1 Temmuz’da ‘’normalleşme dönemi’’ başlatıldı.

O tarihe kadar ‘’yasak’’ olan ne varsa hepsi ‘’serbest’’ oldu.

Kapalı işyeri de kalmadı.

Kahvehaneden restorana, sinema salonundan yüzme havuzuna kadar ne kadar işyeri varsa hepsi açık.

Yeni dönemin ikinci yarsında Kurban Bayramı ile birlikte uzun bir tatil geldi.

Tatille birlikte oluşan tablo inanılır gibi değil…

Tatil yörelerine doğru, tam anlamıyla bir ‘’akın’’ başladı.

Haberlerden öğreniyoruz, gidenlerden duyuyoruz…

Bodrum Belediye Başkanı feryat ediyor.

‘’Yaşamım boyunca bu kadar çok araç görmedim…’’

Bozcaada feribot seferlerinde ancak 3 gün sonrasına yer bulunabiliyor.

Bartın’ın bir sahil beldesine araç girişleri yasaklandı. Gelen araçlar belde girişinde durduruluyor, gelenler belediye otobüsleri ile kalacakları yere taşınıyor.

Çeşme ve Alaçatı sokakları, ‘’havaya iğne atsan yere düşmez’’ bir halde…

Örnekleri çoğaltmaya gerek yok.

Ege, Akdeniz, Karadeniz, Marmara hiç fark etmiyor. Sahili olan tüm tatil yörelerinde ‘’nüfus patlaması’’ yaşanıyor.

İyi de ya korona virüs?

Ne yazık ki, onu umursayan yok.

‘’Normalleşme’’, özellikle de uzun tatil ile birlikte korona virüs salgını tamamen unutulmuş durumda…

İstenildiği kadar ‘’maske, mesafe, temizlik’’ denilsin…

Hepsi boşuna…

Denilenlerin yaşamda karşılığı yok.

Temmuz’a kadar maske takanlar ezici çoğunluğu oluşturuyorlardı.

Artık durum tam tersi…

Alışveriş merkezleri, büyük marketler, toplu taşıma araçları ve benzeri ‘’maskesiz girilemeyen’’ yerler dışında maske takanı bulmak çok zor.

Çoğu kişide maske hiç yok.

Olanların büyük bölümünde de maskeler dirseklerde…

Ya ‘’sosyal mesafe’’ mi?

O da neymiş…

‘’Havaya iğne atsan yere düşmez’’ bir halde iken ‘’sosyal mesafe’’ söz konusu olabilir mi?

Elbette ki hayır…

İnsanlar omuz omuzalar.

‘’Temizlik’’ desen, o da ona göre işte…

‘’HES Kodu sorgulaması’’ falan da kalmadı.

Toplu taşıma araçları dışında sorgulama falan yok.

Dedik ya, uzun tatille birlikte oluşan tablo inanılır gibi değil…

Sanki ‘’korona virüs belası’’ diye bir şey hiç yok…

Elbette ki öyle değil…

Büyük bela varlığını sürdürüyor.

Açıklanan günlük vaka sayıları ortada…

Her gün yükseliyor.

Yeniden 10 Bine yaklaştı.

Durum çok ciddi.

‘’Bilinmez’’ de değil…

Hemen herkes tarafından biliniyor.

Ancak umursanmıyor.

Bunun bir nedeni olmalı…

‘’Neden’’ olarak akla gelenler belli…

‘’Yasaklı’’ günlerden bunalmayan yok. 7’den 70’ e herkes fazlasıyla bunaldı.

‘’Normalleşme’’ ile birlikte herkes bir anda dışarıya fırladı. Uzun süredir yoksun kaldığı ne varsa hepsini şu veya bu şekilde yapmaya çalışıyor.

İnanılmaz tablonun oluşmasında bunun payı var.

Ancak ten neden o değil…

Uzunca süre kapalı kalan işyerlerinin uğradığı zarar büyük… ‘’Normalleşme’’ ile birlikte ‘’ne kurtarsak kar’’ anlayışı hakim oluverdi.

‘’Kurallara uyum’’ falan söz konusu değil…

Geçerli olan tek şey var. O da ‘’müşteri kaçırmamak’’…

İnanılmaz tablonun oluşumunda, işyerlerine hakim olan ‘’ne kurtarsam kar’’ anlayışının da payı buluyor.

Bunlar kadar etkili olana bir faktör daha var.

Dedik ya, açıklanan günlük vaka sayılarını herkes biliyor.

Sürekli artış nedeniyle ‘’Eylül’de yeniden kapanma olur’’ beklentisi oluşmuş durumda… Bilim adamlarının söylemleri de bu doğrultuda zaten…

Bu beklenti ile birlikte ‘’Eylül’de nasıl olsa kapanma var. Hiç olmazsa normalleşmenin tadını çıkartalım’’ gibi bir anlayış hakim olmuş durumda…

Kime sorulsa aynısını söylüyor zaten…

Neredeyse tüm topluma böylesi bir anlayış hakimken uyarılar havada kalıyor, kural ve önlemler ayaklar altına alınıyor.

Kimsenin ‘’ya benim ya da yakınımın başına bir şey gelirse’’ diye düşündüğü yok.

İşin en ürkütücü yanı da bu zaten…

Uzun tatilin sonuna az kaldı. Hafta başında bitiyor.

Ya sonra ne olacak?

Sorunun yanıtını düşünmek bile insanı ürkütüyor.

Salgın ‘’yokmuş gibi’’ davranılınca yok olmuyor.

Böyle davranmanın bedeli çok ağır olacak gibi…

‘’Allah sonumuzu hayır etsin’’ dışında söylenecek söz bulmak da olanaksız artık… İşimiz yine ‘’Allah’a havale edilmiş’’ duruda…