Arslan konuşmasında şu ifadelere yer verdi, “Haftalardır süren bütçe tartışmaları iktidar temsilcileri tarafından beş yıldır küresel enflasyon, salgın ve savaş bahanelerine sığınılarak, sanki yirmi iki yıldır tek başlarına ülkeyi yönetmiyorlarmış gibi tozpembe bir tablo sunarak, yer yer de faaliyet raporuna dönüştürerek 2022'den 2024'e kadar bir faaliyet raporu algısı içerisinde, yine -beni bağışlayın lütfen bazen halk deyimiyle eşeği kaybettirip bulma hikâyeleri, yine bazen ölümü gösterip sıtmaya razı etme hikâyeleri içerisinde devam ediyor. Bütün bu görüşmelerin sonucunda da, iktidar perspektifinden ve muhalefet perspektifinden baktığımızda iki tane Türkiye’nin ortaya çıktığını görüyoruz. Birincisi, halkına yabancılaşmış iktidarın hayal ülkesi; diğeri de acılar içerisinde çile çeken milyonlarca insanların gerçek
ülkesi. 8'inci maddenin ikinci fıkrasında, biliyorsunuz, T cetveline yani kamu kurum ve kuruluşlarının 2025 yılı içerisinde almayı planlamış olduğu taşıt araçları cetvelinden oluşan bir tabloya yer verilmiştir. Tasarruf tedbirlerini içeren 2024/7 sayılı Genelge, 17 Mayıs 2024 tarihli
Resmî Gazete'de de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Genelgeye göre, bu tarihten itibaren kamu kurum ve kuruluşlarınca, üç yıl boyunca savunma, güvenlik, ambulans ve itfaiye araçları hariç yeni taşıt edinilemeyeceği; kanunla izin verilenler hariç, hibe dâhil yabancı menşeli araç kullanılamayacağı, buna uymayanlar hakkında yaptırımlar uygulanacağı düzenlenmiştir. Yedi ay önce, üç yıl süreyle kamu kurum, kuruluşlarına taşıt alım yasağı, yabancı menşeili araç kullanım yasağı getiren Bakanlık, buna uymayanlarla ilgili yaptırım uygulayacağını ifade eden Bakanlık, kendi koyduğu yasağa aykırı bir davranışla T cetvelinde 2025 yılına tam 3.424 adet taşıt aracı alımı koymuştur. Bu sayı 2024 yılında da 3.058 adetti. Buradan Cumhuriyet Halk Partisi olarak sormak istiyoruz: Yasaklamış olmanıza rağmen acil ne gereksiniminiz olur ki -elbette savunmayı, güvenliği, ambulansı ve itfaiyeyi anlıyoruz ama- 3.400 aracın çok ezici bir çoğunluğu binek otodan ibarettir; buna niye ihtiyaç duyulmuştur?
Kamu kurumlarının Haziran 2024 itibarıyla envanterinde tam 120 bin araç bulunmaktadır.
Mevcut taşıt araçlarıyla ilgili Bakanlık ne işlem yapmıştır?
Görüyoruz ve biliyoruz ki -sevgili Milletvekilimiz Sayın Cevdet Akay da sıkça dile getirdi. Bol miktarda yabancı menşeli araç kullanımı söz konusudur. Bu yabancı araçların kullanımı, edinimiyle ilgili ne işlemler yaptınız
Ve son olarak da bu araçların 275'inin hibe yoluyla elde edileceği ifade edilmiştir. Bu hibelerin kimler tarafından, ne amaçla, hangi kriterler ölçüsünde hibe edileceğinin mutlaka Bakanlık tarafından açıklanması gerekmektedir. İktidar temsilcileri bu bütçede vergi adaletinin var olduğunu, az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alındığını ifade etmektedirler. Sevgili dostlar, bütçeyi arkadaşlarımızın bir kısmı herhâlde okumamış, okuyanlar da işlerine geldiği için söylemiyorlar. Bu bütçede gelirleri oluşturan tam 12 trilyon 800 milyar liranın yüzde 84'ü dolaylı vergiler ve çalışanlardan kesilecek olan vergilerinden oluşmaktadır”
Bu bütçede vergi adaleti yok
Arslan açıklamasına şöyle devam etti, “ÖTV'yle ilgili bir rakam vereyim: Bu iktidar 2025 yılı bütçesinde 2020-21-22-23 yıllarında yani tam dört yılda 1 trilyon 770 milyar olarak tahsil ettiği vergiyi 2025 yılında bunun üstüne de çıkarak tek yılda tam 2 trilyon 146 milyar olarak koymuştur. Yine, sevgili arkadaşlar, ücretlerden kesilecek olan vergiler, kurumlar vergisinden daha yüksek bir miktar olarak bütçeye konulmuştur. Yani bu bütçede vergi adaleti yoktur. Adalet, sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin adında ve kâğıt üzerinde kalmıştır. Buradan hareketle, bu bütçede vergide de gelirin dağılımında da paylaşımında da adalet söz konusu değildir.
Sevgili arkadaşlar, faiz düşmüş, Sayın Bakana bakılırsa millî gelire göre oranlanması gerekiyormuş, arkadaşlar da ağzına geldiği zaman, koca koca laflar ediyorlar. Sayın Güler, bütçenin ilk konuşmasında şunu söylemişti, demişti ki: "Bu bütçe büyüklüğü 440 milyar dolardır. Bunu biz yaptık, bu büyüklüğe biz ulaştırdık." Sevgili arkadaşlar, 2024 yılı bütçesi de 2 Ocak 2024 tarihinde tam 377 milyar dolardı ama bugünkü kurla satın alma itibarıyla baktığımızda 316 milyar dolara düşmüştür. Bu ne demektir? Sadece kur farklarından 53 milyar dolar buharlaşmıştır. Bu sizin eseriniz, bunu niye buralarda söylemiyorsunuz?
Yine, sevgili arkadaşlar, yoksulluğu yaratan faize 1 trilyon 950 milyar lira ayıran bu iktidar, yoksullukla mücadeleye sadece 362 milyar lira bu bütçede öngörüde bulundu. Yani faiz, yoksullukla mücadeleye ayrılan bütçenin tam 5,5 katı. Sevgili arkadaşlar, son sekiz yıldaki faiz ödemeleri ve 2025 yılında ödenecek olan faizler de düşünüldüğü zaman tam dokuz yılda faize ödenen tutar 138 milyar dolardır. Bunun sorumlusu kim? Bugün emeklilere, emekçilere, asgari ücretlilere, memura, çiftçiye, esnafa "Kaynak yok." diyerek edebiyat parçalayanlar sadece faize 138 milyar doları öderken yüreğiniz sızlamadı mı, vicdanınız sızlamadı mı? Halktan yarattığınız 12 trilyon 820 milyar parayı, kimin parasını kimden esirgiyorsunuz ve kimin parasını kimden kıskanıyorsunuz?
Sevgili Başkan, değerli milletvekillerimiz; konuşulacak söz çok. Sosyal yardımları yapmakla övünüyor iktidar. 2 tane rakam vereyim: Bir tanesi bütçe gerekçesinde var. Çalışma Bakanı Komisyon görüşmeleri sırasında şu ifadeyi kullanıyor, diyor ki: "Arkadaşlar, aylık 600 TL genel sigorta primini ödeyemeyen 6 milyon 100 bin kişinin primlerini affettik, devlet olarak katkıda bulunduk." Bu, övünülecek bir şey değildir. Bu, olsa olsa 6 milyon insanımızı ayda 600 lira veremeyecek bir düzeye sürüklediğiniz için utanmanız gereken bir veridir. Yine, Aile Bakanlığının verilerine göre, bu ülkede 5 milyon haneyi ancak ve ancak sosyal yardımlarla geçinebilir bir hâle getirdiğiniz için yirmi iki yılın sonunda siyasal istikrar, ekonomik istikrar değil istikrarlı biçimde insanlarımızı yoksullaştırdığınız için ne kadar utansanız azdır. Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçilirken bizler itiraz ettik "Türkiye Büyük Millet Meclisinin yetkilerini kısıtlıyorsunuz, güven oylamasını, gensoruyu ortadan kaldırıyorsunuz." dediğimizde ne garip tesadüftür ki bugünkü Meclis Başkan Vekilimiz 2017 tarihinde Adalet Bakanıydı ve 18 Ocak 2017 tarihinde yapmış olduğu açıklamada demişti ki: "Güven oylamasına artık Parlamentoda gerek yok, biz güvenoyunu halktan alacağız."
Mademki güvenoyunu milletten alıyoruz, genel seçimden sonra yapılan, on ay sonra yapılan yerel seçimlerde halk size güvenoyu vermemiştir. Dolayısıyla güvenoyu alamayan bir iktidar bütçe yapamaz ve düşmüş sayılır. Bu iktidarın son kullanma tarihi sona ermiştir arkadaşlar. Son kullanma tarihi biten iktidar, bu saatten sonra sağlığa zararlı hâle gelmiştir. O nedenle de Sevgili Engin Altay Vekilimin dediği gibi, bu ülkenin yarısından fazlası antidepresan kullanır hâle gelmiş, memlekette insanlar huzurla yastığa başını koyamamış, gülerek güne doğamamıştır. Bu mekân, millet iradesinin ve egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu kutsal bir mekân. Asıl ve asil olan millettir. Millet
fakruzaruret içerisine itilmiştir. O hâlde, yapılacak bellidir. O da millete rağmen değil millet için derhâl seçim kararının alınmasıdır.
Bu duygu ve düşünceler içerisinde, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, içinde halkın olmadığı bu bütçeye ret oyu vereceğimizi belirtiyoruz”