimsemekle, skolâstik düşünce ve dinî baskıdan, uzak kalmak, lâik düşünüş ve uygulamalara, yer vermekle mümkündür. Çünkü bilim, sanat ve kültür, sınırlandırıldığı zaman gelişemez.

Lâiklik, tarikatçılığı ve bunun yol açtığı bölücülüğü, ortadan kaldırmaya yarayan, tek çaredir. Böylece dinsel ve mezhebe ait ayrılıklardan, doğan çatışma ve ayrılıklar, önemli ölçüde giderilmiş olur.

ATATÜRK’ün, ilkeleri, ülkemizin tarihi şartlarına ve toplumsal koşullarına göre oluşmuştur. Atatürk, lâik devlet, lâik hukuk ve lâik eğitim ile gerçek din ile batıl ve hurafeye dayanan sahte dindarlığı, birbirinden ayırmıştır.

ATATÜRK sayesinde, lâiklik Türkiye’nin, çağdaşlaşması temel hedefinden ayrılamaz ve onun zorunlu bir parçasını oluşturur. Yapılan birçok inkılâp da bize göstermektedir ki lâiklik, ilkesi kalkınma ve çağdaşlaşmanın da yolunu açmıştır.

Laiklik, dinsizlik değildir; din düşmanlığı hiç değildir. Yalnızca, devlet yönetimi ile dünya işlerini dinden ayrı tutma anlayışıdır. Demokrasinin vazgeçilmezi, sosyal barışın ön koşulu, bütün inançlara saygının güvencesidir

Türk toplumu “LAİKLİK” ilkesine sahip çıkmalıdır. Çünkü Laiklik, uygarlığın ve iyi idarenin göstergesidir. Özgürlüktür, Din ve devlet işlerinin, ayrı yürütülmesidir. Laik bir ülkede, insan inancını özgürce yapar. Demokrasinin,

çağdaşlaşmanın, ülkemizde birlik ve beraberliğin de teminatıdır.