Ülkemizde. Eğitim, kurum/kuruluşları, her türlü zorluğa rağmen, planlı ve programlı, bir şekilde, çağdaş ölçütlere uygun, kişiyi temel alan, bilgi üreten ve kullanılmasını öğreten,  teslimiyetçi değil, “SORGULAYICI”, ezberci değil, “ARAŞTIRICI”, bilgi üretmek içinde,“YARATICI” nesiler yetiştirmek zorundadır.

Çünkü ülkelerin, gücü,  iyi eğitime sahip, nitelikli insan gücü ile orantılıdır.

 Ayrıca eğitim, kişilerin karakterlerini geliştirir, onları erdemli insan yapar; özgüveni, sorumluluğu, dürüstlüğü ve diğer doğru davranışları kazandırır. Eğitilmiş ve bu nitelikleri kazanmış insanların, oluşturduğu bir toplumlar, her alanda başarılı olurlar.

Ancak ülkemizin, temel eğitimde,  derslik,  araç ve gereçler, laboratuar,   mali kaynaklar,  eğitim yönetimi, öğretim programları ve öğretmen atamaları,veli-okul ilişkileri ile eğitim sistem ve planlaması gibi konularda,  çözümlenmesi gerekli sorunlar da bulunmaktadır

Ülkemizdeki, eğitim programları, öğrencilerin, ilgi istidat ve kabiliyetleri arasındaki farkları, dikkate alabilecek esneklikte olmadığı gibi, Türk toplumunun, temel değerlerine, kalkınma ihtiyaçlarına, yeterince cevap verecek nitelikte de değildir

Eğitim programları, öğrencilerin, ilgi istidat ve kabiliyetleri arasındaki farkları, dikkate alabilecek esneklikte olmadığı gibi,  Türk toplumunun, temel değerlerine, kalkınma ihtiyaçlarına yeterince cevap verecek nitelikte de değildir.

Türkiye’nin, eğitim-öğretim alanında, sürekli ve kalıcı, eğitim sistemi ve programları olmadı. Her gelen siyasi iktidar, sistem ve programları, kendi görüş ve düşüncesi doğrultusunda değiştirdi.

Sonuçta da yılardır,  eğitim-öğretim çalışmaları, yaz-boz tahtasına dönüştü. Fatura ise, geleceğimizi teslim edeceğimiz, çocuklarımıza çıkartıldı. 

           Nitekim AKP döneminde, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 8 bakan ve 17 kez eğitim sistemin değiştirildi.

AKP iktidarının, Milli Eğitim Bakanlarından, Sayın Prof. Dr. Nabi Avcı, Antalya’da düzenlenen, Türkiye Özel Okullar Birliği, 14. Eğitim Sempozyum ’da, gerek yaş, gerek meslek, gerek cinsiyet, gerek bilgiler itibariyle, eğitim dünyasının, tam bir yazboz tahtası olduğunu belirtmişti. 

            2002'de merkezi bütçe yatırım ödeneğinden, MEB'e yüzde 22.34 pay ayrılıyordu. Bu oran, 2022 yılı için yüzde 11.51'e geriledi. Eğitime ayrılan pay gayri safi yurt içi hasılada 2003 yılında 3.79 iken, 2022'de 3.47'ye düştü.

OECD, ortalamasında ilkokuldan yükseköğretime kadar öğrenci başına eğitim kurumları harcaması 11 bin 680 dolar Türkiye'de yapılan harcama  ise 5 bin 723 dolardır.

  Eğitim alanındaki diğer bir önemli sorunda, “KALİTE” dir. Maalesef, ülkemizde genelde “Kaliteli Eğitim” denilince, öğretmene düşen öğrenci sayısı,  sınıf mevcutları gibi eğitimin kalitesine tesir eden maddi unsurlar üzerinde duruldu. Şüphesiz, bunlar çok önemlidir.

Ancak kaliteli eğitimi, toplumun ihtiyaçları ve beklentilerine uygunluk belirler.

                Çağdaş eğitimde ve gelişmiş ülkelerde, kaliteli eğitimin, en önemli unsurlarından biri de öğrencilerin, ana dilerine hâkimiyetlerini sağlamaktır. Ülkemizdeki, “Kaliteli Eğitim” için ilk hedeflerimizden biri de öğrencilerin, Türkçe’yi,  kullanma becerilerini, mümkün olduğu kadar, en üst seviyeye getirmek olmalıdır.  . 

Ayrıca kaliteli eğitim, öğrenci merkezlidir. Bunu sağlamak için de bütün derslerin ve ders dışı eğitim faaliyetlerin, öğrencilerden beklenilen, bilgi, beceri tutum ve davranış kazandırmaya yönelik olarak düzenlenmesi, yanından onların ilgi ve kabiliyetlerinin de gözetilmesi gerekir.

 Kaliteli eğitim de dersler, amaç değil araçtır.

Öte yandan yapılan bilimsel araştırmalar ve çağdaş eğitime, yönelik çeşitli uygulamalar, çocuğun öğrenmesinin, en yoğun olduğu temel alışkanlıklarının, zihinsel yeteneklerinin geliştiği ve biçimlendiği dönemin, 3-6 yaş arasında olduğunu göstermiştir

     Bu nedenle, ülkemizde ve Eskişehir’ de, Okul Öncesi Eğitim okullaşma oranı, %100’ e ulaştırılmalı ve tüm çocuklarımızın, bu imkânlardan yararlanması sağlanmalıdır.

Ülkemizde mesleki eğitime de önem verilmelidir. Çünkü mesleki eğitim ülkemizin kalkınması için, vazgeçilmez bir unsurdur. Sistem içinde yetiştirdiğimiz, insan gücünün, üstün niteliklere sahip olması, gelişen bilim ve teknolojiye uyum sağlamasını istiyorsak, meslek eğitimi yapan insanlarımız, gerçek iş koşullarında yaparak yaşayarak öğrenme esaslarına göre yetiştirmek zorundayız.

            İyi bir eğitim aynı zamanda, kişide yeni ilgi alanlarının gelişmesine yardım ederek, hayatı daha zevkli ve ilginç kılar.

Okullara, bütün öğrenciler, "öğretilebilir."," beklentileri olabilir", "yüksek başarı normları geliştirebilir." felsefesi hakim olmalıdır.. Hakkaniyet ve eşitlik kavramları, her alanda kendisini göstermelidir. Özellikle de tüm öğrencilerin, yaş günlerinin, bizzat okul müdürü tarafından ayrı ayrı kutlanması ve hediye verilmesi, çocukları, hem okula, hem de topluma bakış açısını değiştirecektir.

Eğitimde, her türlü olumsuz gelişmeye rağmen, ülke olarak, geleceğimizin, teminatı olan çocuklarımızı, en iyi şekilde yetiştirmek, hem görev, hem de toplumsal sorumluluktur. 

 Çünkü iyi yetişmiş; tarihini, milli ve manevi değerlerini, örf ve adetlerini, ülkesini ve dünyayı tanıyan, teknolojiyi kullanan, bilime, rekabete açık, özgüveni yüksek, donanımlı nesiller, hem kendilerinin geleceği, hem de ülkemiz ve dünyanın geleceği açısından, son derece önemlidir.

           Nitekim ATATÜRK,”  Eğitimdir ki bir milleti, ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da milleti esaret ve sefalete terk eder. ”demiştir.

   Ülkemiz için, yapılacak, en önemli yatırım insana, özellikle de çocuklara ve gençlere yapılan yatırımdır. Çocuklarımızı ve gençlerimizi, ne kadar iyi yetiştirebilirsek, onlara ne kadar çok imkân sunabilirsek, ülkemizin, yarınları da o kadar parlak olacaktır.

Bu nedenle ülkemizdeki eğitim sistemi, sürekli, kalıcı bir devlet politikası olmalı, bilimsel ve laik eğitim, hayata geçirilmelidir. Aksi halde eğitimde, kaos, çöküş, tahribat ve yazboz tahtası, devam edecek, fatura da insanımıza ve ülkemize kesilecektir.