Rahmetli Bülent Ecevit, 18 Mayıs 2006 tarihinde geçirdiği beyin kanaması sonucunda GATA’da tedavi altına alındı. Yaklaşık 6 ay boyunca bu hastanede tedavi gördü, yoğun bakımda kaldı.
5 Kasım 2006’da, 81 yaşında, solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti. Devlet Mezarlığı’na gömülebilmesi için 9 Kasım’da yapılan kanun değişikliği sonucu 11 Kasım 2006’da buraya defnedildi.
Rahmetli Bülent Ecevit'in eşi ve Demokratik Sol Parti'nin (DSP) kurucusu, Rahmetli Rahşan Ecevit de tedavi gördüğü GATA'da, böbrek ve akciğer yetmezliğinden, 17 Ocak 2020 tarihinde, 97 yaşındayken, tedavi gördüğü Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde, hayatını kaybetmişti.
Devlet Mezarlığı’nda, eşi merhum Başbakan Bülent Ecevit’in yanına defnedildi.
Rahmetli Rahşan Ecevit; ressam, yazar ve siyasetçi kimliğinin yanı sıra, Demokratik Sol Parti’nin, kurucusu ve ilk başkanıdır. Ancak kurucusu olduğu Demokratik Sol Parti'den, 4 Haziran 2009 tarihinde istifa etti. 17 Ocak 2010 tarihinde kurucusu olduğu, Demokratik Sol Halk Partisi'nin, 2. Genel Başkanlığına seçilmişti.
Rahmetli Rahşan ECEVIT, Şebinkarahisarlı bir ailede dünyaya gelmiştir. Babası Namık Zeki Aral, annesi Zahide Aral'dır. Ankara Lisesi ve Robert Koleji mezunu olup, çok iyi derecede İngilizce bilmektedir.
Yazdığı Pülümür'de Aşk, adlı roman, 2002 yılında, tiyatroya uyarlanmıştır.
Rahmetli Bülent Ecevit artık siyaset meydanlarında olmayacak, “Halkçı Ecevit” ve “Karaoğlan” sloganları ile alkışlanmayacak veya “Umudumuz Karaoğlan” sloganı, dağlara taşlara yazılmayacak ama geride bıraktıkları, manevi mirası ile hep anılacaklardır.
Onlar, etik ve ahlaki değerleri ön planda tutan, Türk Siyaset hayatına, 50 yıldır damgasını vuran, siyasetçiler olarak, yaşamları boyunca, laik ve demokratik çizgisinden ve bildiği doğrulardan asla taviz vermediler.
Yaşamları boyunca, kim olduklarını ve nereden geldiklerini, hiç akıllarından çıkarmadılar. Ailesini ve geçmişini, en büyük hazine olarak gördüler.
Ülkenin çıkarlarını, hep savundular. Bu uğurda, her türlü fedakârlığı yapmaktan da çekinmediler. Kendisi gibi, ülkesine sahip çıkanlara da saygı duydular. Ülkemizdeki, dinsel, etnik, ideolojik önyargı ve nefretle, sürekli mücadele ettiler.
Rahmetli Bülent Ecevit, 20 Temmuz 1974 tarihinde ilk Kıbrıs Harekatı’nı, 14 Ağustos 1974 tarihinde ise "Ayşe tatile çıksın." parolasıyla ikinci harekâtı başlatmıştır. 1999 yılında PKK'nın Kurucu lideri Abdullah Öcalan'ın Kenya'da yakalanarak Türkiye'ye getirilmesini sağlamıştır.
İçlerindeki, nükte duygularını hiç kaybetmediler. Sözleri, senet oldu. Tutamayacağı sözü de vermediler. Ülkesini sevdiler, ona hizmet etme yolları aradılar. Namuslu, titiz ve kararlı oldular. İçli bir şair, hassas ve örnek insanlardı.
Onlar, işçi ve köylü dostu idi. Grev ve Lokavt kanunu, Rahmetli Bülent ECEVİT Çalışma Bakanlığın da çıkmıştı.
Onlar Türkçeyi çok iyi kullanırdı. Güçlü, hitabetleri vardı.
Kendilerine özgü, bir kişilikleri vardı. Hayatları boyunca özgürlüğün savunucusu oldular. İnsan ve toplumun, ancak özgür bir ortamda gelişebileceğine ve ilerleyeceğine inanırlardı. Onlara göre, özgürlük, devlet ve yurttaşlar için, olmazsa olmaz konumdaydı.
Rahmetli Rahşan ve Bülent Ecevit, çok iyi bir Atatürkçü idi. Atatürkçülüğün, Atatürk’ü aşmak olduğunu, hem bilir, hem de söylerlerdi. Hayatları boyunca, ulusçuluktan yana taraf oldular. Milletini sevdiler. Halkın ve ulusun yücelmesi, yükselmesi için çalıştılar. Ulusal çıkarları, kişi, zümre, sınıf ve yabancı çıkarlarının üstünde tuttular.
Halkın çıkarları ve halkın devlet yönetimine katılması, olmazsa olmazları arasında idi. Türk halkını sevdiler ve sevildiler. Halka rağmen, bir şeylerin yapılamayacağını da hep söylerdiler. Halkla birlikte, olmaktan da büyük zevk ve haz alırlardı.
Hayatları boyunca, laik, sosyal, uniter hukuk devletini ve ülke bütünlüğünü savunmakla kalmadılar, sürekli, kalıcı ve sonuç alıcı bir şekilde taraf oldular. İnsan düşüncesinin, akla, bilime ve deneye dayanması gerektiğini de hep söylediler.
Akılcı ve bilimsel düşünmeyi, toplumun her alanına, devlete ve toplum yaşamına uygulamaya, egemen kılmaya çalıştılar. Akla ve bilime aykırı olan, her şeye de karşı çıktılar.
Rahmetli ECEVİT, dürüstlük, şeffaflık ve saydamlığın, siyasete egemen olmasını ve bunu sağlayacak temel çözümün de, milletvekilliği dokunulmazlığının, bir an önce kaldırılması gerektiğini, hep vurguladı.
Batı taraftarı olmalarına rağmen, bazılarının sandığı gibi, batının uşağı ve uydusu olmadılar. Bilakis iktidarda olduğu süre içinde, kişilikli dış politikalar izlediler. Batılaşmanın da, bilim ve teknik yanında, akıllıcı ve bilimsel düşünce, sanat, çok partili demokrasi, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü olduğunu da sıkça vurgulardılar.
Hayatları boyunca, savaşa ve şiddete karşı çıktılar. Barıştan ve barışçılıktan yana, taraf oldular. Atatürk’ün, “Yurtta sulh, cihanda da sulh” ilkesini benimsediler.
Hayatları boyunca da kalkınmış, uygarlık düzeyine ulaşmış yepyeni bir Türkiye düşlediler. Ülkemizde, işsiz, aşsız, eğitimsiz, okulsuz, öğretmensiz, ışıksız, hastanesiz, doktorsuz, evsiz ve yolsuz, tek bir yurttaş kalmaması için de gayret ve çaba gösterdiler.
En büyük idealleri ise , “Türkiye’yi, dünyanın en ileri ve uygar ülkesi olarak görmekti.
Ülkemizdeki ağa, şeyh, bey, aracı, tefeci, soyguncu, vurguncu ve sömürücü takıma hep karşı çıktılar. Ulusal gelirin, adil dağıtılarak zenginlerle, fakirlerin arasındaki uçurumun, giderilmesi için, sürekli mücadele ettiler. Torpile, rüşvete, haksız kazanca karşı çıktılar. Dürüstlüğün de simgesi oldular.
Mekânları Cennet, ruhu, şad olsun…