Türkiye’de, milliyetçilik üzerine çok şey söylendi. Hatta senaryolar çizildi ama olaylara hep sağduyu hâkim oldu. Çünkü Türk Milliyetçiliği, Sosyolojik ve psikolojik esaslara dayanır. Kan değil ruh ve eşit değerler arar. Eşitlik prensibine dayanır.

Türk Milliyetçiliği, ırkçılık, kozmopolitizm, mukaddesatçılık, şovenizim, totaliter milliyetçilik gibi akımlara karşıdır. Çünkü bu unsurları içeren veya hedefleyen, milliyetçilik, antidemokratiktir.

Türk milliyetçiliği, başka milletlerin haklarına riayet eder. Emperyalizm ve sömürgeciliğe karşıdır. Hümanist bir nitelik taşır. Irkçı değildir. Yapıcı ve yaratıcıdır. sağduyu ve adalete dayanır. Beşeri dayanışmaya değer verir.

Türk Toplumu. Millet olma şuuruna gerçek anlamda Türkler, Türk Devrimi’nin sonucunda kavuşmuşlardır. Türk milliyetçiliği, bir doktrin değildir. Tarihsel ve siyasal bir olaydır. Aşırı ırkçılıkla, emperyalizm ve faşizmle her hangi bir ilgisi yoktur. Türk Milliyetçiliği fikren, fiilen, hissen milli birliğe sahiptir.

ABD, Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, İsveç gibi ülkeler, çağın en ileri ülkeleridir.  Bunların ortak yanı, milliyetçiliği temel yaşama ilkesi yapmalarıdır. Bu ülkeler, “milliyetçilik” sözünü çok kullanmazlar. Çünkü yaşarlar. Devlet “milliyetçiliği” kitlelere yayar. Bütün uygulamaları, milliyetçi doğrultudadır. Halkta, milliyetçilik, bir yaşama biçimidir. ABD’ de, milliyetçilik yok oluyor diye kaygı duyuluyor.

Batı ülkelerinde,  milliyetçilik yaşam biçimi olurken, Batılılar, Türk milliyetçiliğine karşı çıkıp, etnik milliyetçiliği de, körükleyerek, menfaatlerini korumayı ve kollamayı temel politika olarak benimsemişlerdir. Türkiye’yi, bir çatışma içerisine sokmayı da, her zaman menfaatlerine uygun görmektedirler.

ABD, Fransa ve diğer tüm ülkeler, titizlikle kendi dillerine yönelip, kendi dillerinde yayın ve eğitimde ısrarlı iken, Türkiye’ye "Ana Dilde Eğitim" adı altında Türkçe dışındaki eğitim, ABD ve AB tarafından dayatılıyor. Ancak kendileri, bu kuralı uygulamaktan hep geri durdular ve çok sert kurallar da getirdiler.

 Fransa’da,1994 yılında, 665 sayılı bir kanunun 9. maddesine göre, bir malın reklâmı, yabancı kelimelerle yapılamaz. Bir taşınmaz mal üzerinde, yabancı kelimelerle yazılmış ise ilgili belediye, o taşınmaz mal sahibine ikazda bulunur. Şayet mal sahibi, ilgililerin uyarısını dikkate almazsa, gerekeni belediye yapar ve harcadığı parayı da mal sahibinden tahsil eder.

Türk Milliyetçiliğine en güzel cevabı ATATÜRK, ” Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı, hep aynı ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır “ görüşü ile vermişti.

Ayrıca, ülkemizde, resmi tabelalardan T.C. harflerini, dağlardan "Ne mutlu Türk'üm diyene" yazılarını, okullardan "Türk'üm doğruyum" andının, kaldırılması, aklıselim, her Türk vatandaşını üzmüştür.

Oysa Marko Polo, 13. asırda, bu ülkeye, ’TÜRKİYE’ demiştir. Başta Anadolu olmak üzere, Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslar’daki, bin yıllık Türk yerleşimleri ve bu bölgeye akın akın göç eden Türk nüfusu, arşiv kayıtlarında, ayrıntılı şekilde tescil edilmiştir.

Türk milleti milliyetçi olmak zorundadır. Çünkü milliyetçilik, milli çıkarların itişiyle insanları ortak ülküler etrafında toplar. Bu ilkeye, bağlı olan toplum bireyleri, kendilerini bir milletin üyesi sayarlar, bağımsız yaşama ve toplumun yüceltilmesi duygularıyla hareket ederler.

Diğer yandan milletçiliği yok sayan, bu insanlar, tarihten de ders alamadılar. Osmanlı Devleti de çok uluslu bir yapıya sahip olduğu için, milliyetçilik duygusunun tesiri altında kaçınılmaz olarak dağılmaya başladı. Afrika, Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlar’daki topraklarını hızla kaybetti.

Osmanlı aydınlarının, imparatorluğun dağılmasını önlemek için ortaya attıkları vatan ve siyasal birlik kavramına dayanan “Osmanlıcılık” fikri dağılmaya çare olamadığı gibi, Din birliğini öngören “İslamcılık” ve “ümmetçilik” düşüncesi de başarılı olamadı, imparatorluğu bir arada tutamadı.

Atatürkçülüğün, en önemli ilkelerinden biri de milliyetçiliktir. Bu ilke, Millî Mücadele’nin doğuşunda ve başarıya ulaşmasında, başlıca rolü oynamıştır; zira yeni kurulan devlet, artık milletler topluluğuna değil, sadece Türk unsuruna dayanıyordu, bu sebeple ulus devletti, millî bir devletti.

Atatürk, milliyetçi bir insandı. Ancak, O’nun milliyetçi düşüncesinde, ırkçı,  ümmetçi,  kafatasçı, gibi kavramlara yer yoktu. Bilakis, O’nun, düşüncelerinde, Türk halkını birleştirici, bütünleştirici, bilimsel, akılcı ve gerçekçi kavramlara yer vardı.

Nitekim Büyük Önder Atatürk, "Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde yaşayan, Türk dili ile konuşan Türk kültürü ile yetişen, Türk ülküsünü benimseyen, her vatandaş, hangi din ve mezhepten olursa olsun, Türk’tür, Türk Milliyetçisidir. “demiştir.

Atatürkçü düşünce, Türk milletini dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu bir toplum olarak kabul etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na göre, Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan, herkes Türk’tür; çünkü bu kişiler aynı dili konuşmakta, aynı kültürü paylaşmakta, aynı ülküyü taşımaktadır.

Türk milliyetçiliği, başka milletlerin haklarına riayet eder. Emperyalizm ve sömürgeciliğe karşıdır. Hümanist bir nitelik taşır. Irkçı değildir. Yapıcı ve yaratıcıdır. sağduyu ve adalete dayanır. Beşeri dayanışmaya değer verir.

Türk halkı,  bağımsızlığını, birlik ve beraberliğini korumak, Atatürk’ün hedef olarak gösterdiği muassır medeniyet seviyesine ulaşmak için, bütün benliği ile milliyetçi olmak zorundadır. Ancak. Atatürk milliyetçiliği, din ve ırk ayrımından uzak, ortak yurttaşlık temelindedir. Ortak mazi, lisan, ahlak, kültür ve hukuk, Türk Milletini oluşturan temellerdir.