Açılış, saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunması ile başlarken Eskişehir Barosu Başkanı Avukat Mustafa Elagöz, Atatürk Anıtına çelenk sundu. Törende konuşan Elagöz, “Büyük bir heyecanla kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın ve Eskişehir’imizin kurtuluşunun 102. Yıl dönümünde başta bu zaferin kahramanı Uluönder Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere , bu vatan için can veren aziz şehitlerimizi, hayatta olmayan gazilerimizi rahmet, minnet ve saygıyla anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Adalet; devlete meşruluk kazandıran güçtür.
Adalet; bütün diğer erdemleri içine alan ve yasalara itaatle ortaya çıkan en mükemmel erdemdir. İnsan yaşamının temelinde yer alan, bireysel ilişkilerden devletin yönetimine kadar neredeyse her alanda etkisini gösteren ve oldukça önem atfedilen bir kavram olan adalet, hem taşıdığı anlam hem de toplumsal düzen içinde tesis edilme kaygısıyla aslında insanlık tarihi kadar eski bir arzu, ve özlem anlamına da gelmektedir.
Toplum ve devlet yaşamında adalet olmazsa olmaz bir kavramdır. Devletin varlığı ve gücü dağıttığı adalet anlayışıyla ölçülebilir. Bir devlet yapısı içinde adaletin adil ve doğru bir şekilde dağıtılması ise ancak ve ancak bağımsız ve tarafsız bir adli sistem içinde mümkündür. Bunu sağlayacak olan da devletin kendisidir.
Bu bağlamda Gazi Mustafa Kemal Atatürk ; Cumhuriyetimizikurarken adaletin bağımsızlığına ve gücüne önem atfederek “ Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, Devlet halinde varlığı kabul olunamaz” sözüyle adalete olan ihtiyacı ve adaletin ne şekilde olması gerektiğine de vurgu yapmıştır. Kurucu liderimizin bu anlayışı karşısında 100 yılını geride bırakan Cumhuriyetimizde ,gelinen aşamada halk, adalete olan inancını kaybetmiştir. Bir ülkede halk adalete inancını kaybetmiş ise orada yargının bağımsız ve tarafsız davranmadığı olgusu ön plana çıkmaktadır. Yargı bağımsızlığı, toplumun adalete olan inancı ile doğru orantılıdır. Bir hukuk devletinde olması gereken hukukun evrensel değerleri ile yazılı hukuk kurallarının harfiyen uygulanması olmalıdır. Bu kurallara uyuluyorsa ortada bir hukuk devletinin varlığından bahsedebiliriz. Devlet ancak hukuk devletine uygun olarak yönetiliyorsa adalet dağıtabilir. Şeklen var olan ama fiilen uygulanmayan kuralların varlığı bizi hukuk devleti yapmaz”
Bireyin hak ve hukukunu gözetmek devletin varlık sebebidir
Elagöz şöyle devam etti, “Hukuk yoksa ortada bir devlette yoktur. Böyle bir yapıda devletin varlığından bahsedemezsiniz. Devlet hukuka saygılı olmak zorundadır.
Bireyin hak ve hukukunu gözetmek devletin varlık sebebidir. Yurttaşının hak ve hukukunu gözetemeyen bir devlet, devlet olma vasfından da uzaktır.Devlet halk için vardır. Halkın huzur ve refahından devlet sorumludur. Yurttaşın devletine aidiyet bağının güçlenmesi ancak ve ancak hak ve hukukunun devleti tarafından korunuyor olmasına bağlıdır. Bu sağlanamıyorsa, adalet kavramı yok edilmiş ise, yurttaş çaresiz bırakılmış ise ortada bir devlet de yoktur. Devlet yoksa kaos vardır. Kaosun olduğu bir ortamda hiçbir güvenliğiniz de yoktur.
Devleti mafyadan ayıran en önemli unsur devletin hukuk kuralları içinde hareket etme mecburiyetidir. Hukuk kurallarına uymayan ve hukuk tanımaz bir anlayışı halkına dikte etmeye çalışan bir devletin de mafyadan farkı olmaz.
Maalesef adil olmayan bir düzende ve kaotik bir ortamda yaşıyoruz. Halkımız adalete olan inancını yitirdi. Adalet dağıtmakla görevli olanlar adalet dağıtamaz duruma geldi. Bu olumsuzlukların sebebi ise; hukuk devleti kavramına inanmayan, hukuku araçsallaştıran bir anlayışın devlet üzerindeki hakimiyetidir.
Hukuk devleti anlayışından uzaklaşan yöneticilerin olduğu bir devlet düzeninde kişi hak ve hürriyetlerinden , insanhaklarından, demokrasiden ve adaletten bahsedemezsiniz.
Hukukun işlemediği yada işletilmediği bir düzende hiçbir yurttaşın ne can güvenliğinden, ne de hukuk güvenliğinden bahsedebiliriz.
Adli yıl açılışı münasebetiyle sizlere 6. ve son kez hitap ediyorum. 6 yıl boyunca her adli yıl açılış töreninde Türk yargı sistemi ve mesleğimizin sorunları adına yaptığım tespit ve eleştiriler karşısında her yeni adli yılda tespit ve eleştirilerimin üzerine maalesef yenileri eklendi. Bizler barolar olarak bugüne kadar bir yandan mesleğimizin ağır sorunlarına çözüm aramak için mücadele ederken öte yandan insan hakkı ihlallerine karşı onurlu yaşam hakkından, olağanüstü mahkemelere karşı bağımsız mahkemelerden, keyfiliğe karşı liyakatten, cezasızlığa karşı kanun önünde eşitlikten, darbe ve darbe girişimlerine karşı demokrasiden, şiddete karşı mağdurdan, baskı ve engellemelere karşı özgürlükten yana olduk. Demokrasinin en önemli unsuru olarak seçmenin iradesine saygı duyulmasını, hukukun üstünlüğünü, yargı bağımsızlığını, anayasal düzenin de bir gereği olarak AYM kararlarına uygun hareket edilmesini savunduk.
2024-2025 Adli Yılı’nı, yargı sistemimizin ve avukatlık mesleğimizin sorunlarını dile getirmek zorunda olmadığımız, adil, tarafsız ve bağımsız bir yargı sisteminin olduğu ve bu haliyle biz avukatların görevlerini rahatça yapabildikleri, yurttaşın hak ve hukukun gözetildiği bir adli yıl olması heyecanıyla karşılamak isterdik. Ama mevcut konjonktürdebunun pek mümkün olmadığının da farkındayız.
Bugüne kadar yargıyı güçlendirmek adına güya 9 kez yargı reformu adı altında paketler açıklandı. Bu paketlerde savunma makamındaki biz avukatlara ilişkin nasıl bir iyileştirme getirildi. Savunmanın güçlendirilmesi gerekirken yok sayıldığı bir yargılama sisteminden adalet çıkmaz, çıkamaz. Yargı reformu adı altında yapılan bu pansumanlar yargı sisteminde kangren olmuş yarayı ve sorunları çözemedi. Bu pansumanların yargıdaki sorunları çözemeyeceğini bizler çok iyi biliyorduk. Bunların çözüm olamayacağını da ilgililerine iletmemize rağmen bizlere her zaman kulak tıkadılar. Hukuk sistemimizdeki kangren olmuş yaralar ve buna bağlı ortaya çıkan adaletsizlikler tüm ülkeyi kanser gibi sarmış durumda.
Yargı ve hukuk sistemimiz maalesef bilerek ve isteyerek sistemli bir çalışmanın sonucu olarak bu hale getirildi. Hiç kimsenin, hiçbir kurumun ve yapının kendilerine ayak bağı olmasını istemeyen, denetlenmeyen ve hesap verebilir olmayan bir yapı bilerek ve isteyerek inşa edildi. Denetlenmeyen ve hesap verebilir olmayan bir yapı kurulabilmesi ve bu yapının başarılı olabilmesi de ancak ve ancak yargının bertaraf edilmesine bağlıydı. Bağımsız ve tarafsız bir yargı sisteminde hangi sıfata sahip olursanız olunCumhuriyetin Savcıları ile Devletin Hakimleri gereğini yapabilirdi. Bu gereklerin yapılmaması için de yargı yürütmeye bağlı bir araç haline getirilmeli ve tam da bunun için yargı bağımsızlığının yok edilmesi gerekliydi. Bugün adalet sistemimizin çökmesinin ana sebebi budur.
Ülkemizin hukuk devleti anlayışından uzaklaştığının delilleri saymakla bitmez. En son yaşadığımız Anayasa Mahkemesi kararlarının yürütme organı tarafından tanınmaması ve uygulanmamasına ek olarak yasama organının da aynı yanlışta ısrar etmesi gelinen aşamada ülkemizde hukukun ve anayasamızın askıya alındığının göstergesidir. Bu kadar hukuksuzluk karşısında en acısı da halkımızın ardı arkası kesilmeyen bu hukuksuzlukları kanıksamış olması, bu hukuksuzluklara karşı sesini yükseltememesidir. Anayasanın fiilen olmadığı, anayasanın tanınmadığı bir süreçte bizler bugün burada içimiz buruk bir şekilde yeni bir adli yıl açılışını gerçekleştiriyoruz. Hal böyle iken yeni adli yıl, yeni hukuksuzluklara gebedir.
Türk Yargı sisteminin ve halkın adalete olan inancının güçlenmesinin tek yolu Bağımsız, tarafsız ve liyakat sahibi yargı mensuplarının varlığıdır.. Bu sağlanmadığı müddetçe ve adalet sistemi olması gerektiği gibi tahkim edilmediği sürece ülkemizde hiçbir sorunun çözülebileceğine inanıyorum. Her şeyin başı adalettir.
Unutulmamalıdır ki; Adalet bir gün herkese lazım olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle; Başta meslektaşlarım olmak üzere ,görevini layıkıyla yapmaya çalışan yargı mensuplarımızın yeni adli yılını kutluyor, yeni dönemde Baromuz Başkanlığına ve yönetim kuruluna seçilecek meslektaşlarıma şimdiden başarılar ve sabırlar diliyorum”