Ramazan Ayı’nda, iftar davetleri artar. Dostlar, iftara davet edilir. Onların davetine gidilir. Birlikte iftar edilir. Bu gelenek, hem insanların birbirlerine yaklaşmalarını sağlar, hem de yardımlaşma ve cömertlik duygularını canlandırır. Ayrıca Ramazanda, iftar vermenin sevabı da büyüktür.

Ayrıca Ramazan ayı, iftarlarıyla, yaşattığımız nadir güzelliklerden biridir. Ramazanda, iftar sofralarında, yoksulların olması, ayrı bir huzur ve ayrı bir renk katar.Bu sofralar o zaman Halil İbrahim Sofrası olur.

Bu mübarek ayda, yardımlaşma ve dayanışma duygularının en üst seviyede yaşandığı bir zaman diliminde, iftar sofralarını, yoksullarla paylaşarak, sevap kazanmak ve ihtiyaç sahiplerinin yüzünü güldürür. Sevgi, paylaşma ve kardeşlik duygularıyla dolu bir atmosfer oluşturur.

İslam dininde, iftar yemeği vermenin fazileti oldukça değerlidir. İftar yemeği genellikle aile fertleri, dostlar ve ihtiyaç sahipleri ile paylaşılır. İslam geleneğine göre, iftar yemeği vermek ve paylaşmak övgüye değer bir davranış olarak kabul edilir.

İftar yemeği aile fertlerine, dostlar ve komşulara, ihtiyaç sahiplerine, düşkünler ve yoksullara verilir. İftar bir ikram olduğu gibi özellikle Ramazan ayında fakir kimselere verilmesi önemlidir. İftar yemeği verme geleneği, paylaşma, dayanışma ve yardımlaşma gibi İslam değerlerini güçlendirmek amacıyla yapılan bir davranıştır.

Ramazanda verilen, iftar yemeklerinde, siyasetçiler, daire müdürleri, belediye başkanları, yerel yöneticiler, iş adamları, bürokratlar, sivil toplum örgütlerinin yöneticileri, yanında, inancımız ve geleneklerimiz gereği iftar sofralarında, başköşesinde, yoksullara yer vermek gerekir.

Allah'ın Resulü Hazreti Muhammed (SAV),iftar sofralarında yoksullarla bir araya gelmeye, onlarla aynı sofraları paylaşmaya da önem vermiş, “Bir oruçluya iftar veren o kişinin sevabı kadar sevap elde eder, oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez.” buyurmuşlardır.

Kamu Kurum/kuruluşlarının, sivil toplum örgütleri, verdikleri iftar yemeklerinde, sıcak bir tas çorbaya muhtaç, yoksul vatandaşlarımız, yok denecek kadar azdır. Ayrıca devletin imkânları ve amaç dışı para ile verilen iftarların,  sevap olmadığı da söyleniyor.

Nitekim Diyanet İşleri eski Başkanlarında, Sayın Mehmet Nuri Yılmaz, devlet kesesinden verilen iftarların, “Sevap hanesine yazılmayacağını’’belirttikten sonra, “Bu konu bir gelenek olmuş, devlet adamları, iftar yemekleri veriyor. Ancak devlet kesesinden, verilen iftar, kişinin sevap hanesine yazılmaz. Kişi, kendi parası ile iftar verirse, sevap olan budur. Yoksa devletin temsil ağırlama giderinden, iftar verirsen, hem de şatafatlı iftarlar verirsen, bu sevaba girmez.” diyerek, iftar yemeklerine açıklık getirdi.

İftar sofralarında, yedikleri lokmanın helal olup olmadığında tereddüt eden insanlarımız, yedikleri yemek karşılığı kadar, bir fakire katkıda bulunabilirler. Bu tutumları ile o sofrada,  bir yoksulun bulunmasını da sağlamış oldukları gibi, tereddütlerini de ortadan kaldırmış olurlar.

İslam dinine ve geleneklerimize göre, iftar yemekleri genellikle, yoksul insanlarımıza verilir. Bu nedenle de İftar yemekleri ve sahur sofralarında, fakirlere yer verilmelidir.

Allah'ın Resulü Hazreti Muhammed (SAV):"Ramazan ayında, kim helal kazancından, bir oruçluyu iftar ettirirse, Ramazan’ın, bütün gecelerinde, melekler ona dua eder ve Kadir Gecesinde, Cebrail Aleyhisselâm onunla musafaha eder (tokalaşır). Cebrail Aleyhisselâm kiminle musafaha ederse, onun kalbi incelir ve gözlerinin yaşı çoğalır." Buyurmuştur.

Dinimiz, iftar sofralarını, özellikle muhtaç olanların, fakir fukaranın çevresinde oturduğu ve zenginlerin de ellerindeki imkânlarını paylaştığı alanlar olarak değerlendirir. Ancak bugün bazı iftarların,  farklı imkânlar,hatta devlet imkanlarıyla, şatafatlı iftar şölenlerine dönüştürüldüğüne de tanık oluyoruz.

Elbette gösterişten uzak, dinimizin gerektirdiği şekilde, helal lokma ile iftar veren kişi/kişiler için, önemli olan, maddi değil, manevi zenginliktir. Bazı insanımız, vermiş olduğu geleneksel,  iftar yemeğinde, dostları ile buluşur. Geniş bir katılım da olur.

Allah'ın Resulü Hazreti Muhammed (SAV), “Ramazan ayında, kim helal kazancından bir oruçluyu iftar ettirirse, Ramazan`ın, bütün gecelerinde, melekler ona dua eder ve Kadir Gecesinde Cebrail Aleyhisselâm onunla musafaha eder (tokalaşır). Cebrail Aleyhisselâm kiminle musafaha ederse, onun kalbi incelir ve gözlerinin yaşı çoğalır.” buyurmuştur.

İftar sonrası yapılan sohbetlerde, iftarın ve orucun, şefkat ve merhamet, sevgi ve paylaşma gibi, erdemler noktasında, insanları nasıl birleştirdiğine de tanık olurken, iftar veren ve katılan insanlarımızın, mutluluğu sözlerine ve yüzüne yansır.

Ramazan ayında verilen iftarlarda gerçek ihtiyaç sahiplerini sıcak yemekle buluşturuyor. Paylaşma ve yardımlaşma bilinciyle kurulan iftar sofraları, mahalle ve evlere ulaştırılan iftar yemekleriyle kardeşlik bilinci de Ramazan’ın bereketiyle pekişiyor.

Eskişehir’de, iftar yemekleri, genellikle de kamu kurum/kuruluşları ve sivil toplum örgütleri tarafından veriliyor. Hâlbuki iftar yemeklerini, kurum/kuruluşlar değil de varlıklı insanlarımız vermelidir. Dinimiz ve geleneklerimizin, gereği de budur.

Ayrıca iftar vermek için, varlıklı olmak şart değildir. Peygamber efendimiz, (Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftar verirse, günahları affolur. O oruçlunun sevabı kadar ona sevap verilir) buyurunca, Eshab-ı kiramdan bazıları, bir oruçluyu iftar ettirecek kadar zengin olmadıklarını söylediler. Onlara cevaben peygamberimiz,  (Bir hurmayla iftar verene de, yalnız suyla oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu sevap verilir) buyurdu.

Ne mutlu iftar yemeği hazzını yaşatanlara ve yaşayanlara…