Yoksulluk, günümüzde insanlığın en büyük sorunlarından birisi olmuştur. Gerek uluslararası kuruluşlar, gerek akademik dünya yoksulluk konusuyla hep yakından ilgilenmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkemizdeki yoksul ve yardıma muhtaç vatandaşlarımızın ihtiyaçlarını karşılamayı anayasamızda belirtilen “sosyal devlet” olmanın bir gereği olarak görev edinmiştir Ancak siyasi iktidarlar, yoksulluğa çözüm bulmak yerine yaptıkları maddi yardımlarla da adeta yoksulluğu teşvik ettiler.
Hâlbuki Leo Tolstoy, " NE KADAR ÇOK YARDIM EDİLİRSE, İNSANLAR, KENDİLERİNİ İÇİN O KADAR AZ ÇALIŞACAKLARDIR. VE NE KADAR AZ ÇALIŞIRLARSA, FAKİRLİK O ÖLÇÜDE ARTACAKTIR." demiştir.
Bu gerçeğe rağmen de ülkemizde ilgililer, yoksul insanlara istihdam yaratma yerine yardım yapmaya devam ettiler. Her yıl Türkiye'de sosyal yardım alan hane sayısı giderek artıyor.
Bu tür sosyal yardım politikaları, bir yoksul kimliği yaratıyor ve yoksulluğu, hep kalıcı durumuna getiriyor. Karşı taraf için de fitre ve zekât vermekle bu iş dengeleniyor; dolayısıyla yoksulluğu sorgulamak, yoksulluk koşullarını değiştirmek de mümkün olmuyor. Yardımlar yarını, bugünü bile kurtarmıyor sadece rahatlatıyor.
Türkiye’ de ilgililer yoksulluğu gündeme taşımıyor, tartışmıyor. Siyasi otoritelerin, öne sürdüğü ekonomik büyüme ve istihdam artışı sağlama gibi çözümler, artık yoksulluğa çare olamıyor. Çünkü yıllardır, yoksul insanların, üretici olması için çaba harcanmadı. Bilakis yoksula verilen yardımlarla, adeta teşvik edildi
Ülkemizde yoksulluğun, iki önemli nedeni var. İlki ülkemizde, üretim kapasitesi düşüktür ve toplumun çok büyük çoğunluğu yoksuldur. Bu tür yoksulluk, ülkelerin genel karakterinden kaynaklanmaktadır.
İkincisi ise yoksulluk, sistemin insan merkezli olmayışından kaynaklanmaktadır ve tamamen gelir dağılımı bozukluğunun sonucudur. Hangi sebepten olursa olsun, "YOKSULLUK KADER DEĞİLDİR." mutlaka bir kurtuluş ve çözüm yolu vardır
Çağımızda yoksulluk sorunu ülkeden ülkeye farklılık gösterse de yoksulluğun nedenleri olarak; işsizliğin artması, enflasyon, gelir dağılımındaki eşitsizlikler, savaşlar, iç ve dış göçler, ülkede yaşanan sosyo-ekonomik krizler sayılabilir. Tüm ülkelerde, yoksulluk sorunu artık üzerinde daha çok durulması gerekli konular arasında yer almaktadır
1970'lerde Dünya Bankası aracılığıyla sürdürülen, "küçük üreticiliğin desteklenmesi" politikası, tarım ve tarım dışı kesimlerde üretim temelinde küçük toprak mülkiyetinin ve küçük sermayenin güçlendirilmesini esas almıştır. Ancak uygulama stratejisi iyi planlanmadığı için, istenilen sonuçları vermemiş, üretim temelinde yapılan destekler tüketim için kullanılmıştır.
Bu sonuçlardan yola çıkan Dünya Bankası ve IMF, Bengladeş'teki "mikro kredi" örneğini de göz önünde bulundurarak tarım ve tarım dışı kesimlerde "küçük üreticiliğin desteklenmesi" politikasını "doğrudan gelir desteği"ne dönüştürmüştür. Ancak bu destek üretime yönelmediği içinde başarılı sonuçlar alınamamıştır.
Dünya ve ülkemizde yoksulluğa çözüm vardır olmalıdır da. Nitekim Nobel Barış Ödülü’nü alan Sayın Prof. Dr. Muhammed Yunus, göre; “Yoksulluktan, yoksullar sorumlu değildir. Yoksulu yoksul yapan yeteneksizliği de değildir. Yoksulluğun sorumlusu, o ortamın oluşmasına neden olan politikalar ve kurumlardır. Yoksula para yardımı yapmak, hayır işlerinde bulunmak, yoksulluğu ortadan kaldırmaz. Tersine yoksulluğun devamına yol açar. Oysa yoksula içindeki yeteneği işe dönüştürecek yönlendirmeyi ve krediyi sağlarsanız, kendisini ve çevresini yoksulluktan kurtarma fırsatı da verirsiniz.” demiştir.
Dünyada ve ülkemizde, hep söylenen “Balık vermek yerine, balık tutacak malzemeyi, bilgiyi vermek” felsefesi, her nedense bunca yıldır hayata geçirilmediği gibi dünyada fakirliğin olduğu her yerde, büyük savaşlar, örgütler, köktendinci ve etnik kökenli çatışmalar alabildiğine sürüyor. İnsanlar susuzlukla, bir dilim ekmek bulmakla ve salgın hastalıklarla mücadele ediyor.
Yoksulluğun çözümü için en etkili yol, işsizlik oranını düşürmektir. İşsizlik oranını düşürmek için de her şeyden önce yeni yatırım yaparak istihdam yaratmak gerekir.
Yatırımların altyapısı olan insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve mülkiyet güvencesi tesis edilmelidir.
Yoksulluğu kabullenmek ne kadar zor olsa bile, gerçek açık; bugünkü eğilimler devam ettiği sürece, gelir dağılımı bozulacak, talep daralacak, işsizlik ve yoksullukla beraber istikrarsızlık da artacak, yoksullukta alışkanlık haline gelirken her geçen günde toplumlara sorun olacaktır.
Bu nedenle de ülkemizde, yoksullukla mücadele kapsamında belirlenen hedefler, uygulanan politikalar, bu politikaların etkinliği, yoksulluğun boyutu, profili istihdam imkânları ve GSYH’nin yoksulluk üzerindeki etkisi incelenerek, kalıcı çözümler mutlaka bulunmalıdır.
Büyük Önder ATATÜRK, "Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan, rahat yaşamanın yollarını aramayı alışkanlık haline getiren milletler, evvela haysiyetini, sonra hürriyetlerini ve daha sonrada "İSTİKLÂLLERİNİ" kaybetmeye mahkûmdurlar" uyarısında bulunmuştur.