Prof. Dr. Eraslan, dijital ortamlarda çocuk istismarına neden olabilecek birçok içeriğin her gün karanlık ağ ve şifreli mesajlaşma uygulamalarında bulunan kalabalık gruplar arasında hızla yayılarak milyonlarca kişinin erişimine açık hale geldiğini anlattı.Teknolojinin sağladığı olanakları kötüye kullanmayı çok iyi bilen suçluların, bu görüntüleri güvenlik güçleri ve diğer yetkililerden saklayarak daha fazla içeriğe ulaşmaya çalıştığını belirten Eraslan, "Bu durum ise çocukları son derece korkunç tehlikelere karşı savunmasız halde bırakmaktadır. Günümüzde çocukların kendilerinin dijital ortama yüklemesi ya da bireysel olarak birileriyle paylaşması sonucunda elde edilen cinsel istismar içeriklerinin yanı sıra suçlular bu içeriklere ulaşmanın çok çeşitli yollarını da kullanmaktadır." dedi.Eraslan, dijital savaş oyunlarının, çocukları şiddete karşı duyarsızlaştırarak oyunculara şiddeti öğrettiğini vurguladı.Söz konusu oyunlardan kaynaklanan diğer olumsuz durumlara değinen Eraslan, şunları kaydetti:"Bu durumda çocuklar gerçek hayatta karşı karşıya kaldıkları şiddet durumlarında tepki vermemekte, bunu normal kabul etmekte ve kendisi de şiddet uygulamaya meyilli olmaktadır. Çocuklarda düşmanca duygularda artış gözlemlenmektedir. Dijital savaş oyunları oynayan çocuklar sürekli olumsuz duygular deneyimleyerek olumlu duygulardan uzaklaşmakta ve gerçek hayata da bu duyguları aktarmaktadır. Çocuklarda yalnızlık, depresyon ve anksiyete gibi durumlar gözlenmektedir. Sosyal ortamlardan uzaklaşan çocuklar yalnızlık yaşarlar, oyunda karşı karşıya kaldıkları zorluklar nedeniyle depresyona girerler, oyunda yaşadıkları olumsuz duygular ve diğer oyuncuların baskıları nedeniyle yoğun kaygı hissederler. Oyunlar, çocuklardaki cinsiyet ayrımcılığını derinleştirmektedir."

 

Eraslan, oyunlarda kullanılan olumsuz ve yanlış cinsiyetçi tutum ve davranışların, çocukların gerçek hayattaki cinsiyet algılarına olumsuz etkilere yol açtığı uyarısında bulundu.Oyuncularda fizyolojik rahatsızlıklar olabildiğini aktaran Eraslan, "Oyunlar nedeniyle bilgisayar ve tablet başında uzun süre harekesiz bir biçimde kalan çocuklarda çeşitli fizyolojik bozukluklar gözlemlenmektedir." ifadesini kullandı.Sosyal medya saldırganlığını (SMS), sosyal medya kanallarını kullanarak bir birey ya da gruba, özel ya da tüzel bir kişiliğe karşı çeşitli amaçlar güdülerek, sistematik ya da bireysel yapılan hakaret, tehdit, şantaj, toplu mesaj, nefret suçu ve teknik saldırı gibi zarar verme davranışlarının tümü olarak nitelendiren Prof. Dr. Eraslan, sözlerini şöyle tamamladı:"Siber zorbalıktan farklı olarak SMS doğrudan çok farklı kanallarda ve farklı biçimlerde görülmektedir. Yaptığı davranışların sonuçlarını muhakeme etmekte yeterli olmayan çocuklar akranlarına bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde sosyal medya saldırganlığı göstermektedir. Bu duruma maruz kalan çocuklar ciddi korku ve endişe duyguları yaşamakta ve ne yapacağını bilememektedir. Çocukların yaygın olarak maruz kaldıkları saldırganlıklar sosyal medya üzerinden hakarete uğrama, nefret söylemi, hesaplarının hacklenmesi ve isimlerine açılan fake hesaplar olmaktadır." 

Editör: Haber Merkezi