CHP Eskişehir Milletvekili Dr. Jale Nur Süllü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı bütçesinin görüşüldüğü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda; “İliç'teki faciaya ‘heyelan’ deyişinize hiç mi hiç inanamadık. Hani çevre diyorsunuz ya; Kaz Dağları'nı, İliç'i, Cengiz Holdingin Mardin, Ortakent bakır fosfat projesini, Sivrihisar ilçemizde Kaymaz'ın ne hâle geldiğini bildiğimizden, biz Eskişehirliler, Türkiye'de Iğdır ile mikroklima iklimine sahip ormanlarla çevrili Sakarı Vadimize Cengiz Holding el attığı için şu anda diken üstündeyiz” dedi.
Süllü, bütçe toplantısında Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı’na hitaben yaptığı konuşmasında, “Öncelikle sunuşunuzun çok büyük bölümünü madenciliğe ayırmanız ile yer üstü kaynakları bitirip gözünü yer altı kaynaklara diken bir iktidarın bakanı olmanız, son derece uyumlu. Ama uyumlu bulmadığımız bir şey var: ‘Önce insan, sonra çevre, sonra madencilik’ olarak açıkladığınız vizyonunuz ile ülkemizde madencilik alanında olup bitenler hiç de uyuşmuyor” ifadelerini kullandı. Yıllardır olması gerektiği söylenen SED yani Sağlık Etki Değerlendirilmesinin hayata geçirilmediğini belirten Süllü, halk sağlığının olumsuz etkileri yok sayılırken bilim insanlarının uyarıları dikkate alınmaksızın Soma, Amasra, İliç'te yitip giden canlarla nasıl insanı öncelediğini anlayamadıkları söyledi.
Alpagut, Atalantekke, Tekeciler delik deşik ediliyor
Süllü, Alpagut, Atalantekke, Tekeciler altın madeni için 542 hektarı orman alanına denk gelen 672 hektarın, daha henüz maden açılmadan Cengiz Holding ve TÜPRAG'ın sondajlarıyla delik deşik edilmiş durumda olduğunu ifade etti. Bölgenin, İç Anadolu'nun Çukurovası, İstanbul'un yeşilliğinin yüzde 70'ini sağladığına vurgu yapan Süllü, “Narenciye, zeytincilik, ülkemizdeki en yüksek polifenol oranına sahip zeytinyağı üretimi, domates üretimi, ipek böcek yetiştirciliği, yüzlerce endemik bitki var.” dedi. Ülke madenleri talan edilmesin diye havza madenciliğinin öngörüldüğü, Atatürk'ün kurduğu MTA varken son yıllarda 17 kez maden şirketlerinden yana değişen yasada 25 bin hektarın altı için "ÇED Gerekli Değildir" kararlarıyla Sarıcakaya ve Mihalgazi ilçelerinin delik deşik edildiğini ifade eden Süllü, “Biz Eskişehirliler havamızı, suyumuzu, toprağımızı koruma kararlılığıyla direniyoruz çünkü tehlike büyük. Tıpkı İliç'teki gibi açık ocak işletmeciliği yapılacak ve yığın liç alanı kapasitesi 35 milyon metreküp. Sadece verimli Sakarı Vadi topraklarımız değil, Sakarya Nehrinin geçtiği tüm iller etkilenecek. Dolayısıyla "önce çevre" vizyonunuz inandırıcılığını yitiriyor” dedi.
Altınsız yaşayabiliriz ama susuz asla
Süllü, “Madencilik faaliyetlerinin sonlandırıldığı alanlara dikilen ağaçlarla doğaya kazandırıldığını söylemenizden çevreyi sadece yeşil yapraktan ibaret gördüğünüzü anlıyoruz ama Birleşmiş Milletler raporlarına göre madencilikle yok olan alanlar asla geri getirilemiyor.” dedi. Ağaçların altındaki akiferlerdeki su kaynakları, yaban hayatı, endemik bitkilerin geri getirilemez şekilde yok edildiğini ve iklim krizinin her geçen gün artan etkisiyle baş gösteren kuraklık sorununun görmezden gelindiğini belirten Süllü, “Altınsız yaşayabiliriz ama susuz asla. Tüm bunları düşününce Bakanlığınızdan bir soru önergeme gelen yanıtta Eskişehir'de son üç yılda 318 maden ruhsatı verdiğinizi duyduğumuzda biz Eskişehirler ciddi endişeleniyoruz”
Eskişehir’e termik santral yaptırmayacağız
Eskişehirlileri endişelendiren önemli çevre konularıyla ilgili bir diğer soru önergesine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’ndan henüz yanıt verilmediğine dikkat çeken Süllü, “Yaptırmamak için direndiğimiz Alpu Termik Santral Projesi için, Büyükşehir Belediyemizin açmış olduğu dava ile Danıştay iptal kararını onayınca rahat bir nefes almıştık ki EÜAŞ Termik Santraller Daire Başkanlığı’nca Santral Yer Seçim Komisyonu’nun bazı yerler belirlediği ile ilgili duyumlar aldık. Bu bilgiler doğru mu? Doğru ise bile, buradan Türkiye’nin en temiz üçüncü havasına sahip Eskişehir’e termik santral yaptırmayacağımızın bilinmesini isteriz.” diye konuştu.
Sivrihisar’da doğa tahribatına bir de kültürel tahribat ekleniyor
Süllü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’na Sivrihisar’ın Koçaş köyünde köyün içinde taş ocağını hatırlatarak, “Maden denetimleri deyince taş ocaklarını da denetliyor musunuz? Sivrihisar’ın Koçaş köyünde köyün içinde taş ocağı var. Sivrihisar bölgemiz tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış bir bölgede. Ülkenin dört bir yanından maden arama faaliyeti adı altında definecilik yapıldığını da uzmanlar belirtiyor. Sayısı artan küçük taş ocaklarının yerlerinin seçimi de dikkat çekiyor. Doğa tahribatına bir de kültürel tahribat ekleniyor” şeklinde konuştu.
2053 sıfır emisyon taahhüttünde bakanlığın samimiyeti sorgulanıyor
Süllü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın sunuşunda küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyle sınırlandırılması için Cop 28’de nükleer enerjiden söz etmesine karşın, IPCC raporları, COP 26 ve 27’de termik santrallerin kapatılması, ormansızlaşma, kömürden fosil yakıtlardan çıkılması, kömürde adil dönüşümle ilgili tek cümle olmamasını eleştirdi; “Onayladığımız Paris iklim Anlaşması, 2053 sıfır emisyon taahhüttü varken bakanlık olarak samimiyetinizi sorgulatıyor” dedi.
Döviz açığı varken kömür ithalatına 8 milyar dolar ödenmiş
Alltın ve kömür ithali için 40 milyar dolar ödenediğine dikkat çeken Süllü, “Döviz açığı varken 54 milyon tona yakın kömür ithalatına 8 milyar dolar ödenmiş. Son yirmi yılda yarım milyar ton kömür ithal edip 1,8 milyar ton kömür yakıldı; fosil yakıt olarak bir o kadar petrol ve doğal gaz yakıldı; 665 milyar dolar kömür, petrol ve doğal gaz ithalatına ödendi. Enerji verimliliği yatırımları konusunda ise bir açıklık yok.” dedi.