Atatürk, müstesna bir şahsiyettir. Yıkılan bir imparatorluğun, öz cevherinden milli şuuru uyandırarak, yeni bir devlet kurmuştur. Askerliği, devlet adamlığı, inkılâpçılığı yanında, düşünce bakımından da eşsiz bir liderdir.
Ne var ki Türk toplumu olarak, “ATATÜRK”ü, arzu edilen boyutta ne tanıyabildik ne tanıtabildik. Bunun sonucu olarak da ülkemizde, bazı kişi/kişiler, Atatürk’ün, kendi düşünce ve hedeflerine, hatta eğilimlerine, yardımcı olacak sözlerini alarak, çıkarlarına kalkan yaptılar.
Yıllarca onun, ülkemize kazandırdığı “LAİKLİK” kavramı, bazı kesimler tarafından, dine karşı gibi gösterildi. Elbette bu kişileri, bu noktaya getiren nedir veya kimlerdir bilemeyiz. Ancak Atatürk’ ü, İslamiyet karşıtı gibi göstermek, cehaletten başka bir şey değildir. Çünkü Atatürk, İslamiyet’ i en iyi bilen ve yorumlayan bir liderdir.
Nitekim ATATÜRK, “Bizim dinimiz, en makul, en tabii bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz, bunlara tamamen uygundur. Müslümanların, toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde mevcudiyetini muhafaza hakkı yoktur. Kendilerinde öyle bir hak görenler, dini emirlere uygun harekette bulunmuş olamazlar. Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerine eşit olarak öğrenmeye mecburuz….” demiştir.
ATATÜRK’ e göre Tanrı birdir, büyüktür. Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Dine, saygı gösterilmelidir. Türk milleti, daha dindar olmalıdır. Türk milleti, din ve dil gibi kuvvetli iki fazilete sahiptir. Bu faziletleri, hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır.
Atatürk, hutbenin halkı genel durumdan, haber etmesi bakımından, son derece ehemmiyetli olduğunu, hutbenin halkın anlayacağı bir dille olmasını gerektiğini de ifade etmiş ve 7 Şubat 1923’te Balıkesir Paşa Camisi’nde bir konuşma yapmış, hutbe vermiştir.
Camilerin, mukaddes minberleri, halkın ruhi, ahlaki gıdalarına, en yüksek, en verimli kaynaklar olarak görmüş ve “Minberlerden halkın anlayabileceği dille, ruh ve beyne hitap olunmakla, Müslümanların, vücudu canlanır, beyni temizlenir, imanı kuvvetlenir, kalbi cesaret bulur “ demiştir.
BTP Genel Başkanlarından Rahmetli Haydar Baş, "Ben son zamanlarda yaptığım araştırmalarda gördüm ki Atatürk'ün nesli İmam Ali'ye dayanıyor, Peygamber Efendimiz'e dayanıyor. Hangimizin böyle necip bir nesli var. O Seyyit bir sülaleden geliyor” geliyor demişti.
Maalesef yıllarca Atatürk’ün, İslam dini ile ilgili düşünceler, sürekli kamuoyundan uzak tutuldu. Nitekim Türk halkı Atatürk’ün, Hz. Muhammed’ in mezarını yıktırmadığını, yıllar sonra öğrendi.
AKP, Eski Milletvekili Sayın Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, katıldığı bir TV programında... “Vahabilik’te mezar ziyareti günah sayıldığı için Suudiler bütün mezarları yıkmaya başlamışlar. Sıra Hz. Muhammed'in mezarına gelmiş. Ülkedekiler, Mustafa Kemal Atatürk'ten yardım istemişler. Atatürk bu olayı duyunca, tüm manevi duyguları kabarmış ve Suudi Kralı'na Hz. Muhammed'in değil mezarına, türbesinin bir taşına dahi dokunulursa bedelinin çok ağır olacağını bildiren nota niteliğinde bir yazı göndermiştir.” demiştir.
Sayın Prof. Dr. YALÇINTAŞ, “Bu vesika Dışişleri arşivlerinde mevcut ama yıllardır açıklanmıyor. Oysa Türk halkının, Büyük Kurtarıcısı'nı her yönüyle tanıma hakkı var." diyerek bir gerçeği kamuoyu ile paylaştı.
Yine Türk Halkı, ATATÜRK’ün, Japonya’ya cami yaptığı da yıllar sonra öğrendi.
Tokyo’ya cami yapılmasını isteyen, Japon diplomatı, Torijori Yamada’ya, Mustafa Kemal ATATÜRK, “Daha savaştan yeni çıktık… Ülkem çok fakir… Borç harç içindeyiz, devlet parasıyla, cami yaptıramam, ancak bu camiyi, ben kendi maaşımdan biriktirdiğim paramla yaptırırım.” dediğinde Japon diplomat hayrete düşer…!
Mustafa Kemal Atatürk, devletten aldığı maaşıyla, Yamada’ya verdiği sözü tutar. Tokyo Camii’ni yaptırır… Cami, Atatürk’ün ölüm yılı olan, 1938 yılında tamamlanır…
ATATÜRK, yalnız Tokyo Camii, “Tokyo Jamii Mosque” yaptırmakla yetinmemiş, ayrıca Fransa’daki, Paris Camii de (La Mosque de Paris), Mustafa Kemal’in yardımlarıyla tamamlanmıştır
ATATÜRK, Balıkesir Hutbesi de “Allah birdir. Şanı büyüktür... Peygamberimiz efendimiz hazretleri, Allah tarafından insanlara dini gerçekleri duyurmaya memur ve elçi seçilmiştir. Bunun temel esası hepimizce bilinmektedir ki, yüce Kur’an’daki anlamı açık olan ayetlerdir.” demiştir.
ATATÜRK, “Hz. Muhammed, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. Onun izinden bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonsuza kadar o ölümsüzdür. Dinsiz milletlerin devamına imkân yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır. ifadeleri kullanmıştır.
ATATÜRK’ e göre, “Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre muhalif değiliz. Biz, sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasde ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz. Mürtecilere asla fırsat vermeyeceğiz.” demiştir.
Ayrıca ATATÜRK, “İslâm dinini, asırlardan beri sürdürülen alışılagelmiş bir siyaset vasıtası olmaktan uzaklaştırmak ve yüceltmek gereğini görüyoruz. Mukaddes ve ilâhî inançlarımızı ve vicdanî değerlerimizi, karanlık ve kararsız her türlü menfaat ve ihtiraslara görüntü sahnesi olan siyasetten ve siyasetin bütün bölümlerinden, bir an evvel ve kesin bir biçimde kurtarmak, milletin dünyevî ve uhrevi saadetinin emrettiği bir mecburiyettir. Ancak bu suretle İslâm dininin yüceliği belli olur” sözleri ile toplumun ilerlemesi için dinin siyasete alet edilmemesi gerektiğini istemiştir.