Yurdun dört bir yanında çıkan orman yangınlarıyla adeta ciğerlerimiz yanıyor.

Ve durum artık öyle bir hal aldı ki her yaz mevsimi öncesi aynı paranoyayı yaşar olduk:

‘Bu sene hangi ilimizde ormanlar yanacak, kaç canlı zarar görecek, kaç kişi yaralanacak’ endişesi artık iyice içimize işledi.

                                                              ***

Üstelik yangınlar günlerce sürüyor, bitmek bilmiyor…

Oysa yangınlara bir dakika bile erken müdahale edebilsek; acaba kaç canı, kaç ağacı, kaç fidanı, kaç hayvanı kurtarabileceğiz?..

                                                             ***

‘Ormanlar bizim yaşam kaynağımız deriz’ de, aslında pek çoğumuz bu sözün manasını sorgulamayız.

Hangi birini sayalım?

40 kişinin bir saatte havaya verdiği karbondioksiti, yetişkin bir çam ağacı 1 saatte oksijene dönüştürür. 

1 Hektar çam ormanı, havadaki 36.4 ton tozu süzer. 

Ormanlar su varlığını korur, su kaynaklarını oluşturur ve düzenler.

Erozyonu önler.

Tıp, kimya, boya, kozmetik gibi sektörlere hammadde sağlar.

İş ve geçim kaynağıdır.

Ve en önemlisi:

Sadece tek bir kızılçam ağacı, 20 yaşına kadar yaklaşık 200 kg oksijen üretir. 1 Hektar çam ormanı ise yılda 30 ton oksijen üretir.

Havada % 21 oranında oksijen bulunmaktadır. Ve bu miktarın % 56’sını ormanlar üretir.

                                                           ***

Sözün kısası; ormanlar bize hayat veriyor ama biz onları koruyamıyoruz.

Alevlerin arasından gelen korkunç çığlıklarla kurtarın beni derken, bizler ekran karşısında sadece izlemekle yetiniyoruz.

Ne kadar üzücü bir durum değil mi?

Börtü böceğiyle, kurduyla kuşuyla, fidanıyla ağacıyla ormanlarımızın yok oluşunu çaresizce izlemek.

Sonra da olan bitene kader deyip geçmek…