Hafta başında “kontrollü normalleşme dönemi” başladı.

Açılan işyerleri var.

Ancak hala kapalı olan işyeri sayısı da oldukça fazla…

En öne çıkanı da lokanta, restoran, kafe, kahvehane ve benzeri yeme-içme yerleri…

Salgın döneminde açık kaldıkları süre zaten çok az…

Aralarında bir yılı aşkın süredir kesintisiz kapalı olanlar bile var.

Paket servisi yapmaları serbest…

Serbet olmasına serbestte bundan yararalanabilecek olanların sayısı çok az…

Büyük bölümünde faaliyetler tamamen durmuş durumda…

Hoş paket servisi yapmaya çalışanların da hali hal değil…

Onlar çalışıyor, büyük şirketler kazanıyor.

Kira, vergi ve benzeri giderlerini karşılamaları şöyle dursun günlük rutin giderleri bile karşılayamıyorlar.

Onlara böylesi bir “yasak” getirilirken yeni dönemle birlikte dışarıda oluşan tablo ortada…

“Dışarı çıkma yasağı” olanların sayısı iyice azaldı.

Aşılarını olan 65 yaş ve üstündeki vatandaşlar da gençler de yasak kapsamından çıktı.

Havalar da iyice ısındı.

Evde kapalı kalmak çok zor.

Kalan da pek yok zaten…

Yaşlısıyla genciyle, kadınıyla erkeğiyle herkes dışarıda…

Kentini merkezi bölgelerindeki caddelerin büyük bölümü insan seline sahne oluyor.

Hele bir sıcaksular bölgesi var ki, günün belli saatlerinde sanki miting oluyor gibi…

Sosyal mesafe hak getire…

Bir elde sigara, diğer elde çay bardağı… Öyle olunca maske takmak da söz konusu değil…

Çay ocaklarına masa atma izni verilse bundan daha iyi olur.

Hiç olmazsa insanlar arasında masa kadar mesafe olur.

Endişelenmemek elde değil…

Endişe yaratan tablo yalnızca orası ile sınırlı değil ki…

Parklar, Posuk Çayı kenarındaki yeşil alanlar başta olmak üzere her yerde aynı tablo var.

Hamamyolu Caddesi, inanılır gibi değil…

Köprünün üzerinden bakılınca sağlı sollu “”iğne atsan yere düşmez” dedirten bir kalabalık göze çarpıyor.

Kentin çoğu yerinde oluşan bu tablo ciddi risk oluşturmuyor mu?

Elbette ki oluşturuyor.

Beki orta yerde böyle ciddi riskler oluşturan böylesi bir tablo varken, yeme içme yerleri hala neden kapalı?

Anlamak gerçekten çok zor.

Ortalığın ana baba günü olmasının önüne geçilmezken, yalnızca yeme içme yerlerini kapatarak salgının üstesinden gelinebilir mi?

Elbette ki hayır…

Lokantacılar Odası Başkanı Bahar Bilen ha bire “bizim günahımız ne” , “virüsün kaynağı lokantalar mı” deyip duruyor.

Uygulamaya bakılırse soruların yanıtı belli gibi…

Sanki öyle görülüyor.

Bu gerçekten büyük haksızlık.

Evet, vaka sayılarında önemli azalma var.

Ancak azalmanın sürekli ve kalıcı olacağının bir garantisi yok.

Ortalık bu halde iken hiçten olmaz…

Yalnızca uyarılar yapılarak sorumluluk yalnızca vatandaşın üzerine de yıkılamaz…

Kalabalıkların oluşmasını önlemek, sosyal mesafenin bozulmasına fırsat tanımamak gerek…

Bunlar yapılmazken, tüm faturayo yeme içme yerlerinin üzerine yıkma büyük haksızlık olur.

Bir yıla aşkın süredir ödedikleri bedel çok ağır…

Daha fatura ödeyecek halleri de yok.

Salgınla mücadelede başarılı olmak için topyekun hareket edilmesi gerekir.

Bu sağlanamazsa sağlıkçılar emekleri de işyerlerinin katlandıkları da boşa gider.