TBMM’de 2024 bütçe görüşmelerinde, Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesi görüşülürken söz alan Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin’in, “Tarikat ve cemaatlerle protokol yapmaya devam edeceğiz” diyerek, dini tarikat ve cemaatleri, “sivil toplum örgütü” (STK) olarak tanımlaması dikkat çekmişti.
Eğitim-Sen tarafından yapılan açıklamada, “Milli Eğitim Bakanlığı, proje ve protokoller üzerinden eğitim sistemi içine yerleştirdiği dini vakıf ve cemaatler tarafından okullar, yurtlar, kurslar üzerinden doğrudan iktidar desteği ile tıpkı bir örümcek ağı gibi bütün eğitim sistemi kuşatılmıştır” denildi.
Milli Eğitim Bakanlığının 2018 müfredatında dersin amaçları arasında olan “İnsan hakları, ulusal egemenlik, tam bağımsızlık, milliyetçilik, demokrasi, laiklik ve cumhuriyet kavramlarının Türk milleti için ifade ettiği önemi kavramaları amaçlanmıştır” maddesi de yeni müfredattan kaldırılmıştı.
Geçmiş yıllarda Eğitim-İş’in de içinde bulunduğu, 41 demokratik kitle örgütü, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Laik Eğitime müdahalelerini ve medreselere, yasal statü kazandırılması girişimlerini, Diyanet İşleri Başkanlığı önünde protesto edilmişti.
1982 Anayasamızın 24. Maddesinde : "Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla, her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz. " hükmü yer alıyor.
Laik eğitim, İslam dinini yüceltir. Nitekim İslâm dini, eşitlik prensibini kabul etmiştir. Ve insanların hiçbir sınıfına, bir imtiyaz tanımamış, tersine hukuk nazarında Müslümanları, eşit yapmıştır ve meseb, ırk ve dili, insanlar arasında, herhangi bir ayırım sebebi kabul etmemiştir.
Peygamber de (ASM) "Arabın, arab olmayana, beyazın, siyaha üstünlüğü, takva dışında yoktur." buyurmuştur.
Ayrıca Peygamberimiz (ASM) : "İnsanlar, tarağın dişleri gibi eşittirler. “buyurmuştur.
ATATÜRK, kadınlarımızın ve kızlarımızın, erkekler gibi, eğitimin her kademesinden yararlanmaları için, büyük bir çaba sarf etmiştir. Her iki cinsin beraberce eğitilerek ve çalıştırılarak, ülkede gelişmesinin sağlanabileceğini savunmuş ve uygulamıştır.
ATATÜRK,” Öğretim yönetiminin, işe ve uygulamaya dayanması ilkelerine uymak şarttır." demiş ve Milli eğitimin, memleketin, en uzak köşelerine kadar yaygınlaşmasını, bilgisizliğin yok edilmesini; eğitimin yetişkinleri de kapsamasını istemiş ve uygulamıştır.
ATATÜRK ülkemizde geliştirilecek eğitim modelinde bilim ve tekniğin önemli bir rolü olduğunu belirtmiştir. Milletimizin siyasî, toplumsal hayatında ve zihinsel eğitiminde rehberimizin bilim ve teknik olduğunu da vurgulamış, Türkiye’nin bilim ve teknolojide diğer uygar ülkelerin düzeyine çıkabilmesinde eğitimin önemli faktör olduğunu belirtmiş ve eğitimimizin bu ilke çerçevesinde planlanmasını istemiştir.
ATATÜRK,” Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri tahsil ne olursa olsun, özellikle ve her şeyden önce, Türkiye´nin, istiklaline, kendi benliğine, bütünlüğüne, milli ananelerine, düşman olan unsurlarla, mücadele etme gereği öğretilmelidir." diyerek de ülkenin korunmasını, eğitim –öğretim çalışmalarında, hedef olarak belirledi.
Atatürk’ ün eğitim- öğretim alanındaki fikir düşünce ve uygulamaları ülkemizde yeteri kadar dikkate alınmazken, COVİD-19 ve açlık korkusuyla, Köy Enstitüleri de dünyanın, yeni umudu oldu. ABD, Hindistan, Venezuela, Kore, gibi 100'ün üzerinde ülke "Atatürk Modeli" diye tüketimden üretim toplumuna geçiş için, enstitüleri örnek alan uygulamalara başladılar.
Köy Enstitüleri hareketi, dünyaya örnek bir projedir. Nitekim UNESCO tarafından dünyaya, Türk eğitimi bir model örnek olarak gösterilmiştir. Ne yazık ki Ülkemizde halen önemi yeterince anlaşılamadı.
Köy Enstitüler, Türk eğitim tarihinin, en değerli projelerinden biridir. Çünkü Köy Enstitüleri eğitim modelinde, öğrenciler anlıyor, düşünüyor, sorguluyor ve üretiyor. Yaptığı işin verdiği mutlulukla, yaşamına anlam katabiliyor
Ayrıca Laik eğitim, dinsizlik eğitimi değildir. Çünkü laiklik, doğrudan doğruya inançlara ve onların varlığına dayalı bir kavramdır. Bu nedenledir ki, laik eğitimin dinsizliğe, ateizme davetiye çıkaracağını savunanlar, toplumsal yaşamın tüm alanlarında, dini kuralların egemen olmasını isteyen, farklı inanç ve düşüncelerin yaşamasına tahammül edemeyenlerdir
ATATÜRK, ”Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, muvaffakiyet için en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir, ilim ve fennin haricinde yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, delalettir." demekle kalmamış, Eğitim-Öğretim çalışmalarında hayata geçirmiştir.
Pakistanlı Araştırmacı yazar, Sayın Dr. Faruk Saleem de “İslam ülkelerinin, güçsüzlüğü, eğitim yoksunluğu tam anlamıyla söylersek; kaliteli ve çağdaş eğitim yoksunluğu, çok kesin biçimde, söylersek; akılcı olmayan, ezberci, teslimiyetçi, din eksenli ve çağdışı eğitimdir.” demiştir.
Devlet yönetiminde ve eğitim sisteminde laikliğin hâkim kılınması, laiklikten ödün verilmemesi, öncelikle devletin geleceği, toplumun birliği ve beraberliği, bireyin yaşamı için hayati bir önem taşımaktadır.
Ayrıca çağımızda laik, modern ve çağdaş bir eğitim demokrasinin ve hukuk sistemlerinin vazgeçilmez ilkesidir. Laikliğin olmadığı hiçbir ülkede, ne huzur, istikrar, bilim, özgürlük ve demokrasi, ne de çağdaş bir uygarlık olur. Bu nedenle de eğitim mutlaka siyaset üstü laik bir devlet politikası olmalıdır.