2024 yılı bitiyor ve 2025 için asgari ücrette yapılacak artışla ilgili beklentiler hızla yükseliyor. Ancak ne yazık ki, bu artışın asgari ücretli çalışanların gerçek yaşam koşullarına ne denli etki edeceği konusunda umut verici bir tablo ortaya çıkmıyor. Aralık ayında 17.002 lira olan asgari ücretin, Ocak ayında yapılacak artışla birlikte 21-22 bin TL seviyelerine çıkacağı tahmin ediliyor. Ancak bu artış, çalışanların borç yükünü hafifletmeye ya da temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmeyecek gibi görünüyor.
Bugün, bir asgari ücretli çalışan için yaşam, sadece hayatta kalmakla ilgili bir mücadeleye dönüşmüş durumda. Gıda fiyatlarının ve kira bedellerinin astronomik rakamlara tırmandığı, temel ihtiyaçların bile lüks haline geldiği bir dönemde, asgari ücretle geçinmek neredeyse imkansız hale gelmişken, 2025’te yapılacak zamla birlikte çalışanların belini düzeltmek bir yana, ekonomik yük daha da ağırlaşacak gibi görünüyor. Asgari ücretle çalışan milyonlarca insan, yüksek enflasyon, gıda fiyatları ve kira zamları karşısında, aldıkları maaşla sadece ay sonunu getirmeye çalışıyor. Birçok kişi borçlarıyla boğuşuyor ve borçların faizleriyle adeta yaşam mücadelesi veriyor.
Bu durumda, Avrupa ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin asgari ücreti hâlâ düşük seviyelerde kalıyor. Yüksek enflasyon oranları ve artan yaşam maliyetleri göz önüne alındığında, işçilerin alım gücü her geçen gün eriyor. 2025’te asgari ücrette yapılacak artış ne kadar büyük olursa olsun, bu artış vatandaşın temel ihtiyaçlarını karşılamasına yetmeyecek. İnsanlar, sadece günlük yaşamlarını sürdürebilmek için çalışırken, kişisel ve manevi ihtiyaçlarını karşılayacak zaman ve enerji bulamıyorlar. Kişisel gelişim, kültürel aktiviteler, hobiler ve sosyal ihtiyaçlar, çoğu kişi için tamamen lüks hale gelmiş durumda.
Hadi bir de sosyal bunalımlara göz atalım. Her gün yüzlerce talihsiz olayla karşılaşıyoruz; intiharlar, aile içi şiddet, umutsuzluk içinde kaybolan insanlar… Türkiye, ekonomik zorluklarla boğuşurken, toplumun ruh sağlığı da derin bir yara alıyor. İşsizlik, borçlar, düşük ücretler ve temel ihtiyaçların karşılanamaması, sosyal bunalımların, ruhsal çöküşlerin artmasına neden oluyor. Sosyal eşitsizlik giderek derinleşiyor ve bu durum yalnızca bireyleri değil, toplumu da olumsuz etkiliyor. Bir zamanlar umutla bakılan yeni yıl, şimdi birçok insan için sadece daha fazla mücadele, daha fazla yük demek.
Peki, bu gidişatla nereye varacağız? Asgari ücretle geçinmeye çalışan insanların hayalleri, günlük hayatta karşılaştıkları zorluklarla yok oluyor. Yüksek kira bedelleri, gıda fiyatları, enerji maliyetleri ve diğer temel ihtiyaçlar, asgari ücretle çalışan vatandaşları büyük bir dar boğaza sokuyor. Onlar, sadece geçinmek için çabalarken, bir yandan da ekonomik çöküntüye karşı direnmiyor, aksine eziliyorlar.
Bu sistemin değişmesi gerek. Asgari ücretle geçinmeye çalışan, borçlarını ödeyemeyen ve günlük yaşamını sürdüremeyen insanların yaşadığı bu ekonomik çöküntüye bir dur demek lazım. Temel ihtiyaçların karşılanamaması, insanlık onurunu zedeleyen bir durum haline gelmişken, hükümetin ve ekonomi yöneticilerinin daha adil, daha eşit ve daha sürdürülebilir politikalar üretmesi elzem.
Yeni yıl, sadece takvimde bir dönüşüm değil, toplumun yaşama biçiminde de bir değişim olmalı. Ekonomik krizlere, borç sarmalına, geçim sıkıntısına ve sosyal bunalımlara karşı dur demek için el birliğiyle hareket etmek şart. Yılbaşının sadece takvim değişikliği değil, hayatımıza dokunan somut iyileştirmelerin habercisi olması dileğiyle…