Laik ve Bilimsel Eğitim Platformu (LABEP), il dışından gelen temsilcileri ve platforma üye sivil toplum örgütleri ile Ulus Anıtı’nda bir araya gelerek laik ve bilimsel eğitimi savundu.
Laiklik ilkesi, 1924 Anayasası’na 5 Şubat 1937 tarihinde yapılan değişiklikle; 2. maddeye devletin nitelikleri olarak “Türkiye Cumhuriyeti Cumhuriyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve İnkılapçıdır” biçiminde girmiştir.
1961 Anayasası’nda ve son olarak 1982 Anayasası’nın 2. maddesinde laiklik ilkesi Cumhuriyetimizin nitelikleri arasına “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzur, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir” şeklinde yer almıştır
Anayasamızın 4. maddesinde laiklik ilkesi, değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez temel nitelikleri arasında sayılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’ nin, bugünü ve geleceği açısından, en büyük dayanağımız,” Atatürk İlke ve inkılâpları doğrultusunda, milli ve manevi değerler ve çağdaşlık, demokratik ve laik düzenin”, gerektirdiği ilkeler ve ilişkilerdir.
Bazı kesimler ve kişi/kişiler tarafından, Müslümanlık, Atatürkçülük ve laiklik, kavramları ve Kur’ an öğrenmek, yıllardır ülkemizde, hep tartışma konusu yapılıyor.. Son aylarda ise Cumhuriyetin ilk yıllarındaki olaylar tartışma konusu yapılarak, örtülü olarak da “ATATÜRK” eleştiriliyor. Atatürk’le ilgili eserler ve simgeler tartışma konusu yapılıyor.
Oysa Türkiye’de, Kuran kursu açmak ve öğretmek, yasak bir eylem değil, devletin güvencesi, Diyanet ve Milli Eğitimin denetimi altında, bütün genişliğiyle yapılabilen bir faaliyettir. Gerçek bu iken, bazı kesimlerin bu alandaki faaliyetlerin yapılmasını engel gibi göstermeleri Türk toplumunda huzursuzluk yaratıyor.
Ayrıca “Müslümanlık ve çağdaşlık”, “Atatürkçülük ve Müslümanlık”, “Müslümanlık ve laiklik”, ne birbirine aykırı, ne de karşı kavramlardır.
Milli Eğitim Bakanlarımızdan Rahmetli Avni Akyol: “ Hem Müslüman, hem çağdaşlık; hem Müslüman, hem laik; hem Müslüman, hem Atatürkçü; hem Müslüman hem de medeni; ileri ve yenilikçi; hem Müslüman, hem de milliyetçi olabiliriz ve olmalıyız” demiştir.
Atatürk’ ü sevmek, Atatürkçü olmak, Atatürkçü düşünce sistemi ve ilkeleri doğrultusunda hareket etmek, ne “DİNSİZLİKTİR; ne de İslamiyet, gericilik, bilime ve çağa karşı olmaktır.
Diğer yandan, genel ve ortak anlamıyla laiklik, dini ve dünyevi otoritelerin yekdiğerinden ayrılmasını, din işlerinin kişisel ve özel sayılarak, ferdin vicdanına terk edilmesini ve devletin, dinler karşısında tarafsız kalarak, din hürriyetini sağlamasıdır. Gerçek bir laiklikte, din düşmanlığı yoktur. Bilakis dine karşı, bir tarafsızlık vardır.
Türkiye’de, devletin laikliği siyasidir. Ancak idari bakımdan dini, devlete bağlı tutmuş ve kamu hizmeti olarak teşkilatlandırmıştır. Dini inanç ve kanaat hürriyetini temel hak ve hürriyetler arasında görmüş ve ibadet ve dini törenlerin, serbestliği, anayasal teminat altına alınmıştır.,
Türkiye’de laiklik yalnız dinle, devletin ayrılığı olmayıp, devletin dini çevreleri kontrol altında tutmasıdır. Ayrıca Laiklik, Atatürkçülüğün özüdür. Bundan dolayıdır ki, Atatürkçülüğü yıkmak isteyenler, daima laikliğe saldırmışlardır. Laikliği de, din düşmanlığı biçiminde uygulandığını ileri sürmüşlerdir.
Oysa Büyük Önder ATATÜRK “Lâiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Bütün yurttaşların vicdan, ibadet ve din hürriyeti de demektir.” İfadelerini kamuoyu ile paylaşmıştır.
Laiklik, dinsizlik değildir; din düşmanlığı hiç değildir. Yalnızca, devlet yönetimi ile dünya işlerini dinden ayrı tutma anlayışıdır. Demokrasinin vazgeçilmezi, sosyal barışın ön koşulu, bütün inançlara saygının güvencesidir
Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 24. Maddesi” Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.” İfadeleri yer alır.
Türkiye’de laiklik, diğer batı ülkelerinden farklı olarak, devlet ve toplum hayatında çok derin etkiler yapmıştır. Çünkü Atatürk’ ün, düşündüğü laiklik, toplumu, yabancı kültür sistemlerinin, baskısından kurtarmayı ve milli bir toplum içinde özgür bireyi amaçlıyordu. Bu aynı zamanda, din ve vicdan özgürlüğünün de teminatı olacaktı.
ATATÜRK,” Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için, akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır. Bizim dinimiz, bunlara tamamen uygundur. “ sözleri ile de İslamiyet’i en güzel şekilde tanımlamıştır.
Atatürk’ün, İslam dini üzerindeki düşünceleri ortada iken, O’ nu , “DİN” silahıyla gözden düşürülme, bazı çevrelerce “gaflet” , bazı çevrelerle de “gayret” boyutunda oldu. Gaflet boyutunda olanlar, “Din” i, çağdaşlığın önünde engel, Atatürkçülüğü de gerekçe olarak gösterdiler. Bunlar, din karşıtlığını, sürekli hale getirmeyi de alışkanlık haline getirdiler.
İslamiyet ve Atatürkçülüğü, kalp gözü ile göremeyen veya dış ve iç şer odakların taşeronluğunu yapan, çok az sayıda fanatik ve aşırılar, her dönem oldu. Bunlar hala çağımızın, İslamiyet’ in, Atatürkçülüğün aydınlığında, dahi tehdit unsuru olmaya, insanları yanıltarak, şaşırtarak, hedef saptırarak kullanmaya, güçlenmeye ve yayılmaya çabalamaktadırlar.
Ancak Türk toplumu, hem Müslüman, hem Atatürkçü, hem de laik olmak zorundadır. Çünkü ülkemiz insanı, ancak bu üç unsurda uzlaşarak, huzuru, barışı, refahı ve başarıları yakalar. Aksi halde kamplaşma, artar, ülkemizde, birlik ve beraberlik de büyük zarar görür.