Son dönemde gündemde olan Eskişehir'de hobi bahçelerinin yıkılmasıyla ilgili karar, şehirde iki farklı cephe yarattı. Bir yanda, toprağa dokunmanın, kendi sebze ve meyvesini yetiştirmenin keyfini sürenlerin üzüntüsü, diğer yanda ise düzenin ve kuralların önemini vurgulayanların desteği var. Bu farklı görüşler, derin bir tartışmayı da beraberinde getiriyor..
Öncelikle, yıkıma karşı çıkanların sesine kulak verelim. Hobi bahçeleri, birçok kişi için sadece birer boş zaman aktivitesi değildi. Şehrin gürültüsünden kaçıp huzur bulabildikleri, doğayla baş başa kalabildikleri nadir yerler arasında…Gün geçtikçe daha da betona boğulan şehrimizde, elimizde kalan birkaç metre yeşil alana bile göz dikildi diyenler, bu alanları kullananlar, hobi bahçelerinin şehir hayatının stresinden kaçış için bir nefes alma noktası olduğunu düşünüyor. Toprakla uğraşmanın ve kendi ürünlerini yetiştirmenin kendilerine mutluluk ve huzur verdiği, şehrin kalabalığından uzaklaşmak için kendilerine oluşturdukları özgün bir durak olan bahçelerinin yıkımı elbet onlar için de zor olacaktır…
Fakat diğer yandan, yıkım kararını savunanlar bu bahçelerin imar kurallarına aykırı olduğunu ve kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi gerektiğini düşünüyor. Onlara göre, kuralların çiğnenmesine göz yumulursa şehirde daha büyük ve düzensiz bir yapılaşma sorunu ortaya çıkacak. Şehir düzeninin korunmasının uzun vadede hem doğa hem de insan sağlığı açısından daha yararlı olacağını savunuyorlar. Kanımca onların da yıkım sonrası bir boşluk bırakılmasından rahatsız olacağına eminim.
Birçok kişi yıkılan bahçelerin yerine yeni yeşil alanlar oluşturulmasının şart olduğunu düşünüyor ama tabi bunlara kulak asan olursa… Şehirde düzeni sağlamak adı altında aldıkları karar ne kadar doğru tartışılır. “ Yeşil alanlarımızı artırmalıyız, doğayı korumalıyız ” diyenlerin mangalda kül bırakmadığı günümüz Türkiye’sinde, yeşilin yerini griye teslim etmesi artık şaşırtmıyor.
Hobi bahçelerinin yıkımı, şehirde betona olan sevdamızı bir kez daha gözler önüne seriyor. Kim demiş ki toprakla uğraşmak, doğal ürün yetiştirmek şehir hayatıyla uyumsuzdur? Neymiş gerekli izinler yoksa yıkımmış, neymiş konteyner konulduysa kaldırılacakmış.
Şehirden uzak nefes almak isteyen vatandaşların birkaç metrekarelik alanlarda kendi zevkleriyle süsledikleri bahçelerini bozmak neyi düzeltecek soruyorum? Ama doğru beton yığını olan şehirlere alıştı gözümüz.. Tabii, yetkililerin açıklamaları da yok değil. Hobi bahçeleri izinsiz yapılmış, şehir planına aykırıymış, yeşil alanların düzenlenmesine zarar veriyormuş. Peki ama beton dökmek şehir planıyla ne kadar uyumlu? Dümdüz edilen bahçelerden yaratılan bomboş geniş araziler, gösterişli alışveriş merkezleri ya da lüks konut projelerine kapı açacak çünkü. Ne de olsa insanın ruhunu dinlendirecek bir park, bahçe yerine, onu betona gömmek daha akıllıca olacaktır!! Birkaç katlı betonarme yapı, belki bir otopark ya da devasa bir alışveriş merkezi. Sonuçta doğayı sevmek lüks, beton ise şehrin altın bileziğidir. Belli ki, birkaç domates, biber ya da çiçek yetiştirmek, bu şehir için kabul edilemez bir başkaldırı.
Peki sorarım sizlere böyle bir ikilem içerisinde sonumuz ne olacak?