Eskişehir Valiliği’nin 2024 yılı boyunca gerçekleştirdiği Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER) çalışmaları, vatandaşın gündemini net bir şekilde gözler önüne serdi. 85.368 başvuru, şikayetlerin ve taleplerin ne kadar yoğun olduğunu gösteriyor. Ancak bu başvurular arasında sadece dertler değil, şükranlarını ileten vatandaşların da yer alması, insanların sadece sorunlarıyla değil, hayatın anlamına dair sorgulamalarıyla da ilgilendiğini düşündürüyor.
Başvurularda en çok ilgi gören konulardan birinin ‘doğum saati öğrenme’ olması dikkat çekiyor. Özellikle gençler arasında, doğum saatini öğrenme talebinin arkasında burçlara ve yükselen burçlara duyulan merak yatıyor. Bu durum, 21. yüzyılda bireylerin daha sorgulayıcı ve modern bir yaklaşım benimsemesi beklenirken, toplumsal bir çelişkiye işaret ediyor.
Geleneksel toplumlar “Ölümden sonra hayat var mı?” gibi soruların peşindeydi. İnanç, kader ve varoluş gibi meselelerle uğraşırlardı. Bugün ise “Terfi ne zaman gelecek?” ya da “Fatma bana neden küstü?” gibi soruların cevabını yıldızlarda arıyoruz. Artık meseleler büyük değil, kişisel. Toplumsal çatışmalardan ziyade bireysel iniş-çıkışlar önem kazanıyor.
Lisans ve lisansüstü eğitime sahip bireylerin burçlar gibi konulara ilgi göstermesi, toplumsal bir çelişki yaratıyor. Geçmişte bilimsel yöntemlere dayalı düşünceye sahip olmaları beklenen yeni nesil, artık astrolojiyi ciddiye alıyor ve günlük hayatlarını burçlar üzerinden şekillendiriyor. 21. yüzyılın sorgulayan nesli, bunun yerine “Terazi burcusun, bu dengesiz tavırlar hep ondan kaynaklanıyor” gibi açıklamalara sığınabiliyor. İronik bir şekilde, seküler, rasyonel ve özgürlükçü olarak tanımlanan bir nesil, metafizik ve mistik inançlarla çevrili bir dünyada yaşıyor.
Özellikle genç kesim yılbaşında masanın altına 12 üzüm yiyerek şans getireceklerine inanarak giriyor. Aynı şekilde, gençler arasında 7-7-7 ritüelinin şans getirdiğine dair bir inanç yaygınlaşmış durumda. Bu tür metaforik inançlar, insanların hayatlarında kısa vadeli çözümler aramalarını sağlıyor. “Aldım, kabul ettim” diyerek şansla ilişkilendirilen ritüeller, aslında yalnızca geçici bir umudu ve beklentiyi besliyor. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, bu tür inançların genç nesil üzerindeki etkisi. Hayal kurmak herkesin ihtiyacı olan bir şey olsa da, çabasızca ve kısa yoldan elde edilecek başarılarla ilgili inançlar, gençlerin gerçek dünya ile olan bağlantısını zayıflatıyor. 7-7-7 gibi ritüellerin arkasına sığınmak, gençlerin boş bir umuda kaptırılmasına neden oluyor. Gençler sadece geleceğe yönelik değil, aynı zamanda toplumsal değerlerle ilgili de büyük bir belirsizlik yaşıyor.
Evet, birçoğumuz hayatımızın anlamını ararken bazen kayboluyoruz. Doğum saatimiz, burcumuz ya da küçük şans ritüelleri, bir anlam arayışının dışa vurumu olabilir. Fakat burada asıl sorulması gereken soru, bu inançların bizlere ne kattığıdır. Eğer bir birey, bu tür inançlar sayesinde kısa vadeli bir mutluluk ve umut buluyorsa, bu aslında zararsız bir yolculuk olabilir. Ancak uzun vadede, gerçek dünyadan uzaklaşmak ve çözümleri dışsal faktörlerde aramak, insana büyük bir boşluk bırakabilir.
Sekülerlik, dinî inançlardan bağımsız olmayı ifade eder. Ancak modern insanın sekülerlik arayışı, metafizik olanı tamamen terk etmek değil, onu dönüştürmek olmuş gibi görünüyor. Geleneksel dinlerden kaçan insanlar, yeni bir mistisizm yaratıyor: Burçlar, meditasyon, enerji çalışmaları ve rüya analizleri. Arka bahçede büyüyen bu yeni inanç sistemi, toplumsal bir çelişkiyi gözler önüne seriyor.
Bir yandan “bilim ve akıl” diyen bir nesil, diğer yandan “retro geri döndü” diye kaygılanıyor. Toplumun bu iki yüzü, modern insanın ruhsal arayışlarının ve ihtiyaçlarının bir göstergesi.
Sonuç olarak, doğum saatinden burç savaşlarına uzanan bu yol, toplumsal bir dönüşümün işaretleriyle dolu. İnsanlık büyük sorulardan kaçarken, küçük ama etkili cevapların peşine düşmüş gibi görünüyor. Burada önemli olan, bu arayışın insana ne kattığı. Eğer burçlar bizi mutlu ediyor, hayatımıza renk katıyorsa sorun yok. Ama eğer bizi kendi yıldızlarımızın kölesi haline getiriyorsa, işte o zaman durup düşünme vakti gelmiş demektir.